Geçtiğimiz hafta medyada deprem ile ilgili iki haber yayınlandı. İlki; jeologların Bursa yakınlarında yeni bir fay hattını ortaya çıkardıklarına ilişkindi. Bilim insanları riskli bölge olarak bilinen Gemlik çevresinde, yeni bir fay hattını belirlediler. Ardından bu ilçe ile aynı adı taşıyan körfezde, 4.1 şiddetinde bir deprem oldu.
Uzmanların önümüzdeki kısa dönemde en az 7 şiddetinde gerçekleşeceğini varsaydıkları, Marmara Depremi tartışmaları gündemdeyken ortaya çıkarılan yeni fay hattı, iktidarın yaklaşan deprem olasılığı karşısındaki tutumunu nasıl etkileyecek, birlikte göreceğiz.
İkinci haber; toprak kayması sonucu uzmanların çevre etkisini henüz tam hesaplayamadıkları, Erzincan’ın İliç İlçesindeki maden sahasının yakınından geçen bir fay hattı ile ilgili. Mevcut fay bilinçli olarak deprem haritalarından silinmişti. ÇED Raporu gereksinimini ortadan kaldırmak için gerçekleştirildiği izlenimini veren bu işlem; yirmi yılı aşkın AKP iktidarının bundan sonra yapacaklarının somut bir örneğiydi.
Demokrasiyle yönetilen ülkelerde, benzer davranışlarda bulunan siyasal partilerin bir gün dahi iktidarda kalmalarına izin verilemeyecek bu gelişme, muhalefetten henüz yeterli tepkiyi görmedi.
Muhalefetin genel tutumuna ilişkin örnekleri çoğaltmak mümkün.
Dış politikadaki zikzaklardan, ekonomideki çöküntüye, ayyuka çıkan yolsuzluklardan, eğitime kadar hemen her alanda, ülke tarihinde görülmemiş kitlesel yılgınlığa yol açan bu tablonun sorumluluğu, hiç kuşkusuz tek başına AKP İktidarına yüklenemez.
Muhalefet sözcülerinin üstü kapalı dile getirdikleri; yetersiz seçmen tepkisi de söz başarısızlıklarının nedeni olamaz.
Üstelik yaptıkları taktik hatalar sonucu, geride bıraktığımız genel seçimleri kaybeden muhalefetin, önümüzdeki yerel seçimlerde kendi ölçütlerine göre göstereceği başarının, sanal olmanın ötesinde hiçbir değeri de yok.
Cumhurbaşkanlığı Sisteminin oylandığı referandum sırasında, oy kullanma süresinin bitmesine 15 dk. kala, YSK ’nun mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayan kararına karşı çıkamayan ana muhalefet partisinin, bu tutumunun ülkede rejim değişikliğinin kapılarını araladığını henüz kavrayamamış olması da düşündürücü.
Bu haliyle CHP yönetimi ülkesel düzeyde iktidar olamayacağını kabullenmiş izlenimi uyandırıyor. Parti; varlığını sürdürmek amacıyla, önceki seçimlerde kazandığı il ve ilçeleri elde tutmak dışında somut bir iddiayı da ortaya koyamıyor. Üstelik yönetim değişikliği yüzünden adaylık sürecinde içe dönük mücadele dışında hareketlilik de gözlenmiyor.
İçinde bulunduğumuz koşullarda AKP’nin belirlediği gündeme göre muhalefet yapması, CHP’yi giderek etkisizleştiriyor. Örneğin sürekli yakındıkları, merkezden çıkarılan engelleme konusunda, alternatif bir program geliştirmek konusu gündemlerinde yok. Geleceği tasarlayacak içerikli bir “Yerel ve/veya yerinden yönetim “ çözümlerine ilişkin hiçbir projeleri yok.
Siyasal konumlanma anlamında, kendilerine yakın düşünce sistematiğine yakın partiler ile ilişkilerini güçlendirmek yerine, sürekli eleştirdikleri AKP’ye benzeyerek, bu partinin seçmenlerinin oylarını almaya çalışıyorlar.
Ekonomideki çıkmazdan bunalan halk kitlelerine dönük seçim vaatleri, beklenen etkiyi yaratamıyor. Üretimin arttırılması, eğitimdeki çıkmazın aşılması, demografik bir tasarım olan sığınmacılar sorunun çözülmesine ilişkin görüşlerini bir yana bırakalım.
Sandık seçmen listelerindeki değişiklikleri irdelemekte de başarılı oldukları söylenebilir mi?
Aday belirleme sürecinde, yapay zekadan yararlandıklarını söylüyorlar. Oysa Genel Başkanlarının memleketinde önemli bir ilçenin belediye başkanı adayının adını zamanında ilçe seçim kuruluna bildiremiyorlar.