Bizim de dahil olduğumuz tarihi bir palavrayı değinerek ilerleyelim. Neymiş efendim, İngiltere ve Fransa Türkiye’nin Çanakkale -İstanbul boğazlarını aşarak Rusya’ya askeri yardım götürülmek istemiş… Bu cephede 6 devasa büyüklükte savaş gemisi ile 40 binin üzerinden ölü, bir o kadar da yaralı bırakmış… Harcadığı milyonlarca altın Sterlin mevzusuna hiç girmeyelim…

Savaş tarihine meraklı olduğumu anlamışsınızdır…Ortalama bir gazetecinin çok üzerinde savaşlar tarihine meraklı olduğumu söyleyebilirim…İnanın; savaş tarihini masaya yatırdıkça ağzınızın açık kalacağı bilgilerle karşılaşacaksınız…

Yıl 1914…I. Dünya Savaşı başlamıştır…Bir tarafta İngiltere-Fransa- Rusya, diğer tarafta Almanya-Avusturya Macaristan-Devlet-i Aliye… Yani Osmanlı…Savaş başlar, Türkler hazırlıksız olduğu gerekçesiyle Almanya’yı oyalamakta, Rusya’ya cephe açma talebini geçiştirmektedir… Almanya ile Ruslar Tannenberg’te büyük bir savaşa tutuşur…Almanya Rus birliklerini Ağustos 1914’te tarumar eder…Rusya, askeri mühimmat sıkıntısındadır…

Almanya’nın ısrarlı savaşa katılma talebi uzun süre savuşturulurken Alman Amiral Souchon komutasındaki Türk Donanması, Rus gemilerini batırması, ardından Sivastopol ve Odessa limanlarını topa tutmasıyla Rusya 2 Kasım 1914’te Osmanlı’ya savaş ilanında bulundu…Ardından İngiltere 3 Kasım’da Osmanlı’ya savaş ilan ediyordu…

Pekiii, müttefiklerin acil yardım için planı nedir? Çanakkale Boğazı aşarak Rusya’ya yardım ulaştırmak…

Tövbe…Tövbe!

İngiltere 3 Kasım 1914 tarihinde Çanakkale Boğazı’ndaki Türk mevzilerine ilk saldırısını yapar…

19 Şubat 1915 tarihindeki saldırısında boğaz girişindeki Türk tabyalarını imha eder.

Nihai saldırı 18 Mart 1915’te yapılır…

Boğazdan içeri destek gemileri hariç 4’ü Fransız, 12 kruvazör giriş yapar ve top mevzilerini ateş alır…

Amaçları, Çanakkale Boğazını koruyan top bataryalarını imha ederek Marmara Denizine girip, İstanbul’a ulaşarak Devlet-i Ali’yi teslime zorlayıp buradan Rusya’ya yardım ulaştırmakmış… mış!..

(Dünya haritasını bilmesek inanacaktık yani! Bizim bazı tarihçilerimiz bu olayı aynen böyle aktarmaya devam ediyorlar ya, sormayın!)

Neyse, kanala giren düşman zırhlıları bir yandan Türk siperlerini topa tutmakta, beraberindeki mayın temizleme gemileri de hummalı bir çalışma içerisindedir. Derken kurnaz İngilizler, Fransız zırhlılarının kıyılara yaklaşarak Türk siperlerinin imhasını ister… Uber akıllı Fransızlar bu isteği kabul ederek emri uygular…Ne mi olur? Sancak gemisi Suffren, Bouvet, Charlemange ve Gaulois kıyılara yaklaşmasıyla birlikte adeta kevgire döner…Bouvet, kaçmak için manevra yaparken mayına çarpar ve adeta suya bırakılan bir tabak gibi alabora olarak batar… Gemi süvarisi Albay Rageot de la Touche dahil, boğazın serin sularını kendine mesken eder…Peki diğer Fransız gemileri ne olur? Batmaz ama batmaktan beter bir halde kendilerini Limmi Adası’na güçlükle atar… Bu üç geminin durumu o kadar vahimdir ki bir daha savaşa dahil olamazlar…

