“Türkiye’nin fotoğrafını çeker misiniz?” diye sorsalar aklıma 1993 yılında yaşananlar gelir…

Bir ülkenin yapısını-hukukunu-siyasetini ve askeriyesini anlamanın en kolay yoludur 1993 yılında yaşananlar…

Türkiye’nin devlet değil bir operasyon bölgesi olduğunu anlatmak için yeterlidir 1993 yılında başımıza gelenler…

Evet, bu özel yıl ile ilgili çok sayıda makale yazıldı, komplo teorisi sunuldu…

Ama gözden kaçan çok ama çok önemli bir olaya kimse dikkat çekmedi…

Oysa, 1993 yılı Recep Tayyip Erdoğan’ın doğumunu müjdeliyordu …

Nasıl mı?

Önce kâbus yılı olan 1993 yılında yaşananlara göz atmakta fayda var…

O melun yılda suikastlar, cinayetler, PKK katliamları, şüpheli ölümler toplumu adeta rezonansa sokuyordu…

O günlerden arda kalan tek bir gerçek vardı ve bir güç bu ülkeyi dibe çekmek istiyordu…

1993 yılı, dev bir uyuşturucu operasyonu haberi ile başlamıştı. Operasyonun hedefinde 11 ton uyuşturucu taşıyan Lucky-S adlı Panama bandıralı bir gemiydi. Türk SAT komandoları 7 Ocak sabahı gemiye operasyon yapıyordu. Gemi kısa sürede 11 ton uyuşturucuyla ele geçirildi. İşte 1993'ün nasıl melun bir yıl olacağının ilk işaretiydi bu operasyon.

Türkiye 24 Ocak 1993'te kâbus gibi bir güne uyanıyordu. Evinden çıkan Uğur Mumcu aracına binip kontağı çevirdiğinde, patlayan bomba sonucu hayatını kaybediyordu... 

Hatırlanacağı gibi Mumcu son yazılarında Kürt dosyası üzerinde çalışıyordu…

Sürpriz sayılmayacak bir gelişme yaşanıyor, suikastı İslami örgütler üstleniyordu...

Son yazılarında PKK terörünün ardında MOSSAD ve kontrgerillanın olduğu imalarında bulunan Mumcu’nun olağan şüphelileri arasına daha sonra MİT de dahil ediliyordu…

KAHVECİ- BİTLİS-KAMHİ

Ülkeyi sarsan Mumcu suikastının üzerinden 96 saat geçmişti ki bir şok daha yaşanıyordu…

28 Ocak 1993 günü hedefte Musevi iş insanı Jak Kamhi'ydi. Kamhi, İstanbul Beylerbeyi'ndeki evinin önünde suikast girişiminden yara almadan kurtuluyordu.

Savcılık İddianamesine göre, "İslami Hareket Süreci" adlı silahlı terör örgütünü işaret ediliyordu...

Kaotik yılda silahlı suikastlara şüpheli kazalar da eklenmeye başladı. 5 Şubat 1993'te ANAP prenslerinden, genç ve yetenekli ismi, dönemin Maliye Bakanı Adnan Kahveci, Bolu-Gerede'de sır dolu bir trafik kazasında eşi ve kızıyla birlikte ölüyordu.

Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis de 17 Şubat 1993'teki bir uçak kazasında hayatını kaybediyor, uçağın neden düştüğü bir türlü aydınlatılamıyordu. O dönem Turgut Özal'a terör konusunda rapor sunan iki isim vardı. Org. Eşref Bitlis, diğeri Adnan Kahveci…

Ortak rapor hazırlamaları istenen Bitlis ve Kahveci 12 gün arayla hayatını kaybetmişti. Kürt ve PKK sorununa yönelik çalışma yapan Mumcu, Bitlis ve Kahveci böylelikle oyun dışı bırakılıyordu…

Sırada ise Cumhurbaşkanı Turgut Özal vardı…

Kafalarda, “Birileri PKK teröründen nemalanıyor ve bu belanın bitmesini istemiyor” düşünceleri yer bulmaya başlıyordu…

