Sen yanmasan, ben yanmasam, dağlar taşlar oyulmasa, zehirlenmesek, ölmesek, uyanamıyoruz ki kardeşim, 130 bin liraya satıyoruz hayatımızı, geleceğimizi. Yoksulluğun, aç gözlülüğün, cahilliğin gözü kör olsun

Her şerde bir hayır vardır: Son kaza gözümüzü açmış olmalı. Az çok biliyorduk ama bu kadarını bilmiyorduk! Kamuoyunun gündeminde değildi. Birkaç vatansever çevreci gazetecinin haberleri, hatta kitapları kaç kişinin gözünü açmıştı ki?

Zaten çevreciler her şeye karşıdır(!)

Ülkenin yer altı zenginlikleri değerlendirilmeyecek mi?

Maden aranması demek ne yazık ki küçük bir alan değil. Zeytin ağaçları kesiliyor. Meralar yok oluyor. Hayvancılık ölüyor. Cennet gibi dağlar, ovalar çölleşiyor, kuşlar bile uçamaz oluyor. Sular kirleniyor. Madencilik vahşi yöntemlerle yapılıyor, denetleyen yok. Ön denetimi ciddiye alan yok. Orada uzaklarda bir şeyler oluyor, şehirlinin haberi yok!

ÇED RAPORU HİKÂYE!

Şimdi İstanbul’a talip olan beyefendi, ülkeyi parsel parsel vermiş maden ruhsatı diye!

525 ÇED raporu süreci başlayınca 443’üne ÇED gerekli değil raporu verilmiş!

37’sine olumlu rapor verilirken sadece 1 tek, bir tek rapor olumsuz çıkmış!

Yani 443 artı 37 eder 480 madene rapor bile gerekli olmadan buyurun ne isterseniz yapın denmiş. Ne mi yapıyorlar?

Koskoca dağları, taşları, ormanları yok ediyorlar: Evrensel gazetesinden Özlem Songül Ayanoğlu’nun haberinden.

ALTIN ORANI ÇOK AZ

TEMA Vakfı Başkanı Deniz Ataç yıllardır hazırladıkları raporun sonuçlarını televizyonda anlatıyor da kamuoyunun radarına giriyor:

Türkiye’de altın var mı?

Var.

Ama 0,01 oranında altın için 1 ton dağ taş un ufak edilip siyanürle tarandığı zaman ancak bulunuyor. Yani hani deniliyor ki kayan un ufak edilmiş ve siyanürle yıkanmış toprağı kaldırmak için 400 bin kamyonun çalışması lazım diye, yani imkânsız bir şey, o kadar kayanın altında 9 insanımız yatıyor ya, siyanürlü toprakla zehirlenmiş olarak, işte o topraktan çıka çıka bir gram altın ancak çıkmıştır. Yani kolunuzdaki bilezikten bile az! Buna rağmen kar ediyor şirket, çünkü aman dağ taş, toprak duruyor orada, kime ne deyip talan ettiklerine izin veriliyor ve bunun karşılığında şirket o dağları, kayaları, toprakları talan ediyor, suyumuzu, toprağımızı zehirliyor, endemik bitkilerden tutun da, ormanlara, zeytin ağaçlarına, otlara, çiçeklere her şey yok ediliyor, ölüyor, zehirli havayı solumak istemeyen kuşlar bile göç ederken yollarını değiştiriyor, Kanada ve ABD’li şirket ancak o zaman kar ediyor. Ve bu vahşi madencilik Afrika’da bile yasaklandığı, üstelik o ülkeyle paylaşılması gereken oran çok daha yüksek olduğu için Türkiye’deki bu çok az orana razı oluyorlar!

TÜRK ŞİRKETLER?

Ya biz?

Bunca zarara karşın biz ne elde ediyoruz?

Vallahi vergi borçlarını bile sildiğimize göre hemen hemen hiç kar etmiyoruz.

Biz kar etmiyorsak, etmeyeceksek, siyasetçiler ve bürokratlar neden veriyor bu izinleri?

Yüzde 1’lik kar payı için mi?

Herhalde değil.

Resmi olarak kayda değer bir kar yoksa demek ki resmi olmayan bir kar var?

Evet, Murat Kurum vermiş bütün bu izinleri, ülkeyi parsel parsel o dağıtmış.

Mümkün mü bu sizce de?

Murat Kurum, siyasetçi bile değil. Bürokrat. Ona “ver” denilmeden, “yap” denilmeden yapabilir mi bu kadar büyük talanı? Asla. Zaten 25 yıllık iktidarda gördük ki her karar yukarıdan tek kişiden çıkar. Bakanlar sadece emirleri uygular. 

Anagold ABD ve Kanada Şirketi. Ama ortakları arasında bir de Türk şirketi var. Çalık.

Yani Başkanın damadının yönetim kurulu başkanı olduğu şirket. Şimdi anlaşıldı mı neden parsel parsel dağlar ovalarda izin veriliyor maden aramasına, ÇED raporları neden bu kadar rahat çıkıyor, vergi borçları neden siliniyor, ve şimdi 9 işçinin cansız bedeni siyanürlü toprak altında çürürken hazırlanan raporda sorumluluk neden şirkette değil de sadece üç beş şirket yöneticisi suçlu bulunuyor. 

Bu izinler, bu göz yummalar, bu suçlu saymamalar, bilerek yapılıyor, birileri herhalde kar ediyor. Ülke yararını düşünmesinler bile kendi yararlarını düşünüyorlardır herhalde, o kadar da bedavaya gitmiyordur bu ülkenin taşı toprağı, havası!

KÖYLÜ PARAYI ALIP SUSMUŞ

Maden faciası gözümüzü açtı. Şimdi görüyoruz ki ülkemizin taşı toprağı, dağları, meraları, hatta tarım alanları, ormanlarına maden arama ruhsatları verilmiş. Ülkenin batısı, Ege’nin şehirlerinde neredeyse bu oran yüzde 90’lara kadar çıkıyor bir incelendiğinde! Ama tabii bunları birkaç çevreci biliyor uyarıyordu da onları da içeri tıkıyorlardı, biri serbest bırakıldığında can güvenliğim yok diye zor kaçtı ülkeden, bizim gibi sıradan insanlar bilmiyordu. Köylüler susmuş. Hepsine tek tek para dağıtılmış çünkü, onay kağıtları alınmış ellerinden, sonra maden kapılarına 100 metreye kadar yanaşınca, patlayan dinamitler çocukları korkudan uyutmuyorsa da seslerini çıkaramıyorlardı, şimdi çıkarıyorlar!

Onun için diyorum, her şerde bir hayır var, 9 işçimiz can verdi tonlarca toprağın altında kalarak ama bizim gözümüz açıldı, kulak kabarttık, duyduk, dinledik ve dehşete kapıldık!

Yarın ekmek bile yiyemeyiz, tarımı bitirmişler, hayvancılığı bitirmişler, canımıza okumuşlar, kazma kürek kazıyorlar dağları, ovaları, meraları, yakında evinizin bahçesinde de iş makinelerini görürseniz şaşırmayın, elinde maden arama ruhsatıyla bir yabancı gelebilir, vermişler çünkü, satmışlar ülkeyi! 

Sen yanmasan, ben yanmasam, dağlar taşlar oyulmasa, zehirlenmesek, ölmesek, uyanamıyoruz ki kardeşim, 130 bin liraya satıyoruz hayatımızı, geleceğimizi. Yoksulluğun, aç gözlülüğün, cahilliğin gözü kör olsun.

Bundan yararlananın da cezasının verildiğini göremeyeceğiz galiba bu dünyada!