Siyasilerin ne dediği ile ne yaptığını şöyle bir masaya yatırırsak çıkacak sonuç ”Biz neyi, kimi, hangi ideolojiyi seçiyoruz” olacaktır…

Özetle; yalan dolan dünyasında ömrümüzü geçiriyoruz… Yani cumhuriyet ve demokrasi konusunda az da olsa ilerleme kaydetmemize rağmen hem demokrasi hem cumhuriyet hem de hukuk devleti olamamamızın tek sorumlusu siyasiler ve onlara körü körüne inanan bizleriz…

YAŞASIN CUMHURİYET!

Yaşasın cumhuriyet sloganıyla yola çıktığımızı unutmayın lütfen…

İlkokulda öğretilen “cumhuriyet” ne kadar basitti oysa! Ne diyordu ders kitabımızda: “Halkın kendi kendini yönetmesine cumhuriyet denir?” Peki, cumhuriyet bu ülkede hayata geçtiğine göre halk kendi kendini yönetmiş miydi?

Hayır!

Nedeni ise çok basitti…

Şöyle anlatalım ki anlamak için kendimize alan açalım…

Milli Mücadeleyi yürüten Meclis-i Mebusan bu toprakların görüp gereceği en demokratik meclisti…

Mebuslar öyle birkaç kişi tarafından değil her şehrin önde gelen aydınları toplanıyor ve meclise layık olacak kişileri belirleyip bunlar arasında tercih yapılıyordu…

Bunlar arasında mektep medrese görmüş aydınlar, dini bilgisi yüksek imamlar, dikkat çekici seviyeye sahip kişilerden oluşuyordu bu meclis…

Hal böyle olunca karar almakta -ki savaş ortamında- oldukça vurdulu kırdılı tartışmalar sonrasında karar alınabiliyordu…

Bazen de bu mümkün olmuyordu…

Demokrasi ve cumhuriyet böyle bir şeydi ve bu normaldi…

Peki, Gazi Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanlığı ile ve CHP”nin tek parti yönetimi “Cumhuriyet “tanımına uyuyor muydu dersek, yanıtımız “Hayır”dır…

Çünkü, bu tanıma uyan bir sistemde yıkıntılar üzerine kurulan yeni rejimde ne yasama ne de yürütme sağlıklı yol alamazdı…Yani, devrimler vs. gibi ülkeyi ileri taşıyacak hamleler katiyetle hayata geçemezdi…

Bu döneme toleranslı davranmak ve öyle değerlendirmemiz insaf gereğidir…

Peki, 1950, yani özgür seçimlerle birlikte iktidara gelen Demokrat Parti “Yeter! Söz Milletindir” sloganıyla geldiği iktidarı döneminde sözü millete verdi mi? Hayır! Adına yakışan demokrasiyi getirdi mi? Hayır!

ADALET YARGI BAĞIMSIZLIĞI TEMİNAT ALTINDA MI?

Sonrasında siyasetimizin aktörleri arasına katılan Adalet Partisi’nde adalet-yargı bağımsızlığı teminat altına alındı mı? Hayır!

Askeri darbe sonrasında oluşan yeni siyasi hayatımız döneminde kurulan ve iktidara gelen ANAP, dört eğilimi bünyesinde barındırmasına rağmen bu dört eğilimin bir ortak anlayış belirleyerek ülkenin demokrasisi, eğitim sistemi, yargı bağımsızlığı, ekonomik kalkınmasına yönelik kayda değer bir ilerleme sağlayamıyordu…

Merhum Turgut Özal tarafından bu anlayışla dizayn edilen bir partiden de kısmi olarak olumlu atılımlar (İhracatı 4,5 milyar dolardan alıp 11,6 milyar dolara çıkartmak) gerçekleşse de ülkeyi uçuracak hamle gelememişti…

3 Y: YOLSUZLUK- YOKSULLUK - YASAKLAR

Türk siyasetinin son 20 yılına damga vuran AKP ise oldukça iddialı sloganlarla iktidar oluyordu…AKP, iktidarı döneminde “Üç Y” ile çok şiddetli bir mücadeleye gireceğini vaat ediyordu…Yolsuzluk…Yoksulluk…Yasaklar diyerek yola çıkan muhafazakâr partimiz AKP’nin yani Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde geride kalan 22 yılına baktığımızda durum şöyleydi:

Yolsuzluk artı…

Yoksulluk tavan yaptı…

Yasaklar nirvanaya ulaştı…

Adalet bitti… Kalkınma lafta kalıyordu…Haa, unutmadan kendileri gayet iyi kalkınıyordu…

Adalet Sarayları yaparak adaleti, yargıyı yandaşlara emanet ederek az olan güveni bitirmek gibi bir garabetle yüzleşiyorduk…

Kalkınma KİT’lerin yağmalanmasına, tarım ile hayvancılığın bitmesiyle, paramız ise pula dönüşmesiyle gerçekleşiyordu… Ve bu parti tamı tamına 22 yıldır iktidardaydı ve gidecek gibi de durmuyordu…

CHP İLE İŞİMİZ ZOR

Çünkü bu partiyi alaşağı edecek muhalefet kimseye güven vermiyordu… Ve bu zihniyetin tam karşısında yer aldığını öne süren asırlık CHP ise iç kavgalarla gününü gün etmekle yetiniyordu…

Avrupa’daki refah devletlerinin inşasını gerçekleştiren Sosyal Demokrat Partiler ile CHP, taban tabana zıt bir duruş sergileyerek siyaset yaparak halktan kopuyordu…Atatürk’ün vefatının ardından geçen bunca yılda CHP, ne bir fikir üretmiş ne de tek bir çivi çakmıştır ülkeye…

Ki bu çok acıdır…

Atatürk’ün ebediyete intikalinin ardından geçen 85 yılda size soruyorum CHP’den duyduğunuz proje nedir? Bırakın projeyi parti için demokrasiyi dahi askıya alan bir Sosyal Demokrat Parti ile karşı karşıyayız…

Parti için demokrasi-ön seçim-değişim diye kurultaydan zaferle ayrılarak CHP Genel Başkanlığı makamına getirilen Özgün Özel’in ilk açıklamasından öğrendik ki yerel seçimler için verilen ön seçim sözünün konjonktür gereği iptal ettiklerini açıklamak oldu…

Yani, yeni CHP değişimcilerinin makyajı bir haftada dökülüyordu…

Cumhuriyet Halk Partisi’nde cumhuriyet…

Demokrat Partide demokrasi…

Adalet ve Kalkınma Partisinde adalet ve kalkınma göremedik…