Ne tesadüftür ki PKK elebaşı Abdullah Öcalan 16 Nisan'da süresiz ateşkes ilan ettiğini duyuruyor, açıklamayı 17 Nisan günü Şam'da yapacağını ilan ediyordu. Gazeteciler ve milletvekilleri toplantıya katılmak için yola çıkıyor, Şam'a ulaşmadan Cumhurbaşkanı Özal'ın sabah sporu yaparken kalp krizi geçirip öldüğü haberi geliyordu…

BAŞBAĞLAR FACİASI

Bu beklenmedik ölümün ardından ne mi oluyordu? Turgut Özal'ın ölümüyle PKK tek taraflı yaptığı ateşkesi bozuyor, 25 Mayıs 1993 günü Bingöl-Elâzığ yolunda 33 silahsız askeri şehit ediyordu. PKK, yine sahnededir ve terör aralıksız sürdürecektir. 11 kişinin öldüğü Yeni Gün Oteli yangını, 16 erin şehit düştüğü Şırnak Çelik Karakolu bunlardan sadece birkaçıydı…

Pir Sultan Abdal Şenlikleri'ne katılmak için Sivas'a giden aydın ve sanatçılardan 33 kişi Madımak Oteli'ndeki yangında dumandan zehirlenip, 2'si otelde 2'si de otel dışında olmak üzere 4 kişi ise kurşunlanarak öldürülüyordu... 

2 Temmuz'daki olaydan önce kent bildiriden geçilmiyor, Aziz Nesin'in başyazarı olduğu Aydınlık'ta yayımlanan Salman Rüşdi'nin Şeytan Ayetleri kitabından bahsediliyor, Nesin hedef gösteriliyordu.

Madımak'tan 3 gün sonra 5 Temmuz 1993'te, bu kez Erzincan Kemaliye'ye bağlı Başbağlar Köyü’nde 33 masum kurşuna diziliyor, köy yakılıyordu. 1 saati aşkın PKK propagandası yapan terörist grup, daha sonra meydana topladığı 28 erkeği kurşuna diziyor, aralarında kadınların da olduğu 5 kişi sığındıkları evlerin ateşe verilmesiyle yakılarak öldürülüyordu...

Sıra, PKK ile askeri mücadelenin sembol ismi Binbaşı Cem Ersever'e geliyordu…

JİTEM'in ünlü ismi Cem Ersever de faili meçhul bir suikastla sahneden çekiliyordu…

Ersever, öldürülmeden önce JİTEM, faili meçhul cinayetler ve itirafçılarla ilgili birbiri ardına açıklamalar yapıyordu. O gün Ersever'in duruşması vardı ama mahkemeye gelmiyordu. 3 gün sonra 29 Ekim günü gazeteleri arayan bir kişi, "Türk İntikam Tugayı adına arıyorum, Bitlis Paşa'nın katili Cem Ersever'i infaz ettik" diyerek ortalığı karıştırıyordu…

Naaşı, 4 Kasım'da elleri bağlı, ağzı bantlı halde, sevgilisi Mahsune Dguebe ve iş ortağı itirafçı Mustafa Deniz'in cesetleri de Ankara'nın Samsun, Eskişehir ve İstanbul çıkışlarına bırakılıyordu…

BİR LİDERİN DOĞUŞU

Ülkenin cumhurbaşkanı ölmüyor, adeta rotası değişiyordu…

Başbakan Süleyman Demirel cumhurbaşkanlığı makamına çıkarken partisi DYP’ye genel başkan aranıyordu…

Parti üzerindeki hâkimiyeti tartışılmaz Demirel, adaylardan ağır toplar İsmet Sezgin ve Köksal Toptan, partide hiçbir bağı ve gücü olmayan ABD vatandaşı Tansu Çiller karşısında kongreden mağlup ayrılıyordu…

Ve politik hayatımıza Tansu Çiller (Şimdilerde Tayyipçi) dâhil oluyor, başbakanlık koltuğuna oturuyordu…

Ardından bir siyasi şok yaşanıyor Başbakan Yardımcısı SHP Genel Başkanı Erdal İnönü siyasi yaşamını sonlandırıyordu…

Bildik sosyal demokrat parti rahatsızlığı nüksediyor, İzmir, İstanbul, Ankara ve Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanları adaylık yarışına başlıyordu…

Derken bomba patlıyor ve ülkenin gidişini kökten etkileyecek olaylar serisi başlıyordu…

İSKİ skandalı ile SHP büyük bir yara alıyordu…

SHP Genel Başkan adaylarından İBB Başkanı Nurettin Sözen oyun dışı kalıyordu…

ERDOĞAN İSKİ İLE DOĞDU!

