Arktika bölgesindeki önemli aktörler ve onların çatışma alanları kim, kiminle ve ne için çatışabilir?
Son yıllarda genel olarak Arktika’ya ilginin artması ile beraber bu 27 milyon kilometrekare büyüklü-ğündeki devasa coğrafik alanın uluslararası işbirliği alanı mı veya büyük çatışmaları doğurabilecek bir bölge mi olduğu sorusu artarak gündeme gelmektedir. Bu soruya cevap verebilmek için ABD’nin üç kat büyüklüğündeki Arktika’daki gelişmelerin takip edilmesi, mevcut düzenin incelenmesi ve geleceğe dönük beklentilerin araştırılması gerekmektedir. Özellikle bu sorunlara hangi hukuksal yöntemlerle cevap verilebileceği ve ne gibi siyası yaklaşımların sergilenmesi gerektiği ortaya konulmalıdır.
Halen insanoğlunun ulaş(a)madığı yerleri içinde barındıran ve tüm dünyanın yüzde onuna yakın ala¬nını kapsayan Antarktika ve Arktika alanlarına dönük araştırma yapmak artık kaçınılmazdır. Dünyanın iki karşıt bölgesini oluşturan bu coğrafyalar gelecek için birçok fırsat sunmaya devam etmektedir. Ayrıca, bu iki bölge iklim değişikliğine ve buna bağlı olarak dünyadaki yaşama etkisine çok duyarlıdır. Bu yüzden dünyanın dört yanındaki bilim insanlarının, hukukçuların ve siyasetçilerin gözleri Kutupların üzerindedir.
İnsanlık bir bütün olarak Arktika’nın ve Antarktika’nın geleceği konusunda özellikle endişelidir, zira bu bölgeler iklim sisteminin anahtar unsurlarıdır. Kutuplar ile ilgili genelde bilimsel ve özelde hukuksal bilgilerimiz henüz mükemmel olmaktan uzaktır.
Uluslararası politikada iki kutupluluğun ortadan kalkmasından sonra geçen çeyrek yüzyıl içinde ’Yeni Alanlar’ ortaya çıkmış ‘Yeni Bakış’ açıları dillendirilmeye başlanmıştır. Buradaki itici güç çevresel deği-şiklik, küresel ısınma ve buz kitlelerinin ayrışması sonucu doğal zenginliklere kolayca ve daha ucuz ulaşmaya dayanmaktadır. Petrol, doğalgaz, madencilik, balıkçılık ve turizm alanlarında büyük ekonomik beklentilere neden olan bu gelişmeler ayrıca inşaat sektörünü, teknolojik gelişmeleri, yeni ürünler geliştirmeyi, farklı ticari faaliyetler yapmayı, yeni araştırma alanları oluşturmayı, soğuk iklim uzmanlığı gibi değişik sektörlerde yeni fırsatlar sunmakta ve yenilikçi çözümlerin geliştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Bununla ilintili olarak bölge dışındaki birçok ülkenin ve/veya paydaşın kutuplardaki ve derin denizlerdeki gelişmelere ilgi duydukları, buradaki gelişmeleri yakından takip ettikleri ve fırsatları kolladıkları gözlemlenmektedir. Özellikle küresel sermayenin Kuzey Kutbu’na ve derin denizlere yönelmesi yapı-lagelen siyasi değerlendirmeleri tekrar gözden geçirmeyi zorunlu kılmaktadır. Bazı bilimsel söylemlerde yeni bir çağdan yani ‘Kutup Çağı’ndan’ (Harun GÜMRÜKÇÜ) bahsedilmektedir. Geçmişin Doğu-Batı karşıtlığı söyleminin yerini ‘Yeni Kuzey’ ile dünyanın geri kalanı arasındaki ilişkiler (Yeni Kuzey-Güney ilişkileri) söylemi almıştır.
Rusya Federasyonu ile Norveç’in yıllardır süren anlaşmazlığının konusu olan Svalbard/Spitzbergen takımadaları egemenliği sorununun yanında, Kanada, Danimarka ve Rusya, Kuzey Kutbu’nun kendilerine ait olduğunu iddia etmektedirler. Rusya Devlet Duması’nın şu ana kadar onaylamadığı Bering Boğazı’nın statüsü, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri arasında sorun çıkarmakta, Arktika Okyanusu’nu çevreleyen ülkelerin kıta sahanlıklarında ve münhasır ekonomik bölgelerinde sorunlar yaşanmaktadır. Okyanus içerisinde yer alan boğazlar, anlaşmazlıkların bir diğer tarafıdır. Kanada ve Rusya boğazlarının ülkelerin iç sularına veya karasularına dâhil olduğunu savunurken, ABD ve AB ülkeleri, boğazları uluslararası geçit yolları olarak değerlendirmektedir. Bölge’deki bu ihtilaf alanları, nedenlerine göre beş kategoriye ayrılabilir:
1) Kaynaklara ulaşımda farklı beklentiler, jeopolitik durum ve güvenlik ihtiyacı
Yaşanan iklim değişikliğinin sonucu olarak ortaya çıkan eriyen buzullar, onu çevreleyen ülkelerin güvenlik sorunlarını da açığa çıkarmıştır. Bu durum jeopolitiğin önemi arttırmış ve güvenlik arayışındaki ülkeler bölgedeki etkinliklerini arttırma yoluna gitmiştir. Jeopolitik açıdan ihtilaflı olan alanlar aşağıdaki gibidir:
Bering Denizi: ABD ve Rusya arası,
Beaufort Denizi: ABD ve Kanada arası,
Hans Adası: Kanada ve Danimarka arası,
Spitzbergen/Svalbard Takım Adaları: Norveç ve Rusya arası,
Alaska: ABD ve Kanada arası,
Barents Denizi: Norveç ve Rusya arası,
Kıta Sahanlığı: Kanada, Danimarka, Rusya, Norveç ve ABD arası,
Kuzeybatı Geçidi: ABD, AB ve Kanada arası.
