Kaybedeceği seçime RTE gider mi? ASLA! Ülkeyi değil de kendini kurtarmayı tercih etmiş bir liderle sadece Ekrem İmamoğlu değil bütün ülke hapse girmiş durumda!
Tamam İsveç’de, Yeni Zelanda’da yaşamıyoruz, Ortadoğu coğrafyası her zaman çalkantılıdır ama son bir aya yakın yaşadıklarımız orantısız hukuksuzluk: Anayasayı, ceza hukukunu, insan haklarını, demokrasiyi, seçme ve seçilme hakkını hiçe saymak! Tam bir düşman hukuku uygulaması; bana hak, sana yasak. Adaleti bırakın, vicdan yok sayıldı. İnsanlık onuru ayaklar altına alındı, yurttaşın aklıyla, mantığıyla, bilinciyle dalga geçildi! Bütün bu yaşadıklarımız ve yaşattıkları bize şunu düşündürtüyor: bu somut kötülük ancak sultanizmde geçerli olabilir. Halkın oylarıyla, siyasal bir sistem ve hukuk sistemi içinde seçilmiş bir iktidar, kendisine verilmiş bu siyasi görevi, 22 yıldır iktidarı elinde tutmanın verdiği rahatlık, aşırı güven ve anayasa değişikliğiyle yarattığı, adalet mekanizmasını kendine bağlama kolaylıkla istediği gibi asıp kesiyor.
Seçilmişlere tahammülü yok: iktidarları süresinde önce Kürt asıllı yurttaşların seçtiği belediye başkanlarının yerine KAYYIM atandı. Turpun büyüğü Ekrem İmamoğlu. Kazandığı İstanbul Büyükşehir Başkanlığı seçimi, aynı zarfın içinden çıkan oylardan birinin geçersiz sayılması ile iptal edilip seçimi yenilenmedi mi? İki kez daha kazandı. Birinciye tahammül edildi, ikincisinde rant ellerinden kaçtığı ve İmamoğlu’na güven ve sempati onu daha yükseklere taşıyacağı korkusu bu kez düzmece suçlar ve yalancı tanıklarla şafak baskınıyla Silivri zindanına konuldu! Sadece o mu? Birlikte çalıştığı tüm kadrosu! Tek suçları İmamoğlu’nun yakın çalışma arkadaşları ve ekibi olmak. İmamoğlu ve arkadaşları avukatları aracılığıyla çalışmalarını büyük bir azimle içerde sürdürürken en büyük şanssızlık Mahir Polat’ın sağlık durumunun kötüye gitmesi.
MAHİR POLAT ÖLSÜN İSTENİYOR
Ailesinden kalıtımsal kalp ve damar hastalıkları, tiroid kanseri ve uyku apnesi olan Mahir Polat, siyasetçi bile değil özünde. Kültür ve sanat uzmanı, bir inanç ve tasavvuf insanı. İstanbul’un tarihine vakıf, güzelliğine aşık; tarihi dokusunun geçmişin ve şimdinin neden olduğu yaralarını sarmak, onarmak, güzelleştirmek ve yurttaşların kullanımına vermek için çalıştı. Camileri, türbeleri, surları, köşkleri, kullanılmayan atölyeleri, fabrikaları birer kültür ve sanat merkezi, kütüphane, müze, galeri haline dönüştürdü. Böylesine değerli bir insanın ne suçu olabilir? Fatih Belediye Başkan adaylığına soyunmak dışında! Fatih, çünkü İstanbul’un en çok restorasyona ihtiyaç duyulan merkezinde, tarihi ilçesi. Olamadı ama iktidarın hoşuna gitmedi. İki kişiye 50 ve 100 TL’lik para yardımı yapmış hesabından! Bu öğrenilince arkadaşlarından azar işitti, bu kadar az mı yollanır diye!
