Ülkemizde hükümlü ve tutuklu sayısı cezaevi kapasitesinin çok üstünde. Hâkimlerin adli suçlardan hükümlülere infaz ertelemeyle sayıyı azaltıyorlar...

Barış PehlivanHalk TV’de Şule Aydın’ın yönettiği Kayda Geçsin programında sayılarıyla açıkladı: Cezaevlerinin kapasitesinden çok daha fazla dolu olduğunu (60 küsur bin kadar!) Barış’ın açıkladığına göre ülkemizin cezaevi kapasitesi 295 bin, buna karşılık 356 bin hükümlü ve tutuklu yatıyor. Hep şikâyetleri duyuyoruz, koğuşlarda sırayla yattıklarını, bazılarının revirde ve yemekhanede uyuduğunu. Bu nedenle hâkimlerin adli suçlardan özellikle yaşı küçük hükümlülere infaz erteleme uygulayarak bu sayıyı azaltmaya gittiklerini…

Bu konunun açılma nedeni yeni evli genç kadın polisi, gözaltına alınmak istenen suç makinesi gencin, bir başka polisin elinden silahını alarak şehit etmesi. Bu genç adam, Yunus Emre, 16 yaşından beri uyuşturucu tacirlerinin eline düşmüş, uyuşturucu kullanmaya itilmiş, uyuşturucu satmış, defalarca motosiklet çalmış, yaralama, taciz, hakaret gibi tam 26 suçu var ve hepsinden tek tek yatması gerekirken serbest dolaşıyor! 

Üstelik de annesinin defalarca karakola giderek kendi oğlunu ihbar etmesi, bunu içeri alın, sürekli suç işliyor diye yalvarmasına rağmen! 

Kadın şimdi de göğsünü yumrukluyor, keşke beni öldürseydi diye.

Peki, bu suç makinesi ortalıkta dolaşan tek serseri mayın mı?

Ne yazık ki hayır! 

Bu gençler, uyuşturucuya alıştırılıp çeteler tarafından satıcı, haraç toplayıcı, tetikçi olarak kullanılıyor.

Ver uyuşturucuyu, ver eline silahı, zaten okumamış, hiçbir iş bulma ve yapma şansı olmayan, sokakta itlik yapmak için de paraya ihtiyacı olan, üstelik yaşı küçük olduğu için adli yasalara göre, suç işleyen değil, suça itilmiş çocuk olarak rahatlıkla cezası hafifletilen, ya da ertelenen kişi olarak en kullanışlı silah oluyor!

KİM SUÇLU?

Sonra bu gençler sokakta huzur bırakmıyor. Ne evine tenha sokakta giden kadın kız güvende, ne eğlence yeri, tekel bayii işleten esnaf güvende, ne metroda giden yolcu güvende! 

Şehir, mafya çetesi tetikçilerinin, serseri mayınlarının tekeline düşmüş! Bu gençler zaten kayıp kuşak. 

Bunlar zaten ne kolay kolay ıslah olur, ne yaşama kazandırılır. Ama işe yarar! Kimin işine yarar? Kirli iş çevirenlerin, Türkiye’yi uyuşturucu ticaretinin merkezi haline getirmek için çalışanların.

Afganistan, Türkiye, Avrupa yolunu kullananların. Siyasi hasımlarını öldürtmek isteyenlerin! Eğitim ve ekonomiyi batıranların!

CEZAEVİ SİYASİ SUÇLULARLA DOLU

Cezaevlerinde kim var? En ağırından başlayalım: 15 Temmuz davalarında ceza almış olanlar. Benim yazılarımı, sosyal medyadaki paylaşımlarımı izleyenler çok iyi bilir, erden, çavuştan, askeri öğrenciden, stajyer teğmenden darbeci olmaz diye yıllardır yırtındığım ve davalarını izlediğim o gençlerin masumiyetlerine inandığım için başıma gelmedik kalmadı. 

