İktidarın temel görevi ülkeyi doğru düzgün yönetmektir. Anayasayla, yasalar, yönetmelikler, hukukla. Hukuk yoksa hiçbirşey yoktur!..
İktidarın temel görevi ülkeyi doğru düzgün yönetmektir. Bunun için birinci kural başta anayasa, yasalara, yönetmeliklere, hukuka uymaktır. Bunun içine özgürlükler de girer, bina yönetmelikleri de...
Tıpkı Ergenekon kumpasının başladığı günlerde olduğu gibi yaşıyoruz bir süredir: her gece sabaha karşı operasyonlar ve her sabah yeni bir hukuksuzlukla uyanma!
Tıpkı o dönem Genelkurmay Başkanının silahlı örgüt başkanlığı suçlamasıyla hapse atıldığında oha olduğumuz gibi:
Emrinde binlerce silahlı adamı vardı gerçekten ama TC Ordusuydu yahu onlar!
Şimdi de muhalefet partileri muhalefet yapmakla suçlanıyor? Ya ne yapacaklardı? Ümit Özdağ bir siyasi partinin genel başkanı. Siyasi bir konuşma yaptığı için tutuklandı! Halkı kin ve nefretle ayrıştırıyormuş. Onu en çok kimin yaptığını cümle alem biliyor, ama bırakın dokunulmazlığı, malum ona her şey mubah. Ama örneğin en büyük rakibi Ekrem İmamoğlu, üzerine çok gelinmesinden sıkılıp biraz sesini yükseltti diye kürsüde yaptığı konuşmayı bitirip yerine oturmadan hakkında soruşturma açıldı ve böylece hukuk tarihine geçti!
YANGIN YÜREK YAKTI
Aslında siyaset yapılmasının suç haline gelmesinden başka bu sabah yüreğimizi yakan başka bir olay oldu, herkesin yüreğini yakan: tam da yarıyıl tatilinde, Bolu Kartaltepe’de çocuklarını kayağa götürmüş ailelerin kaldığı lüks bir otelde gece yarısı yangın çıktı ve içlerinde otel çalışanlarının da olduğu 70’i aşkın kişi öldü! 50’yi aşkın kişi de yaralı. Siyaset yapılmasının yasaklanması kadar tuhaf bir garabet olmasının üzerine böyle bir felaketin gelmesi, bir biçimde gösteriyor ki ağzını açanı içeri atmakla gücünü gösteren 22 yıllık iktidar aslında iktidar filan değil. Ülkenin zenginliklerini yandaşlarına dağıtarak varlığını sürdüren ve geniş halk kitlelerinin refah ve mutluluğunu sağlamak bir yana canlarını bile korumaktan aciz bir yapı.
İKTİDAR OLMANIN KURALI
Çünkü iktidar olmak demek bir ülkeyi doğru düzgün yönetmek demektir.
Bunun için birinci kural, başta anayasa, yasalara, yönetmeliklere, hukuka uygun davranmaktır! Bunun içine özgürlükler de girer, bina yönetmelikleri de. Sen siyasi muhaliflerini keyfi olarak tasfiye edip içeri tıkma, susturmayı hak bilip yaptığın gibi istediğine istediğin madeni, ruhsatı, otel inşaat iznini verip, sonra da denetlemek yerine göz yummayı tercih edersen ülkeyi çağdaş refah ve uygarlık düzeyine yükseltecek biçimde yönetemezsin.
BİRLEŞİK KAPLAR KURALI
Çünkü bütün sistemlerde kural birleşik kaplar kuralıdır. Birbirine bağlı kapların boyutları ne olursa olsun içine koyduğunuz su aynı yerde durur. Hukuk yoksa ekonomi de bozuktur, kural ve denetleme yoksa otel de yanar, çünkü denetleme yapılmamıştır, Antalya’da konuşan adamı, ikamet yeri Ankara’da değil de İstanbul’da sorguya alır ve suç bulamadığın halde tutuklarsan aslında ne sana hayır gelir, ne de vatana millete faydası olur. Bugüne kadar görüldü ki bu tür adımlar ters tepiyor. Kimin hakkı yeniyorsa o kişinin popülaritesi artıyor.
Ha, bir de suçlu olduğun halde suçu başkasına atmak da kimseye yakışmıyor. Yangından kim sorumlu? O kadar canın hesabını kim verecek? TC Kültür ve Turizm Bakanlığı. Otel, turizm bölgesinde. Bakanlığın otelin yangına karşı önlemleri almış olup olmadığını bilmesi ve denetlemesi gerekiyor. Ama gerek Bakan, gerek iktidar partisinin yetkilileri CHP’li Bolu Belediyesini suçluyor! Buyrun, buradan yakın. Otel belediye sınırları içinde değil. Zaten Bolu Belediyesi Büyükşehir de değil. Bolu Belediyesi’nin Kartalkaya’daki otellere ruhsat verme ya da denetleme yetkisi yok. Bunu nasıl olsa benim seçmenim irdelemez diye Bolu Belediye Başkanına saldırmak neyin kafası?
SORU BASİT
En komik bulduğum girişim ise Sayın Cumhurbaşkanının “Hayatta olduğu sürece iktidarda kalma” niyet ve arzusu. Bunun için muhalefeti susturuyor, daha doğrusu muhalefet yapmayı yasaklıyor, kendisine bağladığı medyanın yüzde 90’ı yetmedi, geriye kalanı da susturuyor, hatta gazeteciler ayak bileklerinde hal hal yerine kelepçe ile evden yayın yapıyor. Bütün bunları ne için yapıyor? Seçimden birinci çıkmak için! Çıkmayınca seçimi iptal ediyor, ya da seçim bitmeden sonuç açıklayıp atı alan Üsküdar’ı geçti diyor. Bir zarfın içinden çıkan 4 pusuladan sadece birini geçersiz saydığını da gördü bu dönemde yaşayanlar.
Üstelik bu sonuçlara rağmen bazen kaybediyor. Çok şaşırıp hiddetleniyor ve görevden alıyor, yerine kayyum atıyor! Ya da çalıştırmıyor, bütün yetki ve mekanizmayı kullanıp hakkı olan ödeneklerini kesiyor, ceza veriyor, çalışmaları için izin vermiyor, elini kolunu bağlıyor, muhalefet belediyeleri sürekli denetimde. Arada da siyasi yasak getiririm diye tehdit ediyor.
BU KADAR ZAHMETE GEREK YOK
Gerçekten bunları yapıp da demokrasi varmış gibi göstermeye çalışmasına, sanki seçim işe yarıyormuş gibi davranmasına şaşırıyorum artık. Ne kendi yorulsun, ne de diğerleri seçim propagandası, seçim sandığı kontrolü gibi işlerle uğraşsın. Demokrasi filan yok, seçim tiyatrosu da bitti, ben mutlak iktidarım, her sözüm emir, her uygulamam geçerlidir, desin olsun bitsin. Ha o zaman dünya siyasetinde yeri mi olmaz, saygınlığı da mı kalmaz, ekonomi de hepten mi dibe vurur? E ya herru, ya merru! Bırak Apo’yu adadan çıkarmak, lambadan cin çıkarsan bu kafayla hiçbir şey düzelmez. Bunları yazabildiğine göre demek basın özgürlüğü de var, demokrasi de demeyin boşuna, çalışacak kurumsal medya da kalmadı, sosyal medyada paylaştığımız her fikir için de nasıl olsa mahkemeye düşüyoruz zaten diyoruz ama dayanamayıp yine yazıyoruz.