Şahaneydi... fiyaskoydu... rezaletti... Türk takımı pijamalarını çıkartmayı unutmuştu... 2024 Paris Olimpiyat açılışında, biz ne izledik öyle?..
Şahaneydi… Fiyaskoydu… Olağanüstüydü… Böyle rezalet görmedim…
Türk Takımı pijamalarını çıkarmayı unutmuşlar gibiydi, neyse ki kırmızı beyazdı!
Türk takımının kıyafetleri ne kadar yaratıcıydı!
Paris’te gerçekleşen 2024 Olimpiyatları’nın açılış törenlerini izleyenler ikiye bölündü. Yerinde izleyen ve kendilerini özel ve ayrıcalıklı hissedenler, saatlerce yağmurun altında sadece önlerinden geçen sporcuların teknelerini gördükleri için, belki de kendi açılarından haklı olarak, feveran ettiler. Oysa ilk kez stat dışında gerçekleştirilen, sporcu geçişlerini Seine Nehri’nin üzerinde teknelerle yaparken bütün Paris’i dekor olarak kullanan ve Fransa’nın en önem verdiği “Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik” ilkesini vurgulayarak tarihi ögelerle anlatılan bir hikâyeyi biraz da tam Fransızlara özgün çılgın parodilerle süsleyen gösteriyi televizyon ekranlarından bütünüyle izleyen 60 milyon dünya seyircisi zevkten eridi!
Olimpiyat Oyunları, sadece spor değildir, siyasi, kültürel, sosyal bir olaydır. Dünya üzerindeki ulusların, ülkelerin birbirleriyle kaynaşmalarını, dost olmalarını sportif bir rekabet içinde gerçekleştiren tarihi bir buluşmadır.
SEİNE NEHRİ’NDE AÇILIŞ
Fransızlar her zamanki devrimci karakterlerine uygun olarak bunca yıldır statlarda yapılan açılış törenini şehre taşıdılar. Bu gerçekten de devrimci ve bir o kadar da uygulaması zor bir karardı, ama oldu!
Başardılar ve öyle bir akım başlattılar ki bundan sonra hiçbir ülke artık Olimpiyat açılışını stada kapatamaz!
Her ayrıntı vardı
Sadece bununla da kalmadılar: Gösterilerde sanat vardı, tarih vardı, herkese yer vardı, küçük büyük çılgınlıklar vardı, milliyetçilik vardı, kadın erkek eşitliğine önem vardı, geçmişte yıldız olmuş herkese yer vardı, meşaleyi taşıyan Zidane’dan başlayarak paralimpik sporculara ve hatta hayatta olan 100 yaşındaki sporcuya kadar uzanan geniş bir seçim, herkesin bu uzun yolculuktaki yerini işaretliyordu, ya son sahnede Celine Dion uzaydan gelmiş bir yıldız gibi pırıl pırıl parlayıp herkesi göz yaşlarına boğarken göklere yükselen o MontGolfier balon neydi öyle! Bu nasıl bir senaryo, nasıl bir detaycılık, nasıl bir düşünce dağarcığı?
FRANSIZLAR BAYILDI
Fransızlar ne düşündü derseniz, ülkelerine bir kez daha hayran oldular, birbirlerini sevdiler, bu kadar şairane, bu kadar destansı, bu kadar görsel zenginliği olan bir gösteriyle gurur duydular! Dünyanın ağzını açık bıraktıkları için de pek mutluydular, birkaç tutucu, bu gay parad da nereden çıktı diye vızıldadıysa da kimse dinlemedi onları! Çünkü Drag Queen’lerin İsa’nın Son Akşam Yemeği’ni canlandıran o tabloda da birçok antik felsefeye gönderme vardı ama herkesin anlaması beklenemezdi tabii.
Bu müthiş gösteri için üç yıldır geceli gündüzlü çalışan ekibe, yaratıcılıklarına set koymayan, engel olmayan yetkililere, böyle bir organizasyonda ücretsiz olarak katılmayı kabul eden dünya starlarına, en küçüğünden en büyüğüne çalışan herkese kocaman, yürekten bir alkış.
Şimdi sıra sporda, sporcularda!
Çin, ABD, Kanada, gibi ülkeler yine bütün madalyaları toplarken diğerleri de kalanlarla mı yetinecek? Olimpiyat ruhu, kazanmak kadar katılmanın da önemli olduğuna işaret eder. Osmanlının davet edilmediği Olimpiyatlara Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Türkiye davet edilmiş ve ilk kez katılmıştır. Bu da 100. Yılımızı kutlarken bizim de artık bu Olimpiyatlardan elimiz kolumuz madalyalarla dolu dönme hayalimiz olmasın mı? Üstelik her türlü ayrıntının düşünüldüğü Paris Olimpiyatları’nda madalyalarda bir parça Eiffel metali de varken? Bayrağımızı Olimpiyatlarda daha önce altın madalya almış okçu Mete Gazoz ve boksör Busenaz Sürmeli taşıdı. Bu kez Kadın Voleybol Milli Takımımızdan, Judoculardan, İlke’den, yüzücülerden, güreşçilerden de olimpiyat madalyası bekliyorum!
Olimpiyatlara ise bu iktidar değişmeden asla aday maday olmayalım, Mehter Takımlı, dini motifli bir açılışı düşünemiyorum!