Bazıları, çok fazla detaycı olmanın fazlasıyla zahmetli, gereksiz ve yorucu olduğunu düşünebilir. Benim içinse sözcükleri irdelemek, hareketi yavaşlatıp detayları fark etmek ve üzerinde düşünüp bir sonuca varmak zevkli bir macera. İlgimi çekmeyi başarmış filmleri izledikten sonra alt yazılarını okuyup diyalogların üzerinden tekrar geçerim; filmi yavaşlatarak tekrar izlerim. “Dolunay Katilleri” (2023) bu süreci uyguladığım filmlerden birisi.

Dolunay Katilleri (2023)

Yönetmen: Martin Scorsese

Senaryo: David Grann, Eric Roth, Martin Scorsese

Oyuncular: Leonardo DiCaprio (Ernest), Lily Gladstone (Mollie), Robert De Niro (William Hale)

David Grann’ın “Dolunay Katilleri: Osage Cinayetleri ve FBI’ın Doğuşu” isimli romanından, Martin Scorsese tarafından sinemaya uyarlanan filmde sömürge çağından bir kesit sunuluyor ve FBI’ın ortaya çıkış sebebi ele alınıyor. Petrol ve maden haklarına sahip Osage halkının katledilmesi, Hale’in şeytani planları anlatılıyor. Kızılderililere karşı yapılan katliamların ardından hayatta kalanların nasıl yok edilmeye çalışıldığı gözler önüne seriliyor. Bir nevi günah çıkarmak ya da gerçeğin çeşitli yollarla mutlaka ortaya çıkma hali. İktidar, din ve paranın iç içe geçtiği kapitalizm, bozulmanın bir simgesi olarak sunuluyor.

Ernest, (Leonardo DiCaprio) Hale’in (Robert De Niro) savaştan dönen yeğenidir. İş bulmak için amcasının yanına gelir. Olaylar karşılıklı konuşma sahnesiyle başlar. Hale ona şöyle der:

“Bilge insanlar onlar. Osageler zekidir. Fazla konuşmazlar. O yüzden muhabbeti kendin çevirme zorunluluğu hissedebilirsin. Akıllıca bir şey demeyeceksen susman en iyisi olur. Sırf konuşmuyorlar diye her konuda her şeyi bilmedikleri anlamına gelmiyor.”

Şerif Yardımcısı Hale ile Ernest anlaşma için karşılıklı oturup sohbet etmeye devam ederken Hale, “Şeytanın Avukatı” filminde olduğu gibi Ernest’ e bir teklifte bulunur. Ona iş, para, hatta kadın vaat eder. Ama zamanı geldiğinde, “Sana birini (kardeş) göndereceğiz; onun taleplerini hiç tereddüt etmeden karşılayacaksın ya da bizden gelecek bazı istekleri uygulayacaksın,” der gibi bazı imalarda bulunur.

Ernest teklifi aldıktan sonra, Hale’e yanıt verir:

“Evet parayı çok severim, efendim. Kadınları sevdiğimi biliyorsun. Onlar benim zaafım. Kızıl severim, beyaz severim, mavi severim. Hepsini severim. Bana fark etmez gözüm aç. Balık etli, güzel, yumuşak…”

Bu cevaplardan sonra Hale ona:

“Küçük sorunlarla uğraşma. Sorun çıkaracaksan büyük çıkar ki getirisi büyük olsun, anladın mı?” diye sorar.

Ernest, Hale’in sunduğu görevin kendisi için bir sorun olmayacağını ifade eder. Kötülük için teklifte bulunan kişi, hangi varlığın (şeytan vb.) etkisi altında konuşuyor olursa olsun tehditkâr bir tavır sergilemez; aksine esprili, nazik ve oldukça sevecen bir şekilde yaklaşır kurbanına. Bu tür anlaşmalarda kişi güç, para ve gerektiğinde şöhret gibi cazip teklifleri sunduktan sonra kararı tamamen karşısındakine bırakır. Ruhu ele geçirmek için arzuları okşar.

Ernest hedef olarak gösterilen Mollie’nin (Lily Gladstone) kalbine girmeyi başarır ve onun kültürü ile tanışır.

