Kardeşlerinizle ve annenizle istediğiniz kadar vakit geçiremeden onlardan koparılacaksınız. Hiçbir zaman sevişemeyeceksiniz ve o duygunun ne olduğunu öğrenme fırsatı bulamadan kısırlaştırılacaksınız. Sert sokak hayatıyla sınanıp becerilerinizi ve dayanıklılığınızı güçlendiremeyeceksiniz. Dolayısıyla, tüm ihtiyaçlarınız giderilmiş olsa da yaşadığınız hayata anlam katabilme potansiyeliniz, size sorulmadan elinizden alınmış olacak. Hiçbir zaman yağmurda ıslanamayacaksınız, bir ağaca tırmanıp manzarayı izleyemeyeceksiniz. Güneş sıcaklığını esirgemezken, ağaç gölgesi altında çimenler üzerinde kıvrılıp miskinlik yapamayacaksınız. Sosyal etkileşimleriniz yasaklanacak; diğerleriyle oynayamayacak, dövüşemeyecek ve arkadaşlarınızla sosyal bağlar kuramayacaksınız. Karşı cinsle herhangi bir temasınız olmayacak ve yıldızlara bakarak gökyüzü altında uyuma şansınız elinizden alınmış olacak.

Kısırlaştırıldıktan sonra nedenini bilmediğiniz şiddetli bir acıya maruz kaldığınız için bir süre sahibinize küskün kalacaksınız. Sonra bu işlemin etkileriyle hızla kilo almaya başlayacaksınız. Plastik bir kutunun içinde aşı olmak için veterinere götürülürken dışarıda olanlara şahit olduğunuzda dehşete düşeceksiniz. Gürültü, karmaşa ve kalabalık sizin için bir kâbus haline gelecek. Sesiniz hiç duyulmayacak. Kısıtlı bir yaşama mahkûm edileceksiniz.

Böylesine sınırlandırılmış yaşam koşullarını ne uğruna kabul ederdiniz?

BAĞLILIK MI, BAĞIMLILIK MI?

Size önerilen koşulları kabul ederseniz karşılığında sizi sahiplenen kişiyle güçlü bir bağ kuracaksınız fakat bu bağın gerçek bir bağlılık mı yoksa bağımlılık mı olduğunu da asla bilemeyeceksiniz. Ve tüm bunlara karşılık bol bol kuru mama yeme hakkınız var.

Bağlılık, karşılıklı yararlı ve mutlu ilişkiler kurma arzusundan doğar. Sağlıklı bir bağlılıkta, bağ kurulan kişi veya hayvan arasında bir dostluk gelişir. Bu iletişim genellikle doğal olarak zorlama olmadan meydana gelir.

Bağımlılık ise genellikle kontrol kaybı ve ilişkideki denge eksikliği ile ilişkilendirilir. Bağımlılıkta, bir kişi diğer kişinin yaşam koşulları üzerinde egemen bir rol oynamaya başlar. Bu zorlayıcılık bir ihtiyaç hissi yaratır. Bağ kurulan kişi veya hayvan artık sadece zevk ya da tatmin için değil, aynı zamanda psikolojik ya da fizyolojik bir zorunluluk nedeniyle de bağ kurmaya devam eder.

SEBEP OLMAK

Hayvanlar evde beslenilmek üzere sahiplenildiğinde, dayatılmış koşullara maruz kaldığında aslında onların rızası göz ardı edilmiyor mu? Sadece bir evlat sahibi olma arzusunu gidermek için, çocuklara kardeş yapılmak istenilmediğinde ona kediyi kardeş olarak sunmak için, yalnızlığı gidermek için ve sevgi ihtiyacını karşılamak amacıyla bir hayvanı rızası olmaksızın sahiplenmek bir sevgi göstergesi midir? Gerçek sevgi sevdiğini özgür bırakmak değil midir?

Yaşadığım yerdeki esnafların birçoğu kedi besliyor fakat bu kediler kendi istekleriyle içeriye girip çıkabiliyorlar. Bu, onlarla doğru bir ilişki kurmanın ve yardım etmenin bir parçası. Onlara yardım etmek eve hapsetmekle mi olmalı? Bahçede veya bulundukları ortamda özgürce beslenemezler mi? Yaralı veya hasta bir hayvana yardım etmek kuşkusuz önemlidir. Ancak iyileştikten sonra onlar doğal yaşam alanlarına geri bırakılmalıdır.

