Turizmin altın çocuğu Ahmet Barut’un son imzası, son yatırımını gezip görüp yaşadıktan sonra anlatmasam olmaz.

Turizmin altın çocuğu Ahmet Barut’un son imzası, son yatırımını gezip görüp yaşadıktan sonra anlatmasam olmaz. Çünkü Barutları neredeyse çocukluklarından beri tanıyorum, nereden mi? Yaklaşık yarım asır önce, Ankara’da üniversite öğrencisiyim. Yazları Ankara çekilmez, hele benim gibi deniz sevdalısı olanlar için. Mütevazı bütçemize uygun bir yer olarak nereden, kimden duyduysak arkadaşlarla Side’ye gidiyoruz. Side, o yıllarda Roma antik uygarlığının bütün kalıntılarının içine mübadele ile gelmiş Giritli Türklerin yerleştirildiği, fakat yapılaşmaya da izin verilmeyen ilginç bir köy. Bahçeli tek katlı, küçük evler yapmışlar, buldukları taşlarla, sütun başlıkları saksı altı olarak kullanılıyor. Deniz kenarında bir lokanta, muhtarlık ve köy meydanında bir kahve var.

Köyün tek kasabı, her sabah bir hayvan kesip onu akşama kadar satıyor. Manav da “bu sıcakta niye geldiniz” diye bizi azarlıyor. Köyün elektrikçisinin evindeki tek odada kalıyoruz. Köyün tek turistik tesisi Girit göçmeni Ali Barut’un 15 odalı pansiyonu ki sonradan adı Cennet Motel oldu. Akşamları köy kahvesinde çay içip Sidelilerle sohbet ediyoruz, herkesle ahbap olduk. Böyle şirin bir yer.

UZAK GÖRÜŞLÜ

Ali Barut, turizmdeki potansiyeli gördü. Cennet Motel’le başladığı işi, gelip de kalacak olanlarla çalışanlar için de cennet olsun ilkesiyle sürdürüp büyüttü, yıllar sonra işi üç oğluna devredip cennete gitti;

Ahmet, Haydar ve Levent Barut da işleri büyüttü de büyüttü. Lara’da açılışına gittiğim Dedeman Otel'i satın alıp Akra Barut yaptıkları zaman yollarımız yeniden kesişti.

Şöyle: Fazıl Say’ın menajerliğini yaparken tanıdığım ve dostluğumuzu hiç kesmediğimiz Kadir Dursun, Akra Barut’da caz festivalleri düzenlemeye başladı. İş için gittiğimde de, türlü vesilelerle hep Akra’da kaldım, o kadar severim. Barutlar, bir iki üç derken otellerin sayısını 14’e çıkardılar, yılda 150 bin turist ağırlamaya başladılar. Bu kadar büyüdükten sonra, son dönemde kardeşler işlerini ayırdılar, aralarında paylaştılar.

ANTALYA'DAN EGE'YE

Ahmet Barut da Anda Barut Colections ve Bayou Villas yatırımı ile finali yaptı. Öyle bir final ki Didim için başlangıç olacak. Bayramda bir grup gazeteciyi eşli olarak davet etmişler. Böyle davetleri bir şirkete verirler, o şirket de gazeteci denilince sadece kağıda yazanlardan bir grup yapmış. Neyse ki kankam Gila Benmayor da eşi olarak beni davet etti. Böylece kağıda yazmayan ama ölene kadar gazeteci olarak kalacak olduğumdan Ahmet Beye de haber verdim de davetli statüsüne geçtim. Çünkü onun da söylediği gibi bizimki Sideli dostluğu.

DİDİM HAK ETTİĞİ YERİ ALACAK

Anılara daldık, otele gelemedik. Didim de iki dönem belediye başkanlığı yapmış Deniz Atabay’ın ve ona yardımcı olmaya gayret etmiş Kültür ve Turizm eski Bakanı Bahattin Yücel’in bütün çabalarına rağmen turizmde değerini ve yolunu bulamamış, oysa denizi, kumu, doğası ve üzerine konduğu muhteşem kalıntıları, tapınağı ile görülesi, kalınası bir yer. Böyle güzel yerler, ilçe olarak kaldığı sürece toparlanamıyor.

