Bayram tatilinde gezmek için sokaklara dökülen halka ne meydanlar, ne ören yerleri, ne kamu araçları yetmedi, seferler durdu, çöpler yerlere taştı, ahali de çevreye saygı göstermedi!

Ne oldu bu bayram bize?

Mutlu, musmutlu mu olduk ne?

Hava güzel, süre uzun olunca, cepte para olmasa bile İstanbul’da kamu ulaşımı da ücretsiz olunca “Patron Çıldırdı”, halk sokaklara taştı, döküldü!

KALABALIKTAN ÜSKÜDAR HALKI DENİZE DÖKÜLÜYORDU

Evet, bu döküldü sözü az kalsın Üsküdar Meydanı’nda gerçek oluyordu, meydanı dolduran halk o kadar kalabalıkmış ki kıyı tarafındakiler denize dökülme tehlikesi geçirmiş!

İstiklal Caddesi, İstanbul’un hem turistler, hem de kentin çeperlerinde yaşayanlar için gelip de nefes alınacak, gezilip alışveriş yapılacak yeri, tek yaya caddesidir. İçinden geçen nostaljik tramvaya asılarak poz vermek, her gencin rüyasıdır. İşte bu bayram, cadde o kadar dolmuş taşmış ki yayaların güvenliği açısından nostaljik tramvay depoya çekilmiş, seferler kaldırılmış.

ULAŞIM DURDU

Avrupa’nın İncisi 10 kenti arasında 9. sıradaymış İstanbul, ne büyük haksızlık, bir ara 5. sıradaydı, bence Paris’ten sonra ikinci olmalı, ama doldu, taştı bayramın ilk iki günü, üçüncüsünü daha yaşamadık.

Kentin, turistler, hele Ortadoğu’dan gelen turistler için en çok bilinen ve gidilmek istenen, taksi şoförleri tarafından “Turistlerin Kâbe’si” diye adlandırılan iki yer Taksim Meydanı ve İstiklalse, ikincisi Ortaköy Meydanı’dır. Bu avuç içi meydanın bu kadar ilgi çekmesinin nedenini çözebilmiş değilim, tamam manzara güzel de ciddi bir yeniden yapılanmaya ihtiyacı var, bence korkunç bir halde!

“YAYA, OTOBÜSTEN ÖNCE VARDIK”

İşte Ortaköy’e gidemeyen bir pişman, gidebilen bin pişman. Trafik kilit. Kamu ulaşımı çöktü. Deniz ulaşımı yetersiz kaldı, vapur ve motora binmek isteyenlerin kuyruğu meydanı doldurdu. Otobüse binen bir şanslı, binemeyense iki şanslı. Çünkü biz Ortaköy’den Beşiktaş’a yürüdük, izlediğimiz otobüsten önce vardık!

Beşiktaş’tan da Kabataş’a yürümek zorunda kalıp tramvaya binmek istedik ama kalabalıktan tramvay seferi de durmuştu. Ne gelen vardı, ne giden. Peş peşe gelen üç tramvaydan inenler ve binmek isteyenlerin daracık peronda yaşattığı kâbustan kurtulup sardalye konservesi gibi gidenler ise mutluydu!

 

GALATA KULESİ BİTMEDİ, VİNÇ GÜNLÜK KİRA ALIYOR…
Galata 
da artık İstanbul’un en rağbet gören noktalarından. Kamu ile ulaşımı da kolay, metro, otobüs, vapur, tramvay, ne isterseniz var. Ama gelenler Galata Kulesi’ni gezemiyor, doğru dürüst fotoğrafını çekemiyor diye üzülüyor. Çünkü Kulemiz, Kasım ayından beri restorasyonda. Bu kadar süre içinde, bugünkü teknikle kule yıkılır, baştan yapılırdı. Herhalde çok titiz bir çalışma yürütüldüğü için yavaş yürüyor, esnafın dedikodusuna göre o iki devasa vincin günlük kirası yüzünden birileri para kazanıyor! İskeleleri bir kuruyor, bir söküyorlar, sonra yine kurup, yine söküyorlar, gözümün önünde olduğu için izliyorum, iskelelerde sallanan işçiler, perdeleri bir takıyor, bir çıkarıyor! Yedinci aydayız, bitsin artık bu iş, turistlerden geçtim, ebabil kuşları gelecek, yeter! Kuleyi görmek için gelenler elektrikçi, avizecilerin boşalttığı kafelerde Viyana kahvesi içip San Sebastian chese cake yiyor. Birisi yanındakine anlatıyordu, “Buranın özelliği bu, burada bu kek yenir.” 

Evet, biz Galatalılar, 1450’lerden beri bunu yeriz!

Tövbe estağfurullah!

