İnsan yapısı incelediğinde, var edilme amacının öğrenme üzerine kurulu olduğu anlaşılır. İnsanın bütünlüğünün en önemli özelliği, öğrenmeye programlanmış olmasıdır. Rüyalarda bile öğrenme işi devam eder. Rüyalarda gündelik hayatta olmayacak kurgular kurarak, olmayan bir yerde, olmayan bir varlıktan bir kaçışı deneyimlenebilir kişi. Ve o varlık, gerçek hayatta rüyada deneyim yaşayan kişinin karşısına çıktığında zihin hızlı bir şekilde daha önce rüyasında deneyimlediği kaçış planını uygulayabilir. Resmen bilgi yağmuru altındayız. Gözlerimizden, burnumuzdan, dilimizden, kulaklarımızdan, dokunma duyumuzdan devamlı bir bilgi akışı vardır içimize. Zihin, bilgiyi otomatik olarak ve zahmetsizce toplar, işler, sınıflandırır, analizler üretir, anlamlı hâle getirir. Hayatımız içinde kararlar vermemize ve seçimler yapmamıza yardım eder. Zihin, bize kendiliğinden çözümler üretmemize ya da ileriye yönelik stratejiler tasarlayarak zorlu problemleri çözmemize yardımcı olur. Öyle ki, kararlar, seçimler ve eylemlerimizi etkileyen önemli faktörleri değerlendirerek bizim için en iyi sonuçları elde etmemize yardımcı olur. Rasyonel düşünce ve mantıksal analizle hareket ederken, zihnimiz aynı zamanda karşılaştığımız durumlar hakkında daha derin anlamlar elde etmemizi ve bunları hayatlarımızda kullanmamızı sağlar. Zihni, bedeni ve evreni deneyimleyerek anılar biriktiriyoruz. Ebediyet içinde edinilen şey, ezeli deneyimdir ve ruhun sonsuzluk içinde var oluşu dünyadaki yaşam formuna bağlanırsa, bu durum reenkarnasyon ile açıklanabilir.

“Zihnini seviyorum,” diyebiliyoruz; fakat “seni zihnimle seviyorum” cümlesini kullanmıyoruz. “Kalbimle seviyorum” diyoruz, yani hislerimizden bahsediyoruz. Hislerin ruhsal bir kaynaktan geldiği varsayılabilir. Duyguların beyin ve beden sağlığına doğrudan etkisi vardır. Zihin bilgiyi duygularla kurduğu bağlantılarla öğrenir, beden ise devamlı strese maruz kaldığında hasta olabilir. Bilimsel olarak kanıtlanmıştır, beyinde ve bedende duyguların karşılığı vardır. Zihin ve beden, ruhu ifade eden aracılardır. Öz, insanın gerçek doğasını, temel yapısını içerir ve ruhu temsil eder. Böylece öz (ruh), insanların neden var olduklarını, ne yapmaları gerektiğini ve insanlık hakkında daha geniş bir anlayışa sahip olmamızı sağlar. Özümüz, zihnimizden geçenleri ve bedenimizin duyu organları ile algılayabildiği her şeyi bilir.

