Eğitimsiz bireyler kendi adlarına karar vermekten kaçınır. Bir toplulukta olmanın güvenlik hissiyle, kolayca özgürlüklerinden geçebilirler.

Toplu kanıt ilkesi, insanların davranış veya kararlarını etraflarındaki çoğunluğun ne yaptığına bakarak şekillendirme eğilimidir. Çoğunluğun eylemlerine dayanarak hareket etmek beraberinde sorunları getirebilir. İyi bir karar süreci, çoğunluğun görüşlerini dikkate almanın yanında, eleştirel düşünmeyi de içermelidir.

Düşünmenin zorluğundan kaçma arzusuyla çoğunluğa uyum sağlamak birçok yanlış karara yol açabilir. Eğer çoğunluk bir şey söylüyorsa bunun doğru olduğuna inanılır, eğer çoğunluk belirli bir şekilde giyiniyorsa bu moda olarak kabul edilir, eğer çoğunluk belirli bir davranışta bulunuyorsa, sorgulanmadan, bu kabul edilebilir.

Toplumsal kanıt ilkesinin amacı da budur zaten. “İlkeyi takip ederseniz daha az hata yapma olasılığınız vardır,” mesajıyla kurallar kolaylıkla dikte edilebilir.

ÇOĞUNLUK GÜZELDİR!

Çoğunluk bir şeyi alkışlıyorsa bu güzel olarak görülür.

Birini bağış yaparken görürseniz, siz de bağış yapma eğiliminde olursunuz.

Çevrenizdeki insanların yukarıya baktığını gördüğünüzde, siz de yukarı bakmak isteyebilirsiniz.

Etrafınızdaki insanlar aniden koşmaya başlarsa, siz de kaçma eğiliminde olursunuz.

Eğer bir gece kulübünün önünde uzun kuyruklar oluştuğunu görürseniz, orada verilen hizmetin kaliteli olduğunu düşünebilirsiniz.

Çocuklar sürekli şiddet içerikli programlar izlerse şiddetin normal olduğuna kanaat getirebilirler, çünkü gördükleri çoğunluk bu şekilde davranmaktadır.

Bu şekilde hareket eden bireyler, toplumsal kanıt ilkesinin birer örneğidir.

MANTIĞA AYKIRI OLSA BİLE

Dini kurallara uygun yaşamayı hedeflemiş grupların kendi aralarındaki kişisel bağların güçlenmesi önemlidir. Bağlılık kurulduktan sonra talepler, olaylar, ritüeller ve inançlar mantığa aykırı olsa bile doğru olarak kabul edilir. Bağlılık bir inancın bütün kitleye hükmetmesini sağlar. Dini örgütlerdeki örgüt üyelerinin sayısı ne kadar artarsa, bireylere empoze edilmek istenen fikirlerin doğruluğuna, sorgulama yapılmadan, o derece fazla inanılır.

Düzenli ibadet ve dini ritüeller için toplanan gruplardaki giyim tarzı veya davranışlar arasındaki benzerlik aidiyet hissini güçlendirir. Benzerlik karar verme sürecinde de etkilidir. Kendimizi benzerlerimizin yanında daha rahat hissederiz. Özellikle kendinden emin olamayan kişiler, topluluktaki liderleri taklit ederler.

EĞİTİMSİZ BİREYLER, KENDİ ADLARINA KARAR VERMEKTEN KAÇARLAR

Tarikat üyelerinin, liderleri sorgulamadan takip etmesi, emirlerini yerine getirmesi güvenli bir sığınak arayışıyla ilgilidir. Eğitimden mahrum kalmış, kendini geliştirmemiş kişiler kendi adlarına karar vermekten kaçınırlar. Genellikle bu kişiler, özgürlüklerine önem vermezler. Bir topluluğun içinde olmanın sunduğu güvenlik hissiyle, özgürlüklerinden kolayca vazgeçebilirler. Tarikat liderleri dinin doğasını kullanırken üyeler, düşünme eyleminden kaçmak isterler ve aynı zamanda belirsizlikten kurtulma isteğiyle hareket ederler.