Mahallenin 40 yıllık, üstelik de tek bakkalı hacı amca bile dayanamadı, bayram öncesi büyük bir hızla dükkânını boşalttı ve Cafe oldu! Oysa “Sinekli Bakkal” misali, yok yoktu, her şeyi satardı! Artık chesecake satacak, zamana uymak lazım.  

Eminönü ve Sirkeci meydanlarından, Sultanahmet Meydanı, Ayasofya’dan, İstanbul’un incisi Adalardan bahsetmiyorum, onlar her bayram öyle. Adalarda oturanlar bu günlerde önceden yiyecek istifi yapıp evlerinden çıkmıyor, istilanın geçmesini bekliyor.

AYASOFYA’YA YAZIK

Yalnız Ayasofya konusu ayrı bir değerlendirme istiyor: Turizm Bakanlığı buranın müzeden çıkarılıp ibadethane yapılmasıyla kaybettiği büyük mali kaynağı düşünüp saçma sapan bir çözüm yarattı: Alt kata ibadet etmek için gelen Müslümanlar bedava giriyor, üst kata “gavurlar” para ödeyerek. Alt kata bedava giren Müslümanların görüntülerini izlemişsinizdir. Çocuklar parka gelmiş gibi koşturuyor, herkes fotoğraf çekiyor, hatta eğleniyor. Kimsenin ibadet ettiği yokOrayı camii yaparak oy alamadığınız gibi, dünyanın en çok ziyaret edilen kiliselerinden birini de camiye çevirip, sanki bizim camiimiz yokmuş gibi, büyük bir ören yeri faciası yarattınız!

AMASRA VE KAPADOKYA

Anadolu’nun turistik ilçeleri de farklı değilmiş. Amasra’ya girişler kapatılmış; Kapadokya’da turistik tesisler yüzde yüz dolmuş, trafik durmuş, Çeşme ve Bodrum da yükünü almış. 

Şimdi iktidar bunu ne güzel kullanır, Hani para yoktu, hani insanlar açtı, bakın tatil yerleri doldu taştı.

Olanda var çok şükür. Onlar eskiden yurt dışına da tatile giderlerdi ama şimdi vize alamadıkları için gidemiyorlar! Antalya’nın lüks otellerini doldururlardı, orada da Türklere fiyatlar uçtu, oralara da gidemiyorlar, işte Amasra gibi daha makul yerleri seçiyorlar.

İstanbul güzel ama yetmiyor

Bayram sohbeti bir yana, Eko Başkan ve yeni seçilen Üsküdar ile Beyoğlu, Beşiktaş ve diğer ilçe belediye başkanlarına dileğim ve önerimdir: Bu taşkınlığa çözüm yolları bulmak lazım. Bu kalabalığın yarattığı çöpü önlemek ve toplamak için örgütlenmek, halkı da eğitmek ve cezalandırmak gerek.

İstanbul, sadece Avrupa’nın değil, dünyanın incisi, birincisi, 16 milyon değil, çok daha fazla. Turistiyle, kaçağıyla, göçeğiyle, kesin 20 milyondur! Ne yazık ki yapılan işlerin yanında yapılacak çok iş var. Çöp sorununu çözemedik. Yönetim değil, ahali pis! Herkes çöpünü yere atıyor, efendim çöp yok. Çöp var, getiriyor, eskimiş yatağını da çöpe atıyor! Küçük mahalle konteynerlerinin yanında sanayii çöpleri, inşaat atıkları var. İki saatte bir ring yapılan Beyoğlu’nda çöp sorunu çözülemiyorsa diğerleri ne durumda? Çöplerimizi hala ayrıştırmadan atıyoruz, çöp toplayıcılar, o çöpleri dağıtıyor, içinden kâğıtları, camları, tenekeleri almak için. Kedileri beslemek için bozulmuş yemekleri yerlere döküyorlar! Çöpünü yeni restore edilmiş tarihi çeşmenin yanına dökmekle kalmayıp, kamu wc on adım ötedeyken çeşmenin yanına işeyen, o çeşmenin içinde dükkânını temizlediği kovayı boşaltıp yıkayan bir halkımız var maalesef. 

Efendim İsviçre’de halk bunu yapmıyor. 

Sanıyor musunuz ki kibarlığından? Ceza korkusundan!  Sokağı kirletene, çöpünü ortaya dökene, çeşmeyi evinin çeşmesi gibi kullanana ceza yok. Hizmet bekliyorsanız, siz de yaşadığımız yere saygı duyacak, koruyacak, sevecek, kollayacaksınız. Sadece belediyenin çalışması ile olmuyor. İyi bayramlar hepimize, iyi insanlar olmamız dileğiyle.