İşleri kötü giden esnaf gibi eski defterleri açtığımı zannetmeyin; öyle değil…

Bu ülkeyi analiz etmek için geriye dönüp bakmakta fayda var…

Tarih yanılmıyorsam 1996 veya 97 olabilir…

Dostum, ünlü bir denetim firmasında bir banka üzerinde çalışıyordu… Anlattığına göre iki ünlü simanın banka hesapları dikkatini çekmiş…İki hesapta 10 milyon dolar olduğunu görmüş…

Kimdi bu dolar milyonerleri?

Biri ünlü bir gazeteci, diğeri ise o tarihlerde bir ilçede belediye başkanlığına aday olmak için olmadık şirinlikler peşinde koşan politika esnafı eski milletvekili idi…

Dikkat lütfen! Söz konusu para 10 milyon dolardı! Bu paranın kaynağını ne ünlü politikacı ne de ünlü gazeteci açıklayamazdı…Ben bir şekilde öğrendiğime göre bundan devletin habersiz olması düşünülebilir miydi? Bu olayı daha sonra konumuzla birleştireceğim…

Başka bir anı ile devam edeyim… Tarih 2002 başları… Beşiktaş’tan Haber Araştırma Servisimizi arayan bir vatandaş, inşaatı süren boğaz manzaralı villa sitesinde kamu arazisi işgali ihbarında bulunuyordu… Doğal olarak konuyu araştırmak için görevlendirildim… Doğrudan inşaat alanına giderek buradaki görevlilere durumu sordum… Buradaki yetkililer derhal telefon trafiğine başladı… Çok kısa bir süre sonra inşaat şirketinin avukatı siteye jet hızıyla geldi… Avukat beni kafalamak için şirinlik peşinde, fıkralar anlatarak samimiyet kurmak telaşındaydı… “ Kız baba evine hamile dönmüş…Baba, kızına çocuğun kimden olduğunu sormuş, ‘Avukat Faruk’ demesi üzerine, baba da evime avukat gireceğine piç girsin” demiş, falan filan…Tam anlattığı türden bir avukattı inanın…Hemen mevzuya girdi…İnşaat sahibinin saygın bir isim olduğunu anlatarak beni siteden çıkardı ve bodoslamadan “ne istiyorsun?” kozunu çakıverdi…Söz konusu iş insanı öyle meşhur ve zengindi ki avukata anlam veremedim…

Saflık işte! Yani bu isim, şak diye bizim gazeteci esnafı patronu arayıp beni anında merkeze çektirebilirlerdi… Anlayacağınız götüm götüm merkezi dönüşe geçerdim… “Bir şeye ihtiyacın var mı, ne gibi iyiliğimiz dokunur, iyi bir insana benziyorsun” yıkama yağlama peşrevleri “ne istiyorsan çekinme söyle… Hallederiz ya, biz kardeşiz!” lakırtıları bir süre devam etti… İşin bir diğer kısmı ise bu inşaatlarla ilgili haber yapmamın imkansızlığı… Öyle ya, kamu arazine işgal yapıldığını nasıl anlayacaktım… Ne harita mühendisi ne de topograftım!

UCUZA KAFALAMA HAMLELERİ

Daha önce yazmıştım… Bir yıl işsiz kalmış ve tüm kredi kartlarım sıfırlanmıştı… Ekonomik olarak dibin dibinde, maaş ise anca kart asgari ödemelerine ucu ucuna yetmekteydi… O sıralar gazetemiz dijitale dönüş yapmış, yeni makineler alınmıştı… Gel kör ki ne bellek ne de makineye uygun flaş alabilmiştim… O kadar parasızdım ki dijital makinem için 4 megabaytlık hafıza kartı almaya param yetmişti… Bu kart ile maksimumum 20 kare fotoğraf çekebiliyordum… Bu flaşlar  o tarihte olduğu gibi hala 550 ABD dolarından satılmaktaydı… Öyle kötü durumda bir fakir gazeteciydim işte… Haber mevzusu ise tırttı ve bir şey çıkartmanın imkanı yoktu… Flaşsız ve hafıza kartsız görev yapmak büyük sıkıntılara neden olabilir, bundan görev sırasında zarar görmem pek mümkündü… Kurnaz avukatı susturmak için hamlemi yaptım…” Üstadım, fotoğraf donanımlarım için  gerekli ekipmanları almam gerekiyor… (Tamam! Söyle hemen yarın alalım diyerek araya girdi… Kabul etmedim…) Bankalar, hatta patronun bankası dahi bana kredi vermiyor… Çünkü maddi anlamda batık halde olduğumu görüyorlar… Krediyi kendi adına çek ve ödeme, beni ise kefilin olarak göster, ben öderim!..” teklifinde bulundum… Avukat, teklifimi büyük bir sevinçle karşıladı… Birkaç gün sonra Zincirlikuyu’da bir bankadan 100 milyon lira (1000 dolar) 12 ay taksitli kredi çekildi… Ödemesem sıkıntı çıkar mıydı? Asla! Ama, ödedim! Üç kuruş para için bir milyardere kendimi satacak halim yoktu…

