Öncelikle son yazımda eksik kalan bir noktanın altını çizerek özür dilemek istiyorum.
Trabzonspor Fenerbahçe maçı biter bitmez televizyonu kapatıp, yazımı da ertesi sabah olan bitenden habersiz yazdığım için, maç sonundaki olayları doğal olarak atlamışım. Trabzonda olan bitenin kabul edilebilir hiç bir yanı gayet tabi ki yok. Esasen yıllarca süren ötekileştirmenin sonuçlarından bir tanesine Türkiye olarak tanıklık ettik, saha içindeki vandalizme kimse kılıf uyduramaz.
Peki Trabzonspor’a ve olaylara karışan Fenerbahçeli bazı oyunculara verilecek olası cezalar ne zaman açıklanacak?
TFF “görülen lüzum üzerine” gerekçesiyle nisan ayının ilk haftasına erteler mi? Yoksa bir babayiğitlik gösterip içinde bulunduğumuz hafta cezaları açıklar mı?
İyi hatırlıyorum, yine olaylı bir Trabzonspor Fenerbahçe maçı sonrası, o sırada Başbakan olan Erdoğan Trabzonspor aleyhine tavır almış, yanlış hatırlamıyorsam Trabzon sahası bir kaç maç kapatılmıştı.
İyi hatırlıyorum dememin sebebi, cezanın açıkmanmasının hemen ardından Trabzon’da bir konferansım vardı ve Türkiye-AB ilişkilerinin geldiği son durumu anlatıyordum.
Soru cevap kısmına geçtiğimizde, Trabzonlu bir dinleyici:
“Hocam benim anladığım, biz AB üyesi olsaydık, cezayı biz değil, Fenerbahçe alırdı, doğru anlamışım değil mi?” sorusunu yöneltti.
Sıkı bir Galatasaraylı olan bendeniz de: “Çok doğru anlamışsınız!” diye cevapladım. Kopan alkışı hala hatırlıyorum. Hemen ardından yapılan yerel seçimlerde, CHP tarihinde ilk defa Trabzon belediye başkanlığını kazanmıştı.
Tam seçimler öncesinde son düzlüğe girilirken, sevimsiz “cezalar”ın verilmesi ya da verilememesi, “futbol asla futbol değildir!” cümlesini kanıtlar şekilde siyasi sonuçlar doğuracak bir olgudur.
Yine son düzlüğe girilirken, emeklilerin seyyanen zam beklentilerinin karşılanmamış olması da önemli siyasi sonuçlara yol açabilir. Kasap et derdinde, koyun can derdinde misali, klasik beka argümanlarına karşı, Nas kaynaklı ekonomik argümanların daha fazla taraftar topladığı bir gerçek. Son olarak Merkez Bankası’nın politika faizini 500 baz puan artırması, Erdoğan yönetiminin başarısızlığının bir kanıtı gibi. Haydi doğrusunu söyleyelim, Şimşek yönetimi adı konmamış bir IMF programı yürütüyor. İşin içinde IMF olsa, hiç olmazsa az da olsa para gelecekti ama “inat ettim bir kere!” ile gerçekler örtüşmüyor.
Emeklilerle ilgili olarak, “onlar geçmiş dönemin çalışanlarıydı, dolayısıyla zaten bize oy vermiyorlardı, bizim işe aldıklarımıza iyi zamlar verdik, oylarımızı konsolide ettik!” düşüncesi gerçekçi olabilir mi? Bence gerçekçi değil, AKP’nin daha yoğun oy aldığı kesim 50 yaş üstü, dolayısıyla yapabilselerdi son dakika bir seçim rüşveti (pardon müjdesi!) şimdiye kadar açıklanmış olurdu.
Son düzlüğe girilirken, bütün gözlerin Türkiye genelinden ziyade İstanbul’a çevrileceği çok açık. İstanbul hariç Türkiye genelinde yerel seçimler yaşanacak. Ama İstanbul seçimi tamamen bir genel seçim niteliğinde gerçekleşecek.
Kurum kazanırsa, aslında Erdoğan kazanmış olacak ve hemen gündeme getireceği anayasa değişikliği ile birlikte, kendisine ömür boyu Cumhurbaşkanlığı’nın önünü açacak. Büyük olasılıkla MHP’yi sırtından atacak ve DEM partiyle birlikte yol alacak. DEM’den gelen mesajlar şimdilik spekülatif olan bu düşünceyi destekler mahiyette.
İmamoğlu kazanırsa, doğal olarak er ya da 2028’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin olası galibi olarak ön plana çıkmasına yol açacak.
Son düzlüğe girilirken Erdoğan bütün riskleri almış gözüküyor. Cumhurbaşkanı sıfatını bir tarafa bırakıp, AKP Genel Başkanı sıfatıyla son bir haftayı İstanbul’da geçirecek olması, seçimin kaybedilmesi halinde, kendisinin değil, Kurum’un beceriksizliği bahanesine sığınma imkanını ortadan kaldırıyor. Bir de kaçınılmaz sert söylemlerinin kendisinden ziyade son seçimin 6’lı masa kırgınlarının, umursamazlık ruh halinden çıkıp sandığa gitmelerine yol açabilir.
1 Nisan sabahını merakla bekleyenlerdenim.
Enseyi karartmamaya tamam mı, devam mı? Göreceğiz!..