Herkesin birbirine bağlı olduğu bir köy ortamında, suçlu bir kişi olabilir mi? Aynı köyde, köpeklerin, kadınlar ve çocukların can güvenliği de yok ise...

Köyde herkes her şeyi bilir ama kimse konuşmaz!

Herkes dilsiz, herkes laldir! Çünkü köy kapalı bir ortamdır.

Suç şahsi değil, ortaktır.

Herkesin kuyruğu birbirine değer.

Kimse masum değil, kimse yalnız değildir. 

Köyde önce hayvanlar, sonra çocuklar ve kadınların can ve ırz güvenliği de yoktur… 

Üstelik en büyük tehlike de, şehirde de olduğu gibi, evin içindedir, ne sokakta, ne meydanda. Kimse köy savunuculuğu yapmasın. Kapalı toplumlarda herkes çuvalın içindedir..

Önce can dostlarımız, köpeklerin, köpek yavrularının, kedilerin canlı canlı şeker ya da un çuvallarına doldurulup ölüme terk edildiklerini yaşadık! 

Köpek Katliamı Yasası çıktığından beri insanların hayvanlara yaptıkları şiddet patlamış çıbandan akan irin gibi çoğaldı. İstanbul’un en çok hayvan severlerinin olduğu Kadıköy sokaklarına zehirli mamalar bırakıldı, sahipli köpekler bile can çekişerek öldü. Unutmayın, köpekleri öldürenler, çocukları da öldürür, kadınları da!

 Şiddet giderek tırmanırken kadınların bundan uzak kalmalarının olanağı yok, İstanbul Sözleşmesi’nin marifetmiş gibi, kaldırılmasından sonra her gün bir kadın daha fazla öldürülüyor. Cezaevlerinde suçsuz insanlar yatarken suç dosyaları kabarık olanlar yersizlikten tahliye ediliyor, çıkar çıkmaz bir kişiyi daha öldürülüyor. Hepimiz o çuvalın içindeydik ama farkında değildik. Oysa o kocaman gözlü Leyla’yı ne çabuk unuttuk; günlerce kayıp diye aranıp, ailenin yakınlarından birinin bodrumunda aç bırakılarak öldüğü ortaya çıktı. Aile şikâyetçi bile olmadı! Tutuklu kimse kalmadı. Kamu davası açılmadı, üzeri örtülü verdi, söylenen o ki aile de yurt dışına gitmiş, orada yaşıyorlarmış, utançlarını bilmeyenlerin arasında!

HEPİMİZ DEDEKTİF OLDUK

Ve Narin. 20 gündür hepimiz dedektif gibi akıl yürüttük. Narin, 8 yaşında bir küçük kız çocuğu, bir küçük köyde nasıl oldu da yok oldu? Köyde herkes sustu. Herkesin dili lal oldu. Çünkü ağzını açan yumruğu yediKöyde sessiz konuşulur. Köy küçüktür. Herkes birbirinin ayıbını bilir. Herkes birbirinin hısmı ya da akrabasıdır! Herkesin kuyruğu birbirine değer. Konuşanı ömür boyu sustururlar, dilini koparırlar. Köyde birlikte yaşanır. Birlikte suç işlenir, birlikte susulur. O saman yığılı damların altında kimsenin can güvenliği yoktur. Sorsanız en muhafazakâr görünen köy insanlarının cinsel yaşamı romanlara konu olacak kadar hareketlidir aslında. Bir bakışa namus uğruna can verilen köylerde namus bekçilerinin hiçbiri namuslu değildir ne yazık ki! Bu ortamda Narin’in kaybolmasının altındaki gerçeği bulmak için herkes dedektif oldu. Ve 20 gün sonra öğreniyoruz ki ailenin bir kızı daha varmış ve o da şüpheli bir biçimde ölmüş. Ağabey de kolunu ısırıyor, konuşamadığı zaman. O yaşta bir gencin transa girip kolunu ısırması da psikolojik sorunları olduğunun göstergesidir. Acaba neden?

 

İKTİDAR SUSTURUR

Galip Ensarioğlu: “Bazı şeyleri bilmiyoruz. Bilip de söylemek istemediğimiz şeyler var. Aile de bizim dostumuz, kimseyi üzmek istemeyiz.” Kimsenin üzülmek istenmediği, yani korunduğu, kollandığı  durumlarda suç gizli kalır! Galip Ensarioğlu, iktidara yakın bir siyasetçi. Bölgenin siyasetçisi. İktidar susturur. Çünkü kendisine gebe kalınması işine gelir. Burada 22 yıllık iktidarı kastetmiyorum. Her ne kadar süregelen iktidar döneminde gördüklerimiz en kötüsü olsa da ilk değil. Cumhuriyetin 101. Yılında gelmiş geçmiş iktidarlar içinde hangisinin elleri, vicdanı temiz?

KÖY ENSTİTÜLERİ NEDEN KAPATILDI?

 Köy Enstitüleri, köyün insanının, gençlerinin aydınlanması, vicdanı hür, zihni hür insanlar olarak yetişmesi için kurulmuş, tohum atılmıştı ama bu laiklikten, adaletten ve sosyal politikalardan hoşlanmayan sözde milliyetçi ve muhafazakâr iktidarların işine gelmedi. İktidara Demokrasi adına gelir gelmez yaptıkları ilk iş Köy Enstitüleri’ni kapatıp yerine Kuran Kursları ve ardından da ölülerimizi yıkayacak imam yok diye bir balon uçurup İmam Hatip okullarını açmak oldu. Böylece köy çocukları imamların eline bırakıldı. Geçen yıllar içinde güya yapılan reformlarla eğitim giderek laiklikten uzaklaştı, tek eğitim yerine ikili eğitim, laik ve dini eğitim gerçekleştirildi. 4+4+4 ile çocuklar eğitimden koparıldı. Ve sonunda laik eğitim de dini eğitime dönüştürüldü. Bugün artık seçmeli derslerde isteseniz de fen ve dil derslerini seçemiyorsunuz çünkü o seçmeli dersler açılmıyor, çocuklar gençler dini içerikli dersleri seçmek zorunda kalıyor ve bir eğitim yılında bazen 36 derse kadar çıkan din eğitimi uygulanıyor. Yetmiyor yaz aylarında da çocuklar Kuran Kursu’na yönlendiriliyor. Laik eğitim biterken yerine meslek eğitimi de gelmedi. Çocuklarını laik eğitim vermek isteyen aileler paralı okullara yönlendi ama giderek bozulan ekonomik durum buna da izin vermiyor artık.

YURT DIŞINA GÖÇÜN NEDENİ

Sonuç ne biliyor musunuz? Göç! Çocuğunu doğru düzgün eğitmek isteyen aileler artık yurt dışına gidiyor. Bugün beyin göçünün en büyük nedeni, ailenin çocuklarına düzgün bir eğitim vermek istemesi. Sadece aile göçmüyor, geleceğimiz göçüyor.

Kalanlar? Gidemeyenler? Onlar çuvalın içinde! Çuval derenin içinde. Çuvalın üzerinde taşlar, kayalar. Kayalar, gerçekler su yüzüne çıkmasın diye! Gerçekler Çuvalın içinde…   Hepimiz çuvalın içindeyiz. Çuvalın içinden çıkabilmek için umut yok mu? Umut her zaman vardır. İnsan doğarken de zarını yırtıp çıkıyor. O çuvalı yırtıp karanlıklardan çıkmaya azimliyiz. Yoksa hepimiz, kayaların altında, çuvalın içinde yok olup gideceğiz…