28 Ekim 2023 günü önemliydi.

Yurdun dört bir yanından gelen organize kıtalar, İsrail’in Filistin’e uyguladığı soykırımı telin etmek için Atatürk havalimanında bir araya geldiler. İsrail’in yaptığının bir insanlık suçu oluşturduğu kesin. Ama bunu söylerken açık bir şekilde Hamas’ın arkasındayız mesajı da çok yanlış. Neyse, bu konudaki düşüncelerimize daha önce bu satırlarda yer vermiştik. Kendimizi tekrar etmeye gerek yok.

29 Ekim 2023 günü çok daha önemliydi.

Cumhuriyetimizin 100üncü yılının nasıl kutlanacağı konusunda iktidar cephesinin çok fazla hevesli olmadığı, Gazze’de yaşananlar bahanesinin arkasına sığınılarak mümkün olan en alt düzeyde kutlamaların geçiştirileceği havası hakimdi. Hatta bazı büyükelçiliklerde resepsiyon verilmemesi sözkonusuydu.

Ama anlaşılan cumhur öyle düşünmedi. Sabahın ilk saatlerinde sokağa çıktı.

İstendiği kadar donanmanın İstanbul Boğazı’ndan geçişi teamüllere aykırı olarak Vahdettin köşkünden selamlansın, cumhur selamlamanın yapılması gereken Dolmabahçe Sarayı’na akın akın gitti, ATA’sının hayata gözlerini yumduğu odanın kapısını bir an bile boş bırakmadı.

Anıtkabir görüntüleri ulusuna laikliği, akıl ve bilim yolunu armağan eden büyük liderin asla hafızalardan silinemeyeceği gerçeğini açıkça gösterdi.

Kısaca 100üncü yıl kutlamaları, ne kadar engellenmek istenirse istensin, büyük çoşkuyla kutlandı. Özellikle gençlerin Cumhuriyete ve Atatürk’e bunca sahip çıkmaları gelecek açısından umutlanmamıza da neden oldu.

Bir gün önceki organize edilmiş birliklerin yerini, kendiliğinden organize olmuş insanlar aldı.

Atatürk’ten söz etmişken…

Bizim kuşağın çocukluk ve gençlik yıllarımız darbeler tarihi gibidir. İki yaşındayken pek hatırlamasam da 1960 darbesi oldu. Tek hatırladığım üzgün babamın çok sevdiği subay üniformasını bir daha giymemek üzere dolaba astığı. Babam EMİNSU olmuştu.

Ardından 1970 darbesine çocuk yaşımda tanıklık ettim.

1980 darbesi ise gençlik yıllarıma denk geldi.

Özellikle 80 darbesinin mimarı Kenan Evren bize aykırı gelen her eylemini Atatürk devrimlerine bağladıkça, ne yalan söyleyeyim bizim kuşakta ciddi bir Atatürk alerjisi oluşmuştu. Alerjinin kaynağı Atatürk değil, 12 Eylül 1980 rejimiydi.

Tekrar bugünün gençliğine ve Atatürk sevgisinin yükselişine dönersek.

Akıl ve bilim yolundan uzaklaşmanın, devlet yönetimindeki mantıksızlıkların Atatürk sevgisinin yaygınlaşmasına neden olduğu çok açık.

Peki böylesine kimsenin organize etmediği insan yığınları sokağa dökülürken, bu yığınları organize etmesi beklenen muhalefet nerede?

Bir arkadaşıma bu konuyu açtığımda, “oğlum onlar iktidara değil, kendi kendilerine muhalefet etmenin kendi misyonları olduğuna inanıyorlar!” dedi.

Neyse enseyi karartmaya gerek yok, umarım Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı birincisinden çok daha iyi geçer. Akıl ve bilim yolunu ön plana çıkarttıkça, bu temenninin gerçeğe dönüşmemesi için hiç bir neden yok.

Bu arada gözden kaçmış olabilir, yurt dışından yapılan kutlamalarda özellikle AB kanadının “Tam üyeliğe aday ülke Türkiye…” ifadesine yer vermesi dikkat çekiciydi.

Bekleyip göreceğiz...