Pahalılığı ile gündeme gelen, kalabalığı ile "gelmeyin" denilen, Türkiye'nin en çok tercih edilen, deniz, kum, güneş turizmi Bodrum'a bir de buradan bakın!..

Türkiye’nin yerli turist ve yazlıkçılar tarafından en çok tercih edilen, lahmacunlarının pahalılığıyla sürekli medyanın gündemini işgal eden Bodrum’da uzunca bir tatil yaptım!

Tabii ki arkadaşlarımın evlerinde ve İş Bankası’nın daveti üzerine gittiğim Bale Festivali nedeniyle, yoksa seçtiğim bir destinasyon değil.

BODRUM BALE FESTİVALİ

Bodrum’un en keyifli etkinliği bence, Bodrum Kalesi’nde, adı uluslararası ama malum, ekonomik gerekçelerle genelde ulusal program ağırlıklı baleleri izlemenin mümkün olduğu Bodrum Bale Festivali. Bu da güzel çünkü Devlet Opera ve Balesi’nin Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Samsun ve Mersin’de sahneleri var. Güneydoğu ve Doğu’da yok, nedense? Oradaki sanatçılar tarafından sahnelenen oyunları ve sanatçılarını da böylece görebilme olanağı doğuyor. Bu yıl 21. si düzenlenen festivalde İzmir Devlet Opera ve Balesi’nden Kuğu Gölü, Bolşoy Tiyatrosu’nun baş dansçıları ile gerçekleştirildi ve çok beğenildi.

Carmen’i, Samsun ; Muhteşem Gatsby’i, Mersin;  Güldestan’ı, İstanbul;  Ballet Latino Tango’yu; Brezilya ve Zorba’yı (Ankara) oynadı. Şimdiye kadar düzenlenenlerin en geniş repertuarlı festivalini kendi de bale sanatçısı olan Genel Müdür Tan Sağtürk, Eylül ayında göreve gelmesinden sonra hızlıca hazırladı ve her temsilde Bodrum’da sanatçıların yanında oldu. İzleyicilerden de yakışıklılığı ve sempatikliğiyle yoğun ilgi gördü.

TEMSİLLER KAPALI GİŞE

Bodrumlular da her gösteriyi biletlerini çok önceden alıp Kale’yi tıklım tıklım doldurarak ve yoğun alkışlarla destekledi; demek ki bu da bir ihtiyaç ve hizmet karşılık görüyor. Festivalin bu yıl böyle bir programla gerçekleşmesinin temelinde ise Türkiye İş Bankası’nın ana sponsorluğunu üstlenmesi yatıyor. Carmen’i Samsun Devlet Opera ve Balesi’nden, üstelik de Carmen’de Gürcü bir sanatçıyla izleme fırsatını İş Bankası’nın daveti üzerine buldum. Carmen’i operada, sinemada ve bale olarak kaç kez izlediğimi bilmiyorum, müziğini ezbere bilirim, her seferinde ayrı zevk alırım. Bu kez de gösterinin koreografı, kendisi de dansçı ve flamenkocu Carlos Vilan’ın yaşına rağmen finalde, zilleri takıp yaptığı dans gösterisi herkesi coşturdu! Tan Sağtürk’e “Sizden de böyle bir performans bekliyoruz!” dedim ama “Ben 60 yaşındayım, Yazgülü Hanım!” yanıtını hiç beğenmedim. Öyle genç bir havası var ki. Dans öyle bir keyif ki damarlarınızda kan aktığı sürece her yerde ve her yaşta yapabilirsiniz!

BREZİLYALI GENÇLER

Geziyi arkadaşlarımda kalarak uzatıp Brezilyalı genç dansçıları da izleme fırsatı buldum. Üç ayrı bölümden oluşan programlarında klasik baleyle başlayıp modern dansla devam eden topluluk, sonunda Latin danslarıyla gönlümüzü aldı!