KIZILDERELİLERİN KADİM ÖĞRETİLERİ

Kızılderililerin doğaya duydukları derin saygı, gözlerini kapatarak sessizce güçlü bir fırtınayı dinlemeleriyle vurgulanıyor. Kızılderililerin doğayla uyum içinde bir felsefeye sahip olduklarını ve suskunluğu az konuşup çok anlamak için bir araç olarak kullandıkları işaret ediliyor. Beyazlar onlara kendi inanç sistemlerini dayatmaya çalışırken Kızılderililerin kadim öğretilerinin ve kutsal bilgilerinin büyük bir kısmı kaybolmuştur. Tarih boyunca yaşanan kayıplarla, bu öğretilerin birçoğu yok edilmiş olmalı.

Film, daha önce yapılan savaşlarda mağlup edilen yerlilerin ardından geri kalan nüfusun cinayetlerle sistematik bir biçimde yok edilmeye çalışıldığını ortaya koyuyor.

“ESKİDEN KİMLE SAVAŞACAĞIMIZI BİLİYORDUK, ŞİMDİ DÜŞMAN GÖRÜNMÜYOR”

“Karşılıklı savaşta kiminle savaşacağımızı biliyorduk. Ama şimdi düşman görünmez. Ve saldırının nereden geleceği belli değil,” gibi benzer ifadelerle görünmez düşman ve ani saldırı temaları işleniyor.

“Eskiden olsa bu insanlarla savaşırdık. Düşmanımı görebiliyordum ve kimi öldüreceğimi biliyordum.”

KIZILDERİLİ EŞLERİNİ ÖLDÜREREK ARAZİLERİNİ ELE GEÇİRİYORLAR

Beyaz erkekler, itibarlarını ve güçlerini artırmak amacıyla safkan yerli kadınlarla evlenmeyi yeğliyorlar. Bu sistemin işleyişine göre, yasal yollarla evlenen bu erkekler, Kızılderili eşlerini öldürerek arazilerini ele geçiriyorlar.

Beyaz erkeklerin safkan yerli kadınlarla evlenmiş olmaları birkaç defa tekrarlanıyor. Kelsie Morrison’ın safkan bir kadınla evliliğini dile getirirken gizliden gizliye sergilediği alaycı ve zafer kazanmış ifadeleri, saflığa karşı içlerinde besledikleri kirletme arzusunun bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu davranış, kendi içlerindeki bozulmuşluk ve eksiklikleri dış dünyaya yansıtarak, diğer insanları da bu düzeye indirgeyebilme arzusunun bir tezahürüdür. Yani saf ve iyi olanı kirletme eğilimini ortaya koyuyor.

MASONLUĞUN SOPASI

Masonluğa hem diyaloglar aracılığıyla hem de simgesel ögelerle atıfta bulunuluyor. Masonların amblemi bir gönye ve pergelden oluşur ve bu iki aracın ortasında büyük bir “G” harfi yer alır. “G” harfi genellikle İngilizcede “God” kelimesinin, yani “Tanrı”nın veya “Geometri/Mimar” teriminin baş harfi olarak yorumlanır. Yüce varlığa veya evrendeki kozmik düzene işaret eder.

Dünyanın dört bir yanında farklı biçimlerde faaliyet gösteren Masonluk organizasyonlarının birçok ülkede 5 milyon üyesi vardır. Masonluk, üyelerine manevi ve ahlaki gelişme yolu sunmayı amaçlayan bir evrim süreci olarak görülür. Birbirlerine karşı kardeşlik ve bağlılık ruhu içinde “kardeş” ya da “birader” olarak hitap ederler. Türkiye’deki ünlü masonların listesi internette paylaşılmış ve ne hikmetse büyük üstatların (hatta masonların tümü) hepsi erkektir. (*)

Kapının üzerindeki “Elm St.” yazısı “Elm Sokağında Kâbus” filmine bir gönderme olarak kabul edilirse bu durumda bir tür tehdit ima ediyor olabilir.

“Kâbusunuz olabilirim,” diye göz dağı verilmek mi isteniyor? “Grayhorse Masonic Lodge” yazılı yön tabelası ise gri bir atın özel bir anlam taşıyıp taşımadığı veya bir yere mi işaret edildiği konusunda belirsizlik yaratıyor. Logo gri renkte tasarlanmış. Bu detayların rastgele seçilmediği, kapı ve duvarlardaki tabelalarda tekrar eden Masonluğa ait logoların da belli bir anlam ifade ettiği düşünülebilir.

İçeride aynı amblemin bulunduğu bir kürsünün önünde, mor bir kitap eşliğinde Ernest’e diz çöktürülür.