İSKİ olayı hiç böyle değerlendirmedi, iddialıyım…

Çünkü İSKİ skandalı yaklaşmakta olan İBB yerel seçimleri öncesinde büyük bir kırılmanın işaret fişeği idi…

Neden mi? Çünkü İBB Başkanı Nurettin Sözen -ki İSKİ skandalına dahli yoktur- yolsuzluğun adli makamlara taşınması, basın tarafından aylarca gündemde tutulmasıyla birlikte adaylık yarışından dışlanıyor, yerine hiçbir politik birikimi olmayan, tabanda desteği bulunmayan müzisyen Ömer Zülfü Livaneli aday gösteriliyordu…

Bu da yetmezmiş gibi DSP, CHP’de aday çıkarıyordu… (O tarihte ota-bota iktidara ve siyasi partilere ayar çeken bol apoletliler de seyrediyordu) 

Recep Tayyip Erdoğan 1994 yerel seçimlerinde RP adayı olarak az bir oy farkıyla zaferle ayrılıyor ve siyasi koşusuna başlıyordu…

PEKİ, NEDEN İSKİ?

İSKİ skandalı sonrasında eli zayıflayan Nurettin Sözen eğer aday gösterilseydi seçimi kazanamayabilirdi…

Ancaak, Erdoğan da kaybederdi! Çünkü Sözen, İstanbul’un en alttaki nüfusuna, yani yoksullarına büyük destekler sağlıyor gönüllerini kazanıyordu…

Sözen’in sahneden çekilmesiyle birlikte bu grup Tayyip Erdoğan’a kayıyor ve az bir oy farkıyla zafere taşıyordu…  

Bilmeyenlere hatırlatalım. İSKİ skandalı aldatılmış bir kadının açıklamalarıyla ortaya çıkmıştı…

İSKİ Genel Müdürü Ergün Göknel, eşi Nurdan Erbuğ’a anlaşmalı boşanma karşılığında 1 milyon ABD dolar ödediğini açıklamıştı

Başlatılan soruşturma sonrasında Erbuğ, bu paradan da olmuştu…

Erbuğ’u tanıyanlar böyle büyük bir miktardaki parayı yakacak kadar saf olmadığı bilgileri de kulaklara fısıldıyordu…

MİT ELEMANI GAZETECİ

Gelelim bomba bölüme! İSKİ Genel Müdürü Ergün Göknel’in basın danışmanına…

Duayen polis-adliye muhabiri abimiz Metin Oral, Göknel’in özel basın danışmanıydı…

Ve tüm adliye muhabirleri çok iyi bilirdi ki Metin Oral ağabey MİT elemanıydı (personeli değil, dikkat!)

Lafın tamamı deliye söylenir misali Erdoğan’ın “Bir derin devlet operasyonudur” iddialarına bir nebze katkım olsun istedim…

Metin ağabeyle dostluğumuz ve bilgi paylaşımımız uzun süre devam etti…

Ve bir gün bana şu kozmik bilgileri verdi: “Ergun Göknel Neva Şalom Sinagogunda İbraniyete katılma töreni düzenlendi

Tüm parasına el konulduğu yalan! 20 Trilyon lirası (O tarihte yaklaşık 15 milyon dolar) Yahudi B.P. işletiyor!”

Oral, bu bilgileri İstanbul MİT Büro’dan aldığı belliydi…

Ve bu iddianın somutlaştırılıp Göknel ve Yahudi iş insanına operasyon çekilmemesi sizce de manidar değil mi?