İnsanlar tarafından bazı seçimlerle özellikleri değiştirilen (halk arasında “cins” olarak anılan) kedilerin sokak yaşamına uyumlu olmadığı vurgulanıyor. Yoğun talep nedeniyle evler adeta kedi çiftliklerine dönüşebiliyor. Yani bu kediler bilinçli olarak çoğaltılıyor. Bazı insanlar, sosyal medya aracılığı ile kedi satarak elde ettikleri kazançlarla ev ya da otomobil alabiliyorlar. Sevginin ticareti...

KEDİ GİTTİ İZİ KALDI

“Artık evde kedi beslemem,” dedi.

“Neden?” diye sordum.

“Çünkü kedim balkondan düşüp öldü. Çok üzüldüm. Onu çok seviyordum. Koluma dövmesini bile yaptırmıştım.”

“Nasıl oldu?”

“Arada bir balkona çıkıp hava alıyordu. Balkon demirlerinin üzerinde yürümeye alışmıştı. Yine balkonda demirlerin üzerinde yürürken, dengesini kaybedip aşağıya düştü.”

“Kedin fazla kilolu muydu?”

“Evet. Büyüdüğünde kısırlaştırdık. Kısırlaştırdıktan sonra hızla kilo almaya başladı.”

Kediler dışarıda büyümedikleri zaman reflekslerini tam manasıyla geliştiremiyor. Bir de bu durumun üzerine fazla kilo alınca denge problemleri ortaya çıkıyor. Onunla sohbetimiz devam etti. Erkek arkadaşından ayrıldığını ama sonra bir kez daha görüştüğünü söyledi.

“Neden tekrar görüşme gereği duydun?” diye sordum.

“Onun da kedisi balkondan düşüp ölmüş. Üzgündü ona destek olmak istedim.”

Sahibi tatile çıktığında evde bırakılan kedinin camdan düşerek hayatını kaybettiğini okumuştum. Ama evde beslenen kedilerin bu şekilde ve bu kadar sık hayatlarını kaybettiğini tahmin etmiyordum. Bu demek oluyor ki evde bakılan kediyi hiçbir şekilde dışarı çıkarmamanız gerekiyor, yani evde kedi beslemek kedi açısından pek sağlıklı değil. Mahkûmların bile hava almak için dışarı çıkma hakları vardır. Ve bu haklarını kullanabilirler.

Kedi gitti, geriye dövmesi kaldı.

Kedilerin negatif enerjiyi pozitif enerjiye dönüştürme kabiliyeti varmış. Bu teoriye göre onları okşamanın ve onlardan gelecek olan sevginin, büyük bir ihtimalle, iyileştirme gücü de olacaktır.

Bülbülün şarkısı kulağa hoş geliyor diye altın kafesi ona reva görmek gibi. Sırf daha iyi hissetmek için başka bir varlığın özgürlüğünü kısıtlayarak onu elde etme çabası…

Toplu olarak yanlış anlama kapasitemizin gücüne şahit olmak oldukça rahatsız edici. Ve bu yanlış anlama durumunun bir virüs gibi dehşet verici boyutlarda, hızlı bir şekilde yaygınlaşması akıl alır gibi değil.

YAŞAMI HARCAMAK

Veya yine olması gerekenler oluyordur kim bilir?

Ev kedisinin biri öte dünyaya göçüp gittiğinde, bence ona ilk şu soru sorulacak:

-Dünyada ne yaptın kedi kardeş?

-Sadece bir ev kedisiydim. İstediğim kadar yemek yedim, sevildim ve tembellik yaptım. Yaşam benim değil mi, istediğim gibi harcarım.

-Bunlara tav olacak kadar düşüncelerini daraltmışsan… Tamam, artık insan olmaya hazırsın.

Veya bir sokak kedisi olmayı tercih etmek: https://www.gulkara.net/ben-bir-sokak-kedisiyim