Gelelim kurnaz İngiliz gemilerine…

İngiliz bu kadar saf olamaz

İngiliz donanmasının modern gemileri de bir başarı elde edememekte peşi sıra isabet almaktadır…Çünkü Türkleri topları sahildeki bataryalarla sınırlı değildir…Ateşe kapalı mevzilerde bulunan obüs ve havan bataryaları İngiliz gemilerine peşi sıra isabet kaydetmektedir…Önce Ocean, ardından Irresistible batar…İngilizler çaresizce boğazdan çekilir…

Sonuç tam da bir hüsrandır…Bırakın top bataryalarını yok etmeyi 11 hattan oluşan mayın hattından teki dahi geçilememiştir…Donmanın yarısı devre dışı kalmıştır…

Bakıyorlar ki donanma ile kanal geçilemeyecek bu sefer 25 Nisan’da Gelibolu kıyılarına çıkarma yapmaya karar veriliyor...

Şöyle düşünelim; askeri zekasından şüphe etmeyeceğimiz İngiliz kurmayları dünyanın savaş kabul edilmeyecek en sıkıntılı coğrafyasında buna cüret ediyordu…Karşılıklı kayıpları masaya yatırdığımızda bundan kârlı çıkanın İngiltere olduğunu söylemek yanlış olmaz…

Neden mi?

Çünkü neredeyse tüm dünya İngiliz askeridir…

Bırakın Afrika’yı Nepal’den dahi asker getirerek savaştırdığını biliyoruz Çanakkale’de…

Peki durum bizim için aynı mıydı?

Üzgünüm, değildi!

İngiltere açısından sonuç hüsrandı…Ancak, Çanakkale’de ölen İngiliz askerlerinin neredeyse tamamına yakını Yeni Zelanda ve Avustralyalı idi… (Bu cephede çok sayıda İngiliz ve az da olsa Fransız generali hayatını kaybetmişti…Bu mevzuya daha sonra değineceğim!)

Çanakkale Cephesi’nden tamamen çekilmesi ve savaşın da ardından bölge komutanı General Ian Hamilton anılarını kaleme alır ve aynen şu sözleri yazar: “Savunma Bakanımız Lord Horatio Herbert Kitchener ile benden başka hiçbir subayımız Çanakkale’yi geçeceğimize inanmıyormuş!”

Peki İngiliz saf mı?

Asla!

Yeniden başa dönelim

Plana göre, Çanakkale Boğazını aşacaklar… Marmara Denizi’ne girecekler… İstanbul’u teslime zorlayacaklar…Ve bunu sadece ve sadece donanma gücüyle yapacaklar! Rusya’ya askeri yardım ulaştırılacak…Öyle ya, Türklerin savaş gemisi yok…Çanakkale ve İstanbul’da savunma yok…

“Ne demek istiyorsun” diyenlere kısaca anlatalım…Çanakkale Savaşı’nda İngiliz’in amacı Türkleri Arap coğrafyası ve Rusya sınırında yoğunlaşmasını önlemek…Türkleri maddi ve manevi kayıplara sokmak, yılgınlığa sebep olmak…

İngiliz kurmaylarının Çanakkale’nin hem denizden hem karadan geçilemeyeceğini bilmemesini mantıkla izah edemeyiz… Sonuçta Türkler 3 Kasım 1914 ile 9 Ocak 1916 tarihleri arasında bu cephede tamı tamına 64 Alay (dönem dönem) ile savaştığını unutmamalıyız…

Şöyle bir dünya haritası açıp bir kez daha bakın! İngiliz Kraliyetinin ülkesi Kanada’nın Rusya’ya ne kadar yakın olduğunu bilmemesi mümkün müydü?

Dedik ya, sorgulamazsak güdülürüz…

İngiliz’in planı kırılgan ülkelerle savaşı uzatıp moral olarak düşürmek, ekonomisini çökerterek dirençlerini kırmaktı!

Nitekim Almanya ve Türkiye planları böylece hayata geçerek kırılmalar yaşandı!

Bilmeyenlere hatırlatıp bitirelim…

Bunca kanın ardında üç kuzen var

1. Dünya Savaşı’nın baş aktörleri, yani Rus, İngiliz ve Alman kralları kuzendir!

Bu savaşa “Kuzenlerin Savaşı” da denmektedir!

İngiltere Kralı 5. George, Alman İmparatoru II Wilhelm ile Rus Çarı II Nicola kuzen beyler, kuzen…

“İyi de niye savaştılar o zaman?” diye sormayın beyler… “Bu sorunun muhatapları komplo teorisyenleri” der ve noktalarım…