Kişinin uzun zamandır bağlı olduğu ve kabul ettiği dini, ideolojik veya felsefi inançlarından vazgeçmesi kolay değildir. Alışkanlıklar, kültürel bağlar, toplumsal kabul kişinin kimliği üzerinde belirli bir etkiye sahiptir. Çoğunluk varsa güvende vardır mekanizması işler. Yani “Benim bilmediğim bazı şeyleri biliyorlar, bu yüzden böyle davranıyorlar” şeklinde bir düşünce kalıbı oluşabilir. İnsanlar, neye inanacaklarına ve nasıl davranacaklarına çoğunlukla hislerine dayanarak karar verirler.

“Solomon Asch’in 1955 yılında Scientific American dergisinde yayınlanan Opinions an Social Pressure (Fikirler ve Sosyal Baskı) isimli makalesi bireylerin, çoğunluğun uzlaştığı fikirler karşısında kendi yargılarından nasıl vazgeçtiği ya da kendi fikirleri konusunda nasıl sessiz kaldığı üzerine çarpıcı kanıtlar sunuyordu. Solomon Asch’in tasarladığı deneyde katılımcılara iki adet kart gösteriliyordu. Kartlardan biri üzerinde tek bir çubuk, diğerinde ise üç çubuk bulunuyordu ve katılımcılardan üzerinde tek çubuk bulunan karttaki çubuğun uzunluğunun, diğer karttaki çubuklardan hangisiyle eşit olduğunu söylemeleri isteniyordu. Aslında kendisi bunu bilmese de grubun içerisindeki tek denek, önce herkesin cevabını dinleyen ve en son cevap veren kişiydi ve diğerleri bilinçli olarak yanlış cevap verdiği durumda denek kendi yargısıyla ilgili tereddüte düşerek diğerleriyle aynı görüş bildirme ve yanlış cevap verme eğilimi gösteriyordu. Çubukların boyutunun birbirinden oldukça farklı olduğu durumlarda bile çoğunluğun baskısı işlemeye devam ediyordu.” (*)

GRUPLAR ARASINDAKİ AYRIŞMA

Bir kişi sürekli olarak ekranda yer alıyorsa, bu durum aramızda bir bağ kurulmasına ve ona daha fazla ilgi göstermemize neden olur. Daha sık gördüğümüz insanları sevme eğiliminde oluruz. Liderlerin sık sık ekranda görünmesi, sokaklarda afişlerinin bulunması aramızda bir tanıdıklık hissi yaratmak için psikolojik bir etki oluşturur. Bu tanıdıklığı, sürekli olarak bizleri yüzlerine maruz bırakarak kazanmaya çalışırlar. Çünkü daha sık karşılaşmak tanıdıklık hissini artırır.

Liderlerin yüzlerinin ve mesajlarının yaygın bir şekilde görünmesi, sadece tanıdıklık hissi yaratmakla kalmaz, aynı zamanda toplumdaki grup ayrışmalarını ve düşmanlıkları da pekiştirir.

Herkes, kendi seçmiş olduğu lideriyle bir bağ kurarak benzerleriyle birlikte topluluk içinde yer alır. Bu durum, zamanla oluşan iki farklı grup arasında bir karşıtlık yaratır. Toplum içindeki ayrışma, insanları psikolojik olarak farklı gruplara ayırmanın bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu durum, zamanla iki ayrı grubun birbirini düşman olarak görmesine neden olabilir. İki gurup arasında sebepsiz yere bir rekabet yaratılıp sorunlar çıkarılır. Genel ağ üzerinden sosyal ortamlarda gizli kimliklerle faaliyet gösteren troller, bir grubun içine sızıp o gruba zarar verecek işler yapabilir ve bu işleri diğer grup üyelerinin yaptığını iddia edebilir. Böylece, iki grup arasında aslında hiçbir gerekçe olmaksızın bir rekabet ortamı oluşur, birbirlerine düşman olurlar ve birbirini yok etme eğilimi içerisine girerler.

Bu düşmanlık, yalnızca ortak bir amaç uğruna bir araya gelindiğinde son bulur. Bu da her iki tarafın başa çıkması gereken ve iş birliği içerisinde olmalarını gerektiren zorlu bir durumda ortaya çıkar. Yani her iki taraf da aynı saldırının ya da haksızlığın yapıldığı durumlarda iş birliği yapmak zorunda kalır.

(*) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/710966