 

PATRONUN HİZMETKARI YAZARLAR

Demiştim ya, bu ünlü zengin neden direkt patronu aramayıp muhabirde işi bitirmek istemişti? Safım saf olmasına, ama o kadar da değildik yani…

Çünkü muhabirle ucuza kapatma düşüncesindeydiler… İş patrona gitse en az bir villa kaptırabileceğini düşünmüştü muhtemelen milyarderimiz…Yaaa, işte bu sektör böyle işliyordu… İşin hamaliyesini yapan emekçiler resmen fakirlik sınırında maaşlara talim edilirken bizin patron başta Beykoz Konakları ve Trump Towers olmak üzere yağdanlıklarına villalar rezidanslar hediye ediyordu… Hatta, 2002 yılıydı hiç unutmam… Gazetemizin ünlü yazarına Nişantaşı’nda ev bakıyordu bizimkiler… Sonunda uygun bir konut bulunup alınmıştı iş gören yazara…

Neyse bir örnek daha verip mevzuya dönelim…

Bundan birkaç yıl önceydi… Bir haber dikkatimi çekti… Mevzu, bir yazarın özel şoförü Trump Tower’da patronunun rezidansını kiralamış… Kirayı cebe indirmiş ve iş mahkemeye taşınmış… Düşünün hele, eviniz kiraya veriliyor ve bundan bir küsur yıl haberiniz olmuyor… Anlayın işte, o kadar çok mülkü var ki biri kiraya veriliyor ve haberiniz olmuyor… Kim mi bu çakal yazar? Ahmet Hakan tabii… Yani, dini bütün Kanal 7’de başladığı film-fırıldaklar gaz kesmeden sürmekteymiş…

 

ZURNANIN ZART DEDİĞİ MEVZU

Bu iki 10 milyon dolarlık mevduatlı ismin bankası devletçe el konulan ve tarih olan Kent Bank idi… Kent Bank’ın meşhur Beyoğlu Süzer Plaza’sını bilmeyen yoktur… İşte bu bina Recep Tayyip Erdoğan’ın İBB Başkanlığı sırasında dikilmişti… Bu bina bu yüksekliğe nasıl ulaşmıştı dersiniz? Göz göre göre yükseldi ve hiçbir fiziki müdahale ile karşılaşmadı… Bu inşaatın başlamasından birkaç yıl önce eski belediye başkanı Nurettin Sözen Park otel patlata patlata yıkarak yasal hale getirmişti…  Ana arter olması hasebiyle İBB pek ala bu yapıya müdahale edebilir, yıkabilirdi… Erdoğan kem-küm etmekte öteye gitmemiş kule yükselmişti…

Tabii burada muhalefet ve medya ne yaptı derseniz üç maymuna yattı demek kafidir…

Bilmeyenlere hatırlatırım…

Sayın Erdoğan bu kuledeki hiçbir organizasyona katılmaz…

Küslüğünü sürdürdüğünü de hala ifade etmektedir…

Çok duygulandım çok!

Beyler, dostlar herkes payını aldı ve o kule Anıtlar Kurulu kararına rağmen bir hançer gibi Gümüşsuyu’na dikildi… Silüet diye ortalığa ayar kasan Tayyip Efendi inşaatı izlemekle yetindi…

Ne tesadüf, ne tesadüf değil mi? Bir politika tüccarı ile bir gazete kaşarının bu inşaatın sahibi bankada 10’ar milyon dolarlık hesabı bulunuyordu… Bu büyük meblağlı hesapların ‘kaçak inşaat süreciyle alakası var mı?’ bilemiyor, ama her şey mümkündü muz cumhuriyetinde!

Not: Süzer Plaza’nın fazladan katlarını silüet kararı üzerinden işaretledim…

Ne kadar kaçak kat çıkıldığını varın siz hesaplayın…

Süzer Plaza’da rezidans dairelerin metrekaresi 500 bin liradan satılmakta…