EVİNDE BİLE
Mahir Polat’ın değil, tek başına hücrede, evinde bile tek başına kalması sakıncalıyken, cezaevi koşullarının yarattığı stres tansiyonunu yaşamını tehdit eden boyutlara taşıdı. Defalarca hastaneye kaldırılma talebi, cezaevi hastanesiyle sınırlı kaldı. Bu yazı yazıldığı sırada Adli Tıp Kurumu önünde incelenen bir kobay adeta. Tek dileğimiz tam teşekküllü bir hastanede tedavisinin sürdürülebileceği biçimde serbest kalması. Zaten hükümlü değil, zaten tutuklu, zaten tutukluluğu adil değil. Yeterince adil olmayan biçimde ceza vermiş olmadınız mı? Olmadılar! Çünkü Mahir Polat, rantı engelledi! Restore ettiği, müze, galeri, sanat ve kültür mekanı yaptığı yerlere ne güzel rant getirecek başka işler yapılabilirdi? Ölmese bile beynine pıhtı atsın, sakat kalsın, çalışamasın, beter olsun diyorlar herhalde.
ÖĞRENCİLER
Bu sürecin en masumları öğrenciler. Çok büyük suçları var aslında. Bu dönemin gençleri kendilerine bir yarar sağlamayan siyasete ilgisizdi. Eğitimleri, özel ilgi alanları, sosyal medyaları ile yaşarlarken İmamoğlu’nun diploması iptal edilince yapılan haksızlığa dayanamayıp sokağa çıkıverdiler! Ellerinde taşıdıkları pankartlarda “Vizeleri boş ver, diploman bile geçersiz oluyor!” diyorlardı. Bu süreç içinde beni en çok hayrete düşüren, kendi diplomasını bir türlü ispat edemeyen ve yıllardır bu konuda eleştiri ve mizaha muhatap olan bir siyasetçinin rakibinin diplomasını iptal ettirmesiydi! Önce kendi diplomanı göster yahu? İki yıllık akademi diplomana bile razıyız? İmamoğlu’nun diploması geçersiz olunca cumhurbaşkanı adayı olamıyor! Ya rakibi? Kuklaları hemen ekrana çıkıp çözüm önerdi: Anayasayı değşitirelim, İmamoğlu’nun diploması geçersiz madem, diploma şartını kaldıralım, (böylece RTE’nin de diploma sorunu kalmayacak) ama onun da 3. Kez seçilme hakkı yok, aman canım onu da kaldırırız?
TEPKİ SOKAĞA TAŞINCA
Öğrenciler sokağa çıkınca her dem genç olanlar da sokağa çıktı. CHP’nin içinden de bir lider fışkırdı: Özgür Özel. Krizi müthiş yönetti. Ekrem İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı ilan etti. Parti üyelerini oy vermeye davet etti. Siyasete her zaman ilgi duymuş bir ulus olmakla övünürüm. Ama bu, sadece bir dayanışma ve kamuoyu yoklaması sayılabilecek oy verme gösterisine katılımın yüksekliği hepimizi şaşırttı: önce partiye üye olduk. Üye olmadan oy vermek istiyoruz denildi, bir de destek sandığı kuruldu, kimsenin inanamadığı iki şey oldu: 15 milyon kişi oy attı, oy kullanmaları bir yana, bir de parti bu organizasyonu çok güzel yönetti? Saraçhane mitingleri her seferinde daha kalabalıktı. Tepki ve neşe bir aradaydı. Anadolu’dan getirilen 40 bin güvenlik görevlisi, günlerce otobüste yatıp kalktı, aç ve uykusuz kalmalarının acısını dağılan gençlere orantısız güç kullanarak çıkardı! Adli kolluk 300 genci içeri tıktı. Suçları anayasal hak olan gösteri ve protesto yapmak. Bayramı ailelerinden uzakta, yedikleri dayağın etkilerini tedaviyle geçirdiler. Teşekkürler ceberrut iktidar, artık onlar birer siyaseten olgun birey! Nasıl olsa çıkacaklar, ama kazandıkları deneyim, kaybettikleri sınav notlarından çok daha fazla olacak.
ŞİMDİ NE OLACAK?