Hale, “Ben 32. derece Mason’um,” diyerek Ernest’e elindeki logolu sopayla vurmaya hazırlanır. 32. dereceye vurgu yaparak Masonlukta yüksek bir mertebeye ulaştığını belirtir. Masonlukta toplam 33 derece bulunur ve bu dereceler kendi içinde guruplara ayrılır: 1. Derece Çırak, 2. Derece Kalfa, 3. Derece Üstat. Bu bilgiye göre Hale’in üstat mertebesinde olduğu anlaşılıyor. O bölgede “Kral” diye anılması rastlantısal değildir. Ernest de amcasına “Kral” diye hitap eder.

Bu sahnede eğer talimatları gerektiği gibi yerine getirmezsen Masonluğun “hür ve kabul edilmiş sopasıyla tanışırsın” mesajını vererek üyelere uyarıda bulunuluyor.

Sonunda, Ernest’in tüm elde ettiklerinin karşılığında ödemesi gereken bedel ortaya çıkar. Kazanımlarının karşılığı olarak sevdiği kadını yani çocuklarının annesini, küçük dozlar halinde zehirlemek zorunda kalacaktır. Gelişen diğer olaylardan sonra çocuğunun şüpheli ölümü, ona bir ikaz olarak gösterilecek ve bu durumla tehdit edilecektir.

Kızılderili halkını yok etme sebeplerini gayet açık bir dille ifade ediyorlar.

“Çünkü onların vakti doldu. Bu kadar bitecekler. Ernest, bunu durduracak bir yıldırım düşmeyecek. Bu olacak.”

Planladıkları katliamın gerçekleşeceğine o kadar güveniyorlar ki bunu bir yıldırımın bile durduramayacağını belirtiyorlar.

Beyaz erkeklerin petrol zengini arazileri ele geçirme yöntemleri açıkça ortaya konuyor. Kızılderili kadınları evlenmeye ikna ettikten sonra onları öldürmek, halkı alkole alıştırmak, bölgeye getirdikleri doktorlar vasıtasıyla halka zehirli ilaçlar vermek. Eğer bu yöntemler başarısız olursa araziyi sahiplenmek amacıyla evleri bombalayarak oradaki herkesi, kendi vatandaşları dahil, imha etmekten çekinmiyorlar.

Film, sistemin bir parçası olan açgözlü kişilerin, kim olurlarsa olsun, en yakınlarını dahi çıkar amaçlı kullandıklarını net bir şekilde gösteriyor. Sonunda bütün bu adaletsiz eylemleri gerçekleştiren açgözlü üyeler saf dışı bırakılıyor. Kazanılan varlıkların “aile” olarak adlandırılan yapıya ait olduğu vurgulanıyor.

Tüm yaşananlardan sonra neler olacağını da söylüyorlar:

“Bir süreliğine isyan edebilirler. Ama sonra ne olacak biliyor musun? İnsanlar unutacak. Hatırlamayacaklar, umursamayacaklar. Her gün karşılaştıkları trajedilerden biri haline dönüşecek.”

Ernest tüm gerçekleri itiraf ettikten sonra “ruhum artık temiz” ifadesini kullanıyor. Ancak Mollie, kendisini zehirleyip zehirlemediğini ona sorduğunda utancından gerçeği söyleyemiyor. Bu durum, itirafın ruhu temizlemeye yetmediğini gösteriyor. Bu kadar kolay arınamayacak kadar kirlenmiş bir ruh...

Karma yasalarına göre, ruhun temizlenmesi ancak yaşananlar karşısında bir bedel ödeyerek mümkündür. Kişi yaşattığı acıları bir sonraki hayatında kendisi deneyimleyerek ve ders alarak geçmiş yaşamlarının kötü etkilerinden arınabilir. İtiraf, ruhu kalıcı bir şekilde arındırmaz, sadece geçici bir rahatlama sağlar. Eylemlerin sonuçlarından kaçış yoktur ve insanlar yaptıklarının sorumluluğunu alana dek olaylar tarafından zorlanmaya devam edecektir. Kişinin içindeki açgözlü kötülük, pes edip erdeme dönüşene kadar bu yaşam döngüsü devam edip duracaktır.

1325 ile 1911 yılları arasında, Avrupalı-Amerikalılar ve Kızılderililer arasında gerçekleşen ve adı konmuş 133 katliam bulunmaktadır. (**)

(*) https://www.mason.org.tr/buyuk-ustatlar

(**)https://tr.wikipedia.org/wiki/Kuzey_Amerika%27daki_K%C4%B1z%C4%B1lderili_katliamlar%C4%B1_listesi