Bir ülkeyi, futbol, din ve fiesta ile yönetebilirsiniz. Hiç futbol bilmeyen biri olarak, dün ekrana kilitlendim. Bu yazı biz ekrana kilitlenirken, bakıp da göremediklerimiz içindir...

Boşuna dememişler ülkeyi istediğin gibi yönetmek için üç şey yeter: DİN ve FUTBOL! Üçüncüsü Fiesta idi bizde de bunu Dini Bayramlar diye uyarlayabiliriz. Salı gecesinden beri yüzümüz gülüyor, herkes bir mutlu bir mutlu, şarkılar söylüyor, birbirimizi seviyoruz. Çünkü BİZİM ÇOCUKLAR, yani futbolcularımız Avrupa Ligi’nde Avusturya’yı yendi ve çeyrek finale kaldı. Sanki Kanuni Viyana’yı fethetti! Ne enflasyon konuşuldu Çarşamba günü, ne Sinan Ateş cinayetinin davası, ne ÖSO’nun bayrağımızı yırtması, TIR’larımızı yakması, zaten Kayseri ve Gaziantep’teki Suriyelileri istemiyoruz vandallığını unuttuk bile.

FUTBOL YORUMLARIM:

Oysa vaziyet kel. Aslında ben bile bırakın futbol fanatiği olmayı, futbol seyretmeyi bile beceremem, gittiğim birkaç maçta golü kaçırdım, sağa sola baktığım için, ama bu maçı izledim heyecanla. Nasıl mı? TV izlemek için zap yaparken maça rastladım, İstiklal Marşı okunuyordu, seremoniyi izleyeyim bari diye bekledim, maç başladı, bir dakika dolmadan ilk golü biz atınca… Geçtim karşısına ve sonuna kadar izledim, çok da mutlu oldum, kazanmamızdan çok bizimkilerin iyi oynamasına. Evet, çok iyi oynadılar. Futbol sevmiyorum demek oyunu değerlendiremeyeceğim demek değil. Mert o son dakika golünü nasıl kurtardı öyle, nitekim arkadaşı maç sonrası gelmiş ona takılıyor “Oğlum, ahtapot musun, örümcek mi? Nasıl çıkardın o topu?” diye. İlk golü atarken de Merih Demiral’in o topa kafayla yükselmesi olağan üstüydü, öyle bir yükseldi ki demek futbolcular iyi oynadıklarında helikopter gibi durdukları yerde yükselebiliyor? 90 dakika boyunca, çoğu zaman yağmur altında deli gibi koca sahada koştular. Birbirleriyle itişip kakışarak oynadılar, buna da çok şaşırdım doğrusu, bedenlerine sarılıyorlar ve bu faul olmuyor? Arda’yı ilk kez bütün bir maç boyunca seyrettim. Parlatıldığı kadar olmuş değil, bir kere çok genç olduğu için kondisyonu yetersiz. Adaleleri zayıf, çocuk daha. Maçın sonunda yoruldu. İri kıyım oyuncular onu ezip geçiyor, tamam 4 kişi tuttu ama öteki oyuncular, tanımıyorum gerçi, ama çok daha iyiydi. Bütün takım çok iyiydi! Helal olsun çocuklara, bizi çok sevindirdiler.

ORTALIK KARIŞTI

Şimdi gelelim, başımızdaki belalara: Hazine tam takır. Reisin çuvalladığı artık herkesin bildiği bir gerçek. Kimseden de yüz bulamıyor. Dün dündür, bugün bugündür, ilkesine sarılıp Dostum Esat’a ESET diye bağırdığını unutturup yine Esat’la görüşebiliriz demeye başladı. Çünkü başımıza bela ettiği Suriye’nin kustuğu şeriatçılar yüzünden kendi taraftarı bile ayaklandı. Esat, bu cihatçılardan yaka silkmişti. ABD’nin de kışkırttığı ayrılıkçı Kürtler de onlara saldırınca ortaya Türkiye’nin desteklediği ÖSO’nun denetiminde bir yeşil kuşak çıktı. Orada biz dahil kimsenin istemediği IŞİD kalıntısı gruplar ve şeriatçı Suriyeliler var. Onlardan temizlenen Suriye’de hayat normale döndü, sıkıntıyı biz çekiyoruz. Türkiye’de sığınmacı statüsüyle gelen resmi rakamla 4,5 milyon gayrı resmi olarak 10 milyon olduğu tahmin edilen Suriyelilere tanınan kolaylıklar Türklerin tepesini arttırıyorSuriyelilerin doğum hızı 5.6! Yani her Suriyeli geometrik artışla çoğalıyor bu Suriye’deki Suriyelinin artış hızından fazla. Enflasyondan bunalan Türklerde doğum hızı 2’nin de altına düştü. Bu demektir ki yakın bir gelecekte Suriyeli nüfusu Türklerle yarışır. Bu sosyolojik, siyasi ve demografik bir felakettir!