Geldiğimiz noktada, yerel seçimden zaferle çıkmış, merkezi iktidara aday, oyları ve sempatisi sürekli artan ve birinci parti olan bir CHP var. Kayyum atanma tehlikesini atlatmak amacıyla olağandışı kongreyle seçimlerini yeniledi. Cumhurbaşkanı adayları ve kadrosu sudan bahanelerle tutuklu, Adayımızı dışarda, sandığı önümüzde istiyoruz kampanyası yapıyor. Ülkenin durumu ne?
Ekonomi tepe taklak, enflasyon sıçrıyor, iflaslar artıyor, üretim duruyor. Tarım bitmiş. Yozgat’ta bile çiftçiler isyanda, CHP’ye destek oluyor. Eğitim kalitesinin niteliksizliği üretimi de baltalıyor; işsizliği arttırıyor. Emekliler açlık sınırında yaşıyor. Beyaz yakalılar, kredi kartıyla geçiniyor. Bu koşullarda seçime gidilse ne olur? İktidar el değiştirir. Normal koşullarda. Kaybedeceği seçime RTE gider mi? ASLA! Ülkeyi kurtarmak yerine kendini kurtarmayı tercih etmiş bir lider ve dar kadrosunun elinde sadece Ekrem İmamoğlu ve ekibi değil bütün ülke hapse girmiş durumda!
RTE kaybedeceği seçime kendi arzusu ve kararıyla gitmez. Sadece iktidarını ve keyfini, avantajlarını kaybedeceği için değil, hesap vereceği için gitmez! Seçime gitmemek için gözünün üstünde kaşın var diyerek herkesi hapse atar, Silivri Cezaevi’ni büyütüyor. Zaten şimdi domuz bağıyla insan öldüren canileri affetti, Mahir Polat’ı çıkarmıyor. Kent Uzlaşısı diye DEM’lileri Belediye Meclisi’ne alan CHP’lileri hapse atarken “Bebek Katili” diye özel adada hapiste tuttuğu Öcalan’a “Kurucu Önder” diye özel ilgi gösteriyor. Baş destekçisi midir, yoksa elinde rehin olduğu siyasetçi mi, yaşıyor mu, hasta mı derken şimdi de dublör mü değil mi diye tartıştığımız Bahçeli ile nereye kadar? Sayı yetmedi, yanına DEM’i almaya çalışıyor, onların da gözü açılmış, kefilli garantili uluslararası anlaşma istiyor. Durumu kritik.
Böyle durumlarda, moralinizi bozmak istemem ama, tarihte örneklerini gördüğümüz gibi, bu siyasetçiler iktidardan meşru seçimlerle gitmez. Savaştı, şuydu buydu, ertelenir; o sandık gelmez. Gelirse bırakın kampanya dönemini, seçim hilesiz olmaz. Atı alan Üsküdar’ı geçti de gördük, seçim sandıklarının sayımı bitmemişti, rejimi değiştirdi. Çözüm? Yargı, kolluk, ordu elinde. Uluslararası kamuoyu desen, kendi derdinde. ABD’de bir deli, Rusya’da başka deli.
Karamsarım ama umutsuz değilim. Benim bir tek kurucu önderim var; Mustafa Kemal Atatürk Boynunda idam fermanıyla, yedi düvel ülkeyi işgal etmiş, padişah hainken ülkesini kurtarmış ve çağdaş bir demokrasi kurmayı becermiş bir önder. Gençliğe Hitabesi’nde bugünkü durumu da birebir anlatıyor. Ama muhtaç olduğumuz kudreti de gösteriyor. Kendi aklımızla, kendi zekâmızla, kendi gücümüzle yeneceğiz, başka çaresi yok. Kötülük kazanmamalı. Önce Mahir Polat’ı kurtaralım, sonra Cumhurbaşkanı adayımızı. Bizim başımıza geldiğinde neredeydiniz diyen Kürtlerin küskünlüğünün zamanı değil, kiminle oynadıklarına dikkat etsinler.
Kötülük kazanmayacak. Zekâmızla, bütün yurttaşlar birleşerek. Ya hepimiz, ya hiç birimiz!