CHP değişirse, Türkiye değişir; Türkiye değişirse, dünya değişir!..

Teknik nedenlerle (bilgisayar arızası) yazılarıma bir hafta ara vermek zorunda kaldım. Tam yazman gerekirken neden yazmıyorsun diye beni eleştiren okurlarımdan öncelikle özür dilerim.

Özgür Özel’in CHP Genel Başkanlığına seçildiği günün ertesi yazdığım yazının başlığı, “CHP değişirse Türkiye değişir mi? Türkiye değişirse dünya değişir mi” mealindeydi. Kaybedilen genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşık 8 ay ardından yapılan yerel seçimlerin sonuçları, değişen CHP’nin Türkiye’ye değişebileceği mesajını verdiği kesin. Ancak erken yapılacak değişim yorumları, aslında hiç bir şeyin değişmediği sonuçları ile bizi karşı karşıya getirebilir. Şimdilik ihtiyatlı bir iyimserlikle, ezberlenmiş çaresizlikten bir adım öne geçildiği sonucuna varabiliriz.

CHP’ye seçim başarısını getiren AKP’ye seçimi kaybettiren kimlerdi diye baktığımızda, çok farklı iki kuşağın koalisyonuna ilk gözlem olarak varıyoruz. Gelecek umudu giderek tükenen ve mutsuz gençler (son Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana 18 yaşını doldurup ilk kez sandığa giden gençlerin sayısı da yaklaşık 1 milyon) ile son ana kadar seçim rüşveti bekleyip, aradıklarını bulamayan açlık sınırının altında bir yaşama mahkum edilen emekliler.

Emeklileri mutsuz eden kimdi sorusunu sorduğumuzda da bütün oklar Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek’e yöneliyor. Adı konmamış bir IMF programını daha da sertleştirerek uygulayacağı anlaşılan Şimşek, seçimi kaybettirmek pahasına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı beklenen seçim rüşvetini vermekten engelleyince, ister istemez yapılacak olası bir kabine değişikliğinde “Şimşek yerinde kalır mı?” spekülatif sorusunun sorulmasına yol açıyor. Kabinede kalırsa Erdoğan’ın güç yitirdiği ve sözlerini artık yeterince dinletemediği, kabineden gönderilirse zaten içinden çıkılmaz bir kısır döngüde olan ekonominin kaçınılmaz olarak daha da kötüye gideceği öngörüsü ortada.

Daha önceki yazılarımda fazlası ile belirttiğim gibi, aslında yapısal reformlar yapılmadığı, diğer ifadesi ile Türkiye hukukun üstünlüğüne saygılı devlet algısını uluslararası düzeyde oluşturamadığı sürece, Şimşek’in bütün girişimleri de beyhude kalmaya mahkum.

Peki bu koşullarda bir erken genel seçim ve dolayısı ile Cumhurbaşkanlığı seçimi olabilir mi?

Mevcut veriler alt alta yazıldığında ekonomi biraz olsun düzelmeden bu yolun tıkalı olduğu kesin. Peki mevcut koşullarda Türkiye yönetilebilir mi? Bu sorunun cevabı şu sıralarda pek yok.

Seçim öncesinde başta Selahattin Demirtaş ve DEM partiden gelen Kürt sorununun çözümü için Erdoğan ile masaya oturmak mesajları, ister istemez “Erdoğan MHP prangasından kurtulup DEM ile yeni bir yola girer mi?” sorusuna yol açıyordu. Ama Van’daki mazbata kargaşası, Erdoğan ile DEM’in yollarının kesişemeyeceği sonucuna varmamıza da yol açtı. Bu kargaşaya bağlı olarak AKP içinde sert tartışmaların varlığına da tanıklık ettik. AKP bitiyor mu? Yerel seçimlerin diğer kazananı Yeniden Refah Partisi muhafazakar seçmenin yeni adresi mi? Bekleyip göreceğiz.

Gelelim CHP cephesine.

Öncelikle Özgür Özel’i kutlamak gerekiyor. Seçimin kaybedilmesi halinde çok tartışmalı olacak CHP Genel Başkanlık koltuğu artık tartışmasız hale geldi. Ama hemen ardından eski Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nu da kutlamak gerekiyor. Eğer bugün CHP toplumun bütün katmanlarından oy alabiliyorsa, şüphesiz Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi dönüştürmek konusunda attığı adımların katkısı yadsınamaz.

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a da ayrı birer parantez açmak gerekli. İmamoğlu rakibi Murat Kurum’a 1 milyona yakın fark atarken, Yavaş Ankara’da rakibi Turgut Altınok’un  oylarının neredeyse iki mislini alarak yeni bir belediyecilik anlayışının ne anlama geldiğini herkese ezberletmiş oldu. Esasen yeni dönemin belediyecilik anlayışının “merkezin beceremediğini belediyeler aracılığı ile yapmak, diğer ifadesi ile sosyal belediyecilik” olması gerekiyor. Başta büyük şehirler olmak üzere bu yolda kat edilecek başarı ve algı yönetimi, CHP’yi gelecekte de birinci parti olmaya götürebilir.

“Bundan sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimleri için CHP’den kim aday olur?” sorusunu sormak için çok erken. Şu an için öngörülmesi imkansız olan gelişmeler bu soruya kendi zamanının ruhu içinde cevap getirecektir.

Zamanın ruhu demişken, CHP’nin başarısının zamanın ruhuna ters düştüğünün de altını çizmek gerekiyor. Bütün Avrupa giderek popülist aşırı sağa doğru yelken açmışken, Türkiye’de tam olmasa da sol görünümlü bir partinin merkez parti haline gelmesi ihtimali herhalde AB ülkelerinde de siyasetçilerin yeni hesaplar yapmalarını gerektirecek. Hani demiştik ya, “CHP değişirse, Türkiye değişir, Türkiye değişirse dünya değişir.” Belki de CHP’nin utangaç olmayan yüksek bir sesle AB ile ilişkilerin yeniden tam üyelik rayına oturtulmasına çağrı yapmasının da vakti gelmiştir.

KAYBEDENLERE GELİNCE

6’lı masanın CHP dışında kalan bütün bileşenleri. Diğerlerine girmeye pek gerek yok belki ama illaki İyi Parti ve muhalefete muhalif Meral Akşener. Yazık ettiniz Sayın Akşener, bunca öfke size yakışmadı ve merkez sağın partisi olmaya aday İyi Parti’nin neredeyse yok olma aşamasına gelmesine yol açtınız. CHP ile ittifak yapmamak size kaybettirdi, boyunun ölçüsünü gören CHP’ye de kazandırdı.

Her yazıyı enseyi karartmayalım diye bitirdiğim için beni eleştiren bazı dostlarıma selam olsun. Ben yaşadığım sürece ısrarla enseyi karartmamaya devam edeceğim.

Herkese, umutların yeşerdiği iyi bayramlar.