Bodrum, Muğla’dan daha kalabalık ve büyük ama ilçe belediyesi olarak sorunlarını çözemiyor. Didim de Aydın Belediyesi’ne bağlı olarak irice bir kasaba olmaktan öteye gidemiyor. Birbirinden güzel yedi koyu İngilizler tarafından çoktan keşfedilmiş, esnaf da hemen uyum sağlamış, lokantaları biracı olmuş. Burada düzenlenen Vegan Festivali’nden tutun da kitap imza gününe kadar nelere katılmadım, bir de antik dönemden kalma Kutsal Yürüyüş var! Ama turizm açısından Didim’de bir üst segmente hitap edecek ne otel var, ne lokanta, ne eğlence yeri. Yazlıkçılar kordonda çekirdek çıtlatarak yürüyüş yapıyor hala.

İşte Ahmet Barut, iki yıl önce burada 200 dönüm arazi üzerine 140 milyon euroluk bir yatırım başlıyor. Anda Barut Collection & BAYOU Villas.

Sadece otel odaları değil, kiralık özel villalar. Bütün yıl açık kalacak bir yerleşim yeri. Anda Barut Colections, “ultra her şey dahil” konseptiyle Ali Barut’un hayalindeki cennet!

Yatay mimarisiyle doğaya uyum sağlamış, Ahmet Beyin anlattığı kadarıyla makilik alanda en çok kayaları delmek için uğraşmışlar. “Niye maki? Çünkü ağaç büyümüyor, altı kaya. Çukurlar kazdık, toprakla doldurduk, ağaçlar diktik, onlar da bodur kalacak ama olsun” diyor. Az konuşur zaten, ailesiyle onlar da tatildeydi, çok az dinleyebildik ama belli ki çok uğraşılmış, çok emek, çok para konulmuş. Eleştirilecek yanı olmayan bir yer yapmak için çok gayret edilmiş, Ahmet Bey, imzasını atmış ama “Bu son, artık başka yatırım yapmam” diyor.

PERSONEL MÜTHİŞ

En çok ne mi dikkatimi çekti?

Personel...

Turizmde personel, tesis ve doğa kadar önemli, personel öyle bir seçilmiş ve yetiştirilmiş ki, sadece güler yüzlü ve kibar değil, güzel gençler!

Genel Müdür Can Karacan'dan house keeping’e kadar hepsi işini severek yapıyor! Her sabah oda temizlendikten sonra Emine Hanımın kuğuları, filleri, bebekleriyle karşılaşıyorduk, havlulardan yaptığı tasarımla!

En kötü tarafı yeme içme ve açık büfeleri(!) O kadar çeşit, o kadar lezzet ve sunum bir araya gelince gel de yeme. Ama kalite başka bir şey, genelde fazla yediğimde dokunur, burada ne yesem olmadı. İki buçuk kg almışım, iki günde, şimdi sadece su içiyorum.

KONSER BİLE İZLEDİK

İngilizler ve Ruslar otelin baş müşterileri. GalataPort’taki peçeli, çarşaflı Arap çoğunluğundan sonra burada heykel gibi vücutlarını rahatça sergileyen Slav ırkını seyretmek çok iyi geldi. İtiraf etmeliyim ki çok da Türk vardı ve çok zengin gibi değillerdi.

Konaklama ücreti, kalite/fiyat oranlaması yapıldığında hiç pahalı değil. Elbette ki bedava değil ama İstanbul’da kalıp iki gün plaja giden bir aile, plaj ücreti ve yediği içtiği ile günde en az 5-6 bin tl harcamak zorunda.

Burada her yer deniz, havuz, her an ye iç, ne istersen, karşılaştırırsan karlısın. Herhalde herkes farkında ki otelin doluluğu yüzde 90’ı bulmuştu. Galata’da bir kahve, bir San Sebastian için üstelik de kuyruk bekleyip adam başı 400 tl ödüyorsun, burada pastane de bedava, Sebastian da, ev yapımı dondurma da! Bunları Ahmet Barut ve kardeşlerine teşekkür yazısı olarak yazmıyorum. Gördüğümü, yaşadığımı, paylaşıyorum. Türkiye’de her şeyin ölçüsü şaştı. Ah unutuyordum, iki gece de iki ayrı konser dinledik: Selen Beytekin ve Dany Brillant. Ben Selen Beytekin’i tercih ederim, çok iyi bir caz şarkıcısı tanımış oldum, bunlar da tabii hep Kadir Dursun ve ekibinin başarısı. Hep dert, hep sorun, hep eleştiri yazacak değilim ya, bu yazı da bayram tadında olsun, tadından yenmesin!