Dansçıların hepsinin performansı başarılıydı. Ama Bodrum Kalesi’ndeki küçük sahnede klasik bale seyretmenin keyfi yanında dekor ve müzik gibi zorlukları da var. Müzik, orkestra yeri olmadığından banttan yayınlanıyor, dekor ise sahne küçük olduğundan ancak yansıtma olabiliyor. Bu da klasik balenin tadını kaçırıyor. Yine de 21.30’da başlayan gösteriye saat 20.30’dan başlayarak akın akın gelen klasik müzik ve bale seven seyircilerin gelişini seyretmek bile başka bir zevk ve bu yüzden civardaki kahveler hıncahınç doluyor! Gösteri başlar başlamaz hemen arkadaki camiiden yükselen ezan sesi, müziğin notalarına karışıyor, ama herkes birbirine saygı gösteriyor. Özetle, Bodrum Bale Festivali, 21 kez değil, her yaz yapılmalı ve bu güzelim yerin kültür ve sanat etkinliği sadece popüler şarkıcıların konserleriyle sınırlı kalmamalı.

BODRUM’DA YOK ÇOK!

Ya Bodrum?

Tatil yapmak için gerçekten iyi bir destinasyon mu?

Ne yazık ki değil. Bodrum, koyları, denizi ve doğasıyla bize bahşedilmiş bir güzellikti. Ama öyle hoyrat ve ölçüsüz davrandık ve tükettik ki artık obez bir kasaba halinde!

Kısa bir süreliğine gidenler dışında da orada yaşamak demek, sürekli telaş halinde olmak demek: Evden çıkarsanız gideceğiniz yerde otopark bulup bulmamak sorunu.

Denize giderseniz şezlong bulup bulmama sorunu… Kafeye, restorana giderseniz yer bulup bulmama sorunu… Eviniz varsa hiç olmazsa yatacak yeriniz var ama bu kez de su, elektrik var mı? Alışveriş nasıl yapılacak, bir şey bozuldu, usta bulunabilir mi, temizlik yapacak personel, bahçıvan? Sürekli bir yokluk, yoksunluk hali…

Sabah erken kalkmalı ki plaja gidip şezlong kapmalı.

Otoparkta araba için yer kapmalı.

Fırına erken gitmeli, simit bitiyor!

Pazara erken bitmeli, yer kalmıyor.

Gece çıkmak için cesaret gerekiyor: yollar dar, karanlık, gece gidiş geliş alışık olmayanlar için tehlikeli!

KÖPEKLERİ ÖLDÜRELİM, DOMUZLAR KALSIN

Hep bahsedilen ve ciddiye alınmayan yaban domuzları aileleriyle de tanıştım!

Dağlar taşlar evlerle dolunca kendilerine yaşam ve yiyecek bulma alanı kalmayan yaban domuzları, gece olunca aileleri ile birlikte sitelere iniyor, çöp konteynerlerini döküp yiyecek arıyor. Evler boşsa girip çimleri eşeleyip ihtiyaçları olan kök bitkileri yiyor. 

Köpek itlaf yasası çıktığından beri kimseye zararı olmayan sokak köpeklerinin peşinde koşanlar nedense İslam’da mekruh da sayılan domuz sürülerinden hiç rahatsız değil? 

Yaban domuzları, çocuk öykülerinde resimlenen pembe burunlulardan hayli farklı. Siyah, uzun tüylü, sesleri homurtuya benziyor, hayli iri ve ürkütücü görünüşteler. Ailecek dolaştıkları için, çocukları bırakacak yer yok herhalde, bayağı kalabalıklar ve çocuklarına yönelik bir tehlike hissederlerse saldırgan olabiliyorlar. 

Akşam olunca sitelerde herkes evine çekilip kapısını kapatıyor ve çök konteynerlerinin olduğu yerden gelecek homurtulara uyanık oluyor! Sabah ise devrilmiş çöp bidonları ve iri siyah kakalar domuzların ziyaretini kanıtlıyor. Kimsenin alınacak bir önlemden ya da şikâyetten bahsettiğini duydunuz mu? Âlem ülkeyiz!

