Hareketli bir hafta sonu geçirdik. Hareketli bir haftaya başladık.

CHP’nin yeni genel başkanı Özgür Özel’e Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın salvoları hemen geldi. Özel’in kurultay konuşmasındaki selamları, terörizme ve teröristlere destek olarak nitelendirildi ve “yok birbirinizden farkınız!” diye Kılıçdaroğlu ile Özel aynı mertebeye indirgenerek değerlendirildi. Bu noktaya yazımızın sonunda tekrar geleceğiz.

Yine hafta sonu Türkiye’ye gelerek, haftanın ilk iş gününde Dışişleri Bakanı Fidan’la biraraya gelen ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Türkiye’den ayrılırken yaptığı açıklamalar dikkat çekiciydi.

Blinken’ın Türkiye’ye gelişinde yaşanan gariplikler bir yana, (gelecek mi? gelmeyecek mi?) karşılanışının vali yardımcısı seviyesinde yapılması esasen hoş olmayacak bir temasa işaret eder nitelikteydi. Yaklaşık 2 saat süren görüşmenin ardından ortak bir açıklamanın yapılmaması hoşnutsuzluğun kanıtı olarak algılandı.

BLINKEN, KAÇ FİLİSTİNLİYİ TÜRKİYE’YE YAZDI?

Ama Blinken Ankara’dan ayrılırken hava alanında yabancı basına yaptığı açıklamalar, görüşme ile ilgili önemli ipuçları verdi. “Gazze’den sivillerin çıkartılması konusunda önemli görüşmeler yaptık!”

Gazze’den tahliye edilecek sivillerin kaçının adresinin Türkiye olacağı konusunda şimdilik rivayet muhtelif. İnsanlık dramının müsebbiplerinin yükünü yine Türkiye mi çekecek? Bilemiyoruz.

Bütün bunlar olup biterken, aynı sıralarda Avrupa Merkez Bankası ilgi çekici bir anket açıkladı. Çok uluslu işletmelerle yapılan bu anket, küresel üretim ve tedarik zinciri riskleri ile ilgili olarak önümüzdeki 5 yıl içinde jeopolitik risklerin etkilerini incelemeyi amaçlıyor. (Bkz. https://www.ecb.europa.eu/pub/economic-bulletin/focus/2023/html/ecb.ebbox202307-01-2a0bcf0b48.en.html)

Bu anket ya da araştırma önemli ipuçları veriyor. Artan jeopolitik risklerin sonucu olarak, çok uluslu işletmeler özellikle Çin’den AB komşu ülkelerine doğru çekilme eğiliminde olacak. Anketin yapıldığı dönem itibarı ile jeopolitik risk olarak Rusya-Ukrayna savaşı ile Çin’in yayınlanan son NATO belgesinde potansiyel tehdit olarak yer alması dikkate alınmış. Diğer ifadesi ile İsrail-Filistin savaşı henüz patlak vermemiş.

Batı ile Doğu’yu bağlayan tedarik zinciri yolları dikkate alındığında, Kuzey hattı Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle kapalı. İnşası düşünülen Hindistan’dan başlayıp Suudi Arabistan üzerinden AB’ye ulaşacak (Türkiye’yi by-pass’layarak) Güney hattı da daha başlamadan bitti gibi. Dolayısı ile tek yol Türkiye üzerinden geçen orta kuşak hattı. Bu görüntü Türkiye’nin gerek başta Çin olmak üzere Uzakdoğu ülkelerindeki yatırımların yeni cazibe merkezi haline gelmesi için ne denli önemli hale geldiğini göstermez mi? Ama durun, hemen heyecana kapılmayın.

TÜRKİYE NEDEN RİSKLİ ÜLKE?

Ankete göre tedarik zinciri riski yaratan ülkeler sıralamasında Çin, ABD, Tayvan, Hindistan, Rusya ve Türkiye yer alıyor.

Peki neden riskli ülkeyiz?

Kendimizi her an sıcak bir çatışmanın içinde bulabileceğimizden ötürü mü? Ankete yanıt verenler bu ihtimali de düşünmüş olabilirler. Esasen Güneydoğu sınırımızda 30 yılı aşkın süredir vekillerle savaş halindeyiz. Ama bu durum geçtiğimiz yıllarda önemli yabancı yatırımlarının Türkiye’ye gelmesini engellemedi.

YABANCI SERMAYENİN ZEHİRİ ANTİDEMOKRATİK UYGULAMALAR

Pek çok uzmanın da belirttiği gibi esas risk, hukukun üstünlüğünü gözeten ülke olmaktan giderek daha fazla uzaklaşmamız.

Bırakın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını uygulamayı, Anayasa Mahkemesi kararlarını dahi uygulamayan birinci derece mahkemelerinin olduğu bir ülkeye yabancı yatırımcının güvenmesi nasıl sağlanabilir?

Mesele Sayın Cumhurbaşkanı’nın “yok birbirinizden farkınız!” söylemindeki iç politika polemiği değil, Türkiye’nin içine girdiği ekonomik darboğazdan nasıl çıkabileceği meselesi. AİHM kararlarına uyulacağı ve dolayısı ile hukukun üstünlüğüne saygının yolunun açılması meselesi.

Bu olmadığı takdirde Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek şu en uygun ortamda yabancı sermayeyi çekmek için beyhude dolaşır durur. Blinken ile kabul edilecek Filistinli başına şu kadar para pazarlıkları yapıla gider.

AB bu verilerin ışığı altında yeni genişleme dalgasını, şu an için AB’nin dışında kalan Balkan ülkelerine doğru başlatma eğilimini beyan ederek, çok uluslu işletmelere yeni adres göstermenin peşinde değil mi?

ÖZGÜR ÖZEL, NELERİN DEĞİŞMESİ GEREKTİĞİNİN FARKINDA MI?

Umarım değişim rüzgarlarını arkasına alıp partisinde iktidara gelen Özgür Bey de nelerin değişmesi gerektiğinin farkındadır. Görüş açılarımızı değiştirmeden fırsat tepmeye devam ederiz endişesindeyim.