“Otomatik Portakal”ın anti kahramanı, nefret uyandıracak itici bir karakterken, sonra acınacak hâle gelmiş ve finalde dersini alarak dönüşüme uğramıştır.

“Bu kitabın editörlüğünü ben yapsaydım, sonunun böyle bitmesine izin vermezdim,” dedi. Aslında mesele, o kahramanı kuyunun dibine atıp oradan daha güçlü, tecrübe kazanmış bir şekilde çıkarmaktı. “Merak etme, diğer hikâyelerde tekrar karşımıza çıkar,” demiştim. En azından senaryo dersinde yarattığım karakterlere karşı doğru bir yaklaşımda bulunduğumu anlamış oldum. Kahramanın eski düşüncelerinden ve duygularından arınarak küllerinden yeniden doğması, kimi zaman gerekli olabilir.

Hem sayfalarca “gözünden gönlüne akan” bir karakteri sırf yaşamını yitirdi diye içinde öldüremez ki insan.

Senaryo yazımının temel kurallarından biri, kahramanın başına olabildiğince, hatta “bu kadar da olmaz” denecek kadar bela açmaktır. Sevdiğiniz veya hoşlandığınız kahramana bile bu acımasızlığı yapabiliyorsanız doğru yoldasınız demektir. Senaryo dersi veren hocamın görüşü bu yönde. Konuya göre yazarken yaratmak istediğiniz karakterle nefret edene, onu acınası bir duruma düşürene kadar uğraşmalısınız. Hatta yaratıcısı olarak siz bile ona acımaya başlamalısınız. “Otomatik Portakal” kitabındaki anti kahraman, yaratıcısı tarafından önce nefret uyandıracak kadar itici bir karakter olarak tasarlanmış, sonra acınacak hâle getirilmiş ve nihayetinde dersini alarak dönüşüme uğramıştır.

Anti kahramanları, kahramana göre daha sevilesi bulabilirmiş seyirci. Daha insansı geldiğinden olabilir. İnsanın kötü yönlerinin bu kadar açık bir dille anlatılması içten içe bir tatmin yaratıyor sanırım. Belalara mahkûm bir karakter yaratana kadar onunla uğraşmamız gerekecek. Bu durumda, karakterin yaratıcısı olarak ona olan sevgimizi tüm hesaplaşmaların yapıldığı, belaların atlatıldığı ve seyircinin rahatladığı ana, yani katarsisin yaşandığı son sahneye kadar saklamak gerekiyor.

KAHRAMANINIZIN BAŞI BELADAN KURTULMASIN!

Senaryo derslerinde en akılda kalıcı öğütlerden bazıları: Kahramanınızın başına belalar getirin ve onu üzmekten korkmayın. Onu olabildiğince sıkıntılı süreçlerden geçirin. Ne kadar başına bela getirirseniz, o kadar ilgi çekici olur. Hatta kahramanınızı öldürmekten çekinmeyin.

HEP AYNI BELALAR

Senaryo yazarken aynı belaları tekrar tekrar kullanmak, Türk dizilerindeki gibi klişelere yol açar: Tarafların birbirini elde etme çabası, vurulma, kaza, yoğun bakımda kalmak, düşman tarafların birbirine âşık olması, aşk üçgeni, sahte ölüm, gizli kimlik, saklanan aile sırları, farklı kültürlerden gelen aşıklar, eşini öldüren katilden intikam, fakir bir karakterin zengin olma uğruna yapacağı fedakarlıklar, hırs, entrikacı gelin veya kaynana vs.

Bilinçsizce kullanılan klişeler yarardan çok zarar verir. Klişelere yeni bir boyut kazandırmak olaya biraz tersten bakmakla ilgili veya klişeleri hikâyenizin merkezine koymayıp sadece destekleyici unsurlar olarak kullanmakla mümkündür. Onları yaratıcı bir şekilde kullanmak özgün ve ilgi çekici hikâyeler ortaya çıkarabilir.

MANTIKSIZ SEÇİMLER

Film izlerken içten içe kahramana sesleniriz: “Hayır, o yoldan gitme!”, “Bile bile yanlış yolu neden seçiyor!”, “Hadi onu sevdiğini söyle artık.”, “Gerçekleri olduğu gibi anlatsa kız ona dönecek, neden anlatmak için bu kadar gecikiyor ki?”

Oysa karakterler, tıpkı gerçek hayattaki insanlar gibi, beklenmedik ve hatta mantıksız seçimler yapabilirler. Mantıktaki bu çatlaklar, biz izleyicileri rahatsız edebilir. Bu rahatsızlık, çatlakların büyüklüğüne göre değişir. Tabii bu durum, sorgulayan bir izleyici için geçerlidir.

Gerçek hayatta da durum bazen böyle değil midir? İnsanlar bazen seçimler yapar ve neden yaptıklarını kendileri bile bilmezler.

Tatil için gittiğim memlekette, yaşını almış bir hanım akrabamız yanımıza geldi. Sohbet ederken biri ona, “Akıllı olmaktan bahsediyorsun ama denizden gelen çantayı geri denize atmışsın,” dedi. Merakla olayın nasıl gerçekleştiğini sordum.

“Deniz kenarında otururken dalgalar bir çantayı yanıma kadar getirdi. Sahilde kimse yoktu. Çantayı aldım içine baktım. Cüzdanda ıslanmış, yüklü miktarda para vardı. Paralara dokunmadan cüzdanı çantaya geri koydum. Sonra çantayı tekrar denize attım,” dedi. Sebebini bilmediği bir düşüncenin dürtüsüyle hareket etmişti. Dolayısıyla kahraman da saçma sapan seçimler yapabilir, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi.

Yarattığın kahramanı öldürmek mi?  Bu işe yarıyorsa yap.  Kahramanın ölümü, yeni bir fikre ve başlangıca alan açmak için bazen gerekli olabilir. Nede olsa veda etmeden yeni bir merhaba diyemeyiz.

Kahramanın yolculuğu, bize hikâyeyi sunar. Onunla birlikte bilinmedik bir dünya keşfederiz.

Karakterin mantıksızlığında, sakarlığında, işi berbat edişinde yani kusurlarında kendimizi buluruz. Kendimizi onun yerine koyarız. Karakterin hatalarında kendi hatalarımızı görüp onunla empati kurarız.

Gerçekliğimizi keşfetmek, bilmediklerimizi öğrenmek, anlamsızlığa anlam katmak, sorularımıza cevap bulmak ve kendimizi daha iyi anlamak için kitap okur, tiyatroya ve sinemaya gideriz. Ve tüm bunları yaparken keyif alırız...

Final sezonunda ölen bir karakterin, mantığa aykırı nedenlerle yeni sezonda diriltilmesi, izleyici için kafa karıştırıcı olabilir. Bu durumun nedenleri üzerine düşünmek gerekir: Kolaycılığa kaçılmış olabilir mi? Diziyi devam ettirmek için zorlama bir yol mu seçilmiş? Yoksa dizinin yapısında bir sorun mu var? Bu soruların cevapları, durumu değerlendirmek için önemlidir.