PAHALILIK?

Lahmacunu geçtim, her şey şehirdekinden iki misli pahalı. Ama yine de her yer dolu; lokantaya gitmek için iki gün önceden yer ayırtmak, dondurma almak için kuyruğa girmek, kahvede yer bulmak için kavga etmek gerekiyor. Bu kalabalık, bu beldenin taşıyabileceğinden fazlasının burada olmasından kaynaklanıyor. Ve yerel yönetim yasasından. Bu kadar yaygın ve kalabalık nüfuslu olan Bodrum’ kendisi bir il olması gerekirken, Muğla’nın bir ilçesi. Bodrum’un İlçe belediyesi olarak üretebileceği fazla bir çözüm yok. Yalıkavak, Türkbükü, Gündoğan, Bitez, Turgutreis, Gümüşlük, vb. mahalle! Yasa değişmeden önce buraların hepsi belediye idi. Şimdi muhtarlık olarak ne çöp toplamakta başarılı olabiliyorlar, ne düzen sağlamakta, ne yol yapabiliyorlar.

YAPILAŞMA SON SÜRAT

Buna karşın yapılaşma vahşice sürüyor! Artık dağları taşları yontup ev sokuşturuyorlar! Denizden dağlara baktığınız zaman dağların oyulduğunu görüyorsunuz, nereye kadar gidecek bu çılgınlık? Hebil Koyu’nda Turizm ve Kültür Bakanı’nın turizm şirketine ait bir yapılaşma ise giderek yayılmış, yöreye uygun da olmayan bir mimariyle yazlık konutlar yapılmış, fahiş fiyatlarla pazarlanıyor. Her koyun etrafı dağlara kadar çıkan ikinci konutlarla dolu. Buna karşın yollar çok uzun yıllardan beri aynı yollar! Ne genişleme var, ne aydınlatma. Ve çılgın şöförler bu yollarda uzunlarını yakarak canavar gibi üzerinize gelirken çok isteseniz bile saydığım yerlerden birinde oturuyorsanız Bodrum Kale’ye gidip bale seyretmek ancak fantezi olabiliyor. Bodrum Belediyesi’nin bütün bu yörelere ciddi bir ulaşım hizmeti vermesinin de olanağı yok.

Özetle Bodrum demek benim için koskoca bir YOK’lar bütünü demekYol yok, su yok, park yeri yok, denize girecek yer yok, bütün kıyılar özel sitelerin ya da beach klüplerin, ama gelen çok?

ÖZGÜRLÜK HAVASI!

 Ne var Bodrum’da? Ege, Akdeniz’e özel özgürlük havası! Herkes canının istediği gibi giyiniyor. Yüzleri peçeli 4’er 4’er gezen Arap kadınları yok. Orta yaşın üzerindeki kadınlar abartılı makyaj ve kıyafetlerle düğüne gider gibi ortalıkta salınıyor. Gençler sarmaş dolaş. Çocuklar cazgır, nedeni bile yok ama ilgi çekmek için olsa gerek, ciyak ciyak bağırıyorlar! Herkes bi koy vermiş! 

Dükkânlarda çakma çantalar, çakma markalar, çatır çatır satılıyor! Kimse fiyatlara bakmıyor, razı olmuş bir halde alışverişini yapıyor, çünkü baksan ne olacak? Ama herkesin gözü de karşı kıyılarda, vizesi olan komşuda, Yunan Adaları’nda, dönünce ballandıra ballandıra yenilen içilen anlatılıyor, ne kadar doğal, ne kadar yeşil, koylar ne kadar temiz, kıyılar nasıl da herkese açık, deniz ürünleri ne kadar ucuz ve lezzetli. Bodrum böyle olamaz mıydı?

Gidilen ve yeniden gidilmek istenen ve mutlu dönülen.