Nasıl oldu bu? Basit: Senin sıraya girip randevu alamadığın hastanede Suriyelinin ayrıcalığı var, üstelik de para ödemiyor. Dükkan açıyor, vergi ödemiyor. Her türlü kolaylık tanınmış onlara Reis tarafından. Senden benden ayrıcalıklı. Üstelik üç kuruş para gelsin diye 250 bin dolar verip gayrı menkul satın alan herkese, çoluğu ve çocuğuyla birlikte vatandaşlık veriliyor. Dört yıl sonra bu gayrı menkulu aldığından fazlasına satan kişi böylece hem vatandaşlık satın almış hem de üzerine para kazanmış oluyor! Mahfi Söylemez’in yazdığı gibi üzerine para verip vatandaşlık dağıtan tek ülke biziz.

ŞEHİRLİ DEĞİLLER

Bu işin ekonomik yönü. Toplumsal yönü ise daha da facia. Çünkü Türkiye’ye sığınmacı olarak gelmiş Suriyelilerin yaşam biçimleri ve kültür düzeyleri şehre uygun değil, kendi gettolarını oluşturmaları bir yana, İstanbul’un katma değeri en yüksek bölgesi örneğin Yeşilköy sahillerini işgal ederek yaptıkları hafta sonu eğlencesi, orada yaşayan insanları evlerine hapsediyor! Deniz kenarında milyon dolara ev almışsınız ama hafta sonu yürüyüş bile yapamıyorsunuz çünkü Suriyeliler orada geceden gelmiş, çoluk çocuk donla denize giriyor, karpuz kabuğunu da ortada bırakıyor!

Bunların cinsel hayatları ve saldırganlıkları da başımıza iş açıyor, Kayseri’deki olay 5 yaşındaki bir çocuğu istismar eden zanlının akrabaları tarafından polise verilmek istenmemesinden çıktı. Çocuk bizim, suçlu bizim, size ne kafası? Yakında kendi şeriat mahkemelerini kurup çocuğu namusu bozuldu diye taşlayarak ölüme mahkûm ederlerse şaşmam.

NEREYE GERİ GÖNDERECEKSİN?

Şimdi sıkıntı şu: Esat’la konuşsan ne olacak? Esat bunları geri almaz. Bırakın Avrupa’yı müslüman ülkeler de almaz. Tıpkı zamanında Ürdün’ün ve Mısır’ın Lübnan ve Gazze’deki Hamaslı Filistinlileri istememiş olması gibi. Kimse evinde kavgacı istemiyor ki? Bırakın Suriyelileri, Afganı geliyor, Sudanlısı, Afrikalısı, ipini koparan geliyor! Dünyanın en fazla göçmen barındıran ülkesi olmak bize bolluk bereket değil, sadece ırkçılık, vandallık, kaos ve yoksulluk getiriyor. Sonuç olarak insan bunlar, Hitler gibi imha mı edeceğiz, ne yapacağız?

Kaldıkları takdirde biz ne halt edeceğiz? Sınırlarımız delik deşik olmuş. Sınırlarımızın biraz ötesinde kendi elimizle yetiştirdiğimiz, giydirdiğimiz, silahlandırdığımız ÖSO, bayrağımızı parçaladı, yardım TIR’larımızı yakıyor. Biz ne yapıyoruz? Sırası mı canım, maçı kazandık ya! Enflasyon da çok az çıktı. Ne güzel. Türkiye şimdiye kadar bayrağının parçalanmasına hiç bu kadar seyirci kalmamıştı. Evet askerlerimizin kafasına çuval geçirmişlerdi ama onlar Amerikalıydı, ona kafa tutamadık da, ÖSO’ya niye HOŞT demiyoruz, onlar da mı BİZİM ÇOCUKLAR?

REİS FENA SIKIŞTI

Reis enflasyonu ve Suriyelilerle kendi seçmeni arasında sıkışıp kalmayı, para bulmayı becerebilecek mi? Yoksa gittiği kadar gider, 4 yıl seçim yokSarayda ne kadar kalsam kardır, sonu mahkeme diye kulağını tıkamaya ve Murat Kurum gibi en başarısız bürokratlarla yoluna devam etmeye mi niyetli? Ülkeme yazık, gençlerimize yazık, hayatlarının sonunu aç geçiren emeklilerimize yazık. Hepimize yazık!

Futbolla başladık, futbolla bitirelim. Merih Demiral’ı tanımam. İlk kez izlediğim maçta iki güzel gol attı, hepimizi mutlu etti. Çok sevindik. Bırak orada kalsın, hepimizi kucakla değil mi? Bir çuval inciri berbat etmenin, bir başarının içine tükürmenin ne anlamı var? Maç bitince iki eliyle birlikte malum partinin malum işaretini yapmış. UEFA, siyasi işaret diye hakkında soruşturma açtı bir yana da kendisine duyduğum bütün sempati ve hayranlık uçtu gitti.  “Türküm, çok sevindim diyor” savunmasında. Ben de Türküm, hiç öyle sevinmiyorum, kurt işareti yaparak.

 Bahçeli bütün gün öyle dolaşıyor ve eski adamlarının ortadan kaldırılma kararlarını muhtemelen o işaretle veriyordur. Şimdi bana da saldırırlar, hadi eyvallah, futbolla sevinmek de bu kadar oluyor!