Ben iyiyim, sen kötü... Düne kadar komünistler Moskova, dediğimiz Rusya bize bugün ne ifade ediyor... Siyaset... Futbol...
“İyi” “ben”i anlatabilmek için bir “kötü”ye ihtiyaç duyarız.
Dış politika, iç politika, futbol politikası, vs. Ben iyiyim, hepiniz kötüsünüz ya da bahanelerimiz.
Dış politikadan başlayalım.
Soğuk Savaş döneminde yıllarca iyi olan “Batı”, kötü olan “Doğu”. Bize yansıması “Komünistler Moskova’ya”. Koşullar değişti, “Moskova o kadar da kötü değilmiş!” Çıkarlara göre değişen iyi ve kötü.
Üçüncü yılına giren Rusya Ukrayna savaşı. Ruslara göre kötü NATO Ukrayna’yı ayarttı, Rusya’ya tehdit oluşturan kukla Zelensky yönetimi, Ukrayna için kötü saldırgan Rusya. Batı için kahraman Zelensky, Doğu için kukla Zelensky.
Bize yansıması iki arada bir derede, ister istemez, gecikmiş de olsa İsveç’in NATO üyeliğindeki vetoyu kaldırmak. Bizim için öteki hala Rusya.
F16’dan F35’e giden yol açıldı mı?
Rusya’yı ne kadar öteki olarak değerlendireceğimize bağlı.
İsrail Filistin savaşı. İsrail’e göre saldırgan Hamas, Filistin’e göre boyutları soykırıma varan orantısız güç kullanımı. İsrail’in bahanesi kötü Hamas, Filistin’in demeyelim ama Hamas’ın bahanesi, bütün kötülüklerin anası İsrail.
Başlangıçta Batı için İsrail haklı, kötü olan Hamas, ölen sivillerin, kadınların ve çocukların, yaşanan felaketin boyutları ortaya çıktıkça yavaş yavaş değişen algı.
Bize yansıması, bir iç politika uzantısı olarak hep Hamas iyi, İsrail kötü. Hoş Filistin’e destek eskiden solcuların işiydi, şimdilerde iktidarın işi. Peki İsrail ile ilişkiler konusundaki ülke çıkarları?
BEN NEREDE YANLIŞ YAPIYORUM, DİYEMEMEK…
Gelelim iç politikaya.
Şu Ce Ha Pe var ya Ce Ha Pe, diyerek bütün kötülüklerin kaynağı olarak CHP’yi ötekileştiren iktidar sahipleri, bütün meşruiyetin yok oluşunun nedenini AKP’ye ve “cahil” seçmenine yükleyen muhalefet. Sorunu ötekileştirirken aynaya bakmama, “ben nerede yanlış yapıyorum?” diye özeleştiri yapmamak, yapamamak.
Genel seçime dönüşen yerel seçimlerin arifesinde “acaba emeklilere seçim rüşveti verilecek mi?”, “verilirse zaten berbat halde olan ekonomiye yansımaları ne olur?”, “1 Nisan sabahı ne tür bir kabusla uyanırız?” sorularının arkasında hep aynı kavramın izleri: “Ötekileştirmek”, aynı gemide olduğumuzu kabullenememek.
Gelelim futbola.
Saklıyamayacağım, ben Galatasaraylıyım. Lisesi’nde okudum, kulübün farklı başkanlık dönemlerinin disiplin kurullarında yer aldım, halen de mevcut Disiplin Kurulu’nda görev yapıyorum.
BİZ İYİYİZ, ONLAR KÖTÜ…
Hafta sonunda iki maç izledik. Kanaatimce futbolun ve rekabetin bütün güzellikleri iki maçın şifrelerinde gizliydi. Önce Fenerbahçeliler Kasımpaşa kazanıyor diye çok ümitlendiler, olmadı. Galatasaray kazandı, sonra Galatasaraylılar Fenerbahçe puan kaybediyor diye çok ümitlendiler, olmadı, Trabzonspor direnemedi.
Tamam, sonuçta objektif davranmanın imkansız olduğu, tamamen sübjektif duyguları içinde barındıran bir alan spor, futbol.
İyi de bir kulüp başkanının 3 saati aşkın bir basın toplantısı düzenleyerek, sadece rakibini olmadık ithamlarla suçlaması, biz iyiyiz, kötü onlar demesi de, “aynaya bakıp özeleştiri yapma cesareti yoksunluğunun” bir göstergesi değil mi?
Ötekileştirme hastalığından kurtulduğumuz günleri görmek umuduyla.