Bir kısmı kurtuldu ama bir kısmı da ağırlaştırılmış müebbet gibi idam cezasına eş bir hükümle hücrelerde çürüyor! Aralarında üç de genç kız var! Onlar da genç. Onlar silah sıkmadı. Kandırılıp sokaklara çıkarıldılar, kurtulamadılar. Kimi öldürüldü, kimi köprüden atıldı, kiminin boğazı kesildi. Kimi hapiste yatıyor.

Başka suçsuzlar? Neden yattığını hala bilmediğimiz Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Gezi davasından hala yatıyor. Can Atalay, milletvekili seçildiği halde serbest bırakılmıyor. Selahattin Demirtaş’ın yıllardır üstelik de şehrinden en uzak yerde, Edirne’de yıllardır tutuklu olmasının tek nedeninin siyasi olduğunu da herkes biliyor, seni başkan seçtirmeyeceğiz, dediği için intikam. Kazara Cumhurbaşkanına hakaret etti denilen herkes en azından nezarete atılıyor, birkaç gün yatıyor! Gazeteciler başta olmak üzere. Benim bile başımın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi bekleyen bir iki davam var… Güya hakaret etmişim. Güya halkın arasına kin ve nefret saçmışım. Hâlbuki uyuşturucu sat, haraç al, hatta adam yarala, hiçbir şey olmuyor!

OLAY ANI VE SONRASI

Şeyda Yılmaz isimli yeni evli genç kadın polisi, arkadaşının silahını gasp ederek öldüren 19 yaşındaki suç makinesi Yunus Emre Geçit, çatışma sonrası yakalandıktan sonra anlaşıldığı kadarıyla polisler tarafından biraz hırpalanıyor, sonra üzerine çöp poşeti geçiriliyor, başı yere yakın tutularak ve iki kadın polis tarafından itilip kakılarak hayvan nakil aracıyla adliyeye getiriliyor. Bu şov, canı yanan polislerin yüreğini soğutmuş olabilir ama Türk adaletini bir kez daha kanatmıştır. Çünkü polisin görevi, suçluyu yakalamak ve adalete teslim etmektir, ceza kesmek, şov yapmak değil. Üstelik biz polisin Kemal Kılıçdaroğlu’nu yumruk atan ve linç etmeye kalkan kişiyi neredeyse el üzerinde tutarak emniyete götürdüğünü de gördük, tarikat şeyhlerini neredeyse ağırlar gibi emniyete buyur ettiklerini de.

Söylemek istediğim polis eğer suçluları kendi canlarını acıtıp acıtmadığı, ya da iktidarın hoşuna gidip gitmediği kıstasıyla muamele ederek gözaltına alacaksa ya da alıyorsa burası bir polis devleti olmuş demektir. Ki maalesef biraz öyle. Soylu zamanında hepten öyleydi!

ELBETTE ÜZÜLDÜK AMA NEDEN?

Bunları yazıyorum diye o güzeller güzeli Şeyda Yılmaz’ın pisipisine öldürülmesine üzülmedim mi sanıyorsunuz? Evet, pisipisine! Amerikan polisi olsaydı, o çatışmada öldürülen polis değil, Yunus Emre olurdu! Siz bu gençleri nasıl polis olarak eğitiyorsunuz? Elindeki silahı nasıl kaptırıyor? Karşısındaki bir suç makinesi, buna sert muamele edilmesi gereken yer, gözaltına alınma sürecidir, alınıp da eli kolu bağlandıktan sonra değil, o zaman nasıl olsa elinde! Genç polislerin sokaklarda öğrencileri, işçileri, köylüleri nasıl da copladıkları, tekme tokat dövdüklerini görüyoruz. Jandarma, daha da acımasız! Kim suçsuzsa, kim hak arıyorsa, kim silahsız ve sadece sesi çıkıyorsa en sert muameleye o maruz kalıyor! Biraz adalet istemek, biraz can güvenliği istemek ve bunu sağlamak, sizin ve bizim için, çok mu zor?