2) Kaynakların kullanımına dönük ihtilaflar
Arktika Bölgesi’nde jeopolitik bakış açısına dönük ihtilafların yanında, Greenpeace söylemi yani çevreci bakış ve kaynakların laneti söylemi gibi değişik bakış açıları ihtilaflara neden olmaktadır. Dünyanın keşfedilmemiş hidrokarbon rezervlerinin üçte birini bünyesinde barındıran Arktika Çemberi içerisinde bulunan alan, bölgedeki ülkelerin güç mücadelesine ön ayak olmaktadır.
3) Ulusal yetki alanlarına dönük ihtilaflar
Arktika Okyanusu’nu çevreleyen ülkeler, kaynak kazanımlarını arttırabilmek ve güvenlik sorunlarını çözebilmek amacıyla deniz alanlarındaki yetki alanlarını genişletme arayışları içerisine girmişlerdir. Bu durum genişletilmiş kıta sahanlığı sorununu ortaya çıkarmış ve aynı zamanda ülkelerin münhasır eko-nomik bölgelerinde çatışmalar yaşanmaya başlanmıştır. 200 millik münhasır ekonomik bölgeye sahip olan ülkeler, daha fazla hak iddia edebilmek adına kıta sahanlığı iddialarıyla bu sınırı 350 mile çıkarmayı hedeflemişlerdir. Bu durum aslında ülkelerin deniz alanlarına yönelik teknolojilerini geliştirmelerini sağlamıştır.
4) Normlar ve onların yorumlarıyla bağlantılı ihtilaflar
Mantıksal, pragmatik ve anlamsal nedenlerden doğan ihtilaflardır. Bölgelere dönük düzenleyici hukuki normların farklı yorumlanmaları, karşı iddiaların tartışmalı olması, itiraz edilebilmesi ve/veya red-dedilmesi ve uluslararası hukukun yaptırım mekanizmasının zayıflığı sonucu oluşan ihtilaflar bunlara örnek olarak verilebilir.
5) Kimlik ve statü durumuyla bağlantılı karmaşıklıklar
1920 tarihli Spitzbergen/Svalbart Antlaşması Norveç’in egemenliğinin pekiştirilmesinde belirleyici faktörlerden biri olmuştur. Bu antlaşmayla Norveç, hem daha önceleri hegemonyası altında bulunduğu Danimarka ve hem de Rusya arasına ulusal bağımsızlığını belirleyici bir mesafe koymuştur. Norveç’in o tarihten itibaren günümüze kadar siyası kimliğini belirleyen bu duruşu, onun egemenlik sembolü haline gelmiştir. Rusya’nın Svalbard’ın statüsünü kerhen kabul etmesi ve metinleri farklı yorumlaması Norveç’in Svalbard üzerindeki hak iddialarını azamiye çıkartması bölgedeki ihtilafları arttırmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri/ Kanada/ AB ve Diğerleri
Kuzeybatı Geçidi, batıda Pasifik Okyanusu, doğuda ise Atlantik Okyanusu ile bağlantı sağlayarak Avrupa ve Asya’yı en kısa yoldan birbirine bağlar. Bu kısa yol Panama Kanalı ve Horn Burnu’ndan daha kısa bir ulaşım sağlamaktadır. ABD’nin iddiaları bu geçidin, transit geçiş hakkı sunan uluslararası boğaz olduğu yönündedir. Kanada, karasularını genişletme konusunda iddiasında deniz kirliliği hususuna değinmiştir. 1970 tarihli Arktika Su Kirliliği Önleme Eylemi’ni oluşturan Kanada, Kuzeybatı Geçidi üzerinde kontrol mekanizması kurulmasını amaçlamaktadır. 1988 yılında ABD ve Kanada, Arktika İş birliği Antlaşması’nı imzalamışlardır. Bu antlaşma, bölgenin seyrüseferinde ve kaynak çıkarımında düzenlemeleri içerirken, Arktika Bölgesi’nin deniz ve çevre kirliliğinin de önlenmesi amaçlanmıştır. Uluslararası seyrüsefer