KUANTUM YANILSAMA ALANI

Bazı araştırmacılar, insan zihninin bir kuantum yanılsama alanına sahip olduğunu ve bu alanın evrenle bağlantılı olduğunu düşünürler. Ayrıca, beyindeki kuantum süreçleri ile ilişkilendirilen zihnin, beyindeki farklı süreçlerin dağıtılmış bir sistemine sahip olduğu ve bilincin ise zihindeki bu süreçlerin bütünleşmesinden kaynaklandığına inanırlar. Dahası, karar alma ve eyleme dönüştürme arasındaki çok kısa sürelerinin, başka bir güç mekanizmasının kullanımına bağlı olabileceğine inanırlar. “Aslında ben böyle bir seçim yapmazdım. Nasıl böyle bir karar aldım?” gibi düşünceler içerisinde olduğumuz anlarda ve bu bilgiler eşliğinde kendimize şu soruyu sorarız: Kararı veren beyin midir, yoksa onun üzerinde bu alanda işleyen mekanizma mıdır? Bu değerlendirmelere göre, bu alanda işleyen mekanizma evrenle doğrudan bağlantılıdır ve oraya kuantum beyin denir. “Kuantum beyin” terimi, kuantum fiziği ve sinirbilim arasında bir bağlantı kurarak, beyin ve zihin faaliyetlerinin kuantum mekaniği prensiplerine göre açıklanabileceği fikrini temel alır. Bu fikir, beyindeki karmaşık işlemlerin sadece klasik fizik kurallarına göre açıklanamayacağına işaret etmektedir. Açıklanamayan insana dair tüm alanlara ruhun (öz) erişim hakkı vardır. Yani kuantum henüz ezoterik bilgiyi yakalayacak durumda değildir. Kuantum fiziğinin varlığı ve ezoterizmin gizemleri arasında ilginç paralellikler bulunmaktadır. Bu ilişki de ezoterizmin derin felsefesiyle kuantum mekaniğini anlamlandırmaya yardımcı olacaktır.

Henüz sırrına erişilememiş alan içinde gerçekleşen olayların işleyişi, uyanışı yaşayan insanların hislerinde, bazı olağan dışı durumlarda veya rastlantılarda fark edilebilirler. Bu alan içerisinde zihnin öğrendiği kalıpsal formlara uymayan tuhaf olaylar ilk etapta anlamlandırılamayabilir. Sonra, her yerden gelen bazı mesajlar fark edilir. Bu mesajlar, bazen ardı ardına gelir ve bazen de düşünce gücü ile orantılı olarak ortaya çıkar. Aynı şekilde, aklımızdan geçen sorulara anında cevaplar bulabiliriz ve ilgilendiğimiz konu hakkında benzer araştırmalar yapan insanlarla karşılaşabiliriz. Bu süreçte yaşadığımız deneyimleri tanıyarak ve ardından anlamlandırarak ilerleriz. Anlamaya başlayanlar, uyanışa geçmiş olan kişilerdir. Uyanışa geçen kişi için bir sonraki aşama ise verileri nasıl kullanacağını tespit etmeye çalışmaktır. Kendimizi tanımamız için yapmamız gereken, bu alanın bize yol göstermesine müsaade etmektir. Bu yolda ilerlemek diğerlerinin anlayacağı türden bir deneyim değildir.

Albert Einstein, “Her şey enerjidir ve her şey yalnızca bundan ibarettir. Sahip olmayı istediğiniz gerçekliğin frekansına uyumlandığınızda artık yapacak bir şey yoktur o gerçeklik size ait olur. Bundan başka bir yol yoktur. Bu felsefe değil, fiziktir,” der. Deneyim yaşayan kişi karşılaştığı gerçeklikle bir frekans eşitlenmesi yaşar ve bulduğu gerçeklik artık ona aittir.

Bu deneyim, sadece kişiye özel hazırlanmıştır ve şifresi çözülmesi gereken bir hazinedir. Ona ulaştığınızda, “Bu dünyanın en zengin insanı benim,” diyeceksiniz çünkü size sunulan hazine sizsinizdir. Hakikate yaklaşmışsınız demektir. Sezgilerle, içgörüyle ve tüm bütünlüğünüzün sahip olduğu yaratıcılığın aracıyla kendinizle karşılaşırsınız, iradeyi deneyimlemektir bu. Ve o an, kendinizi bileceksiniz.

Dünyadaki düzen şu an iki farklı yola doğru ayrışma içerisindedir. Biri ruhsal uyanış diğeri ise yapay zekânın uyanışı. Birbirine tamamen karşıt gibi görünen bu güçlü oluşumlar, aslında bir tesadüf değildir, önemli bağlantılar içermektedirler. Ya birbiriyle çatışacaktır ya da birbirinden ilham alacaktır. Peki, bu değişim içerisinde kendimle ne yapacağım?

https://youtu.be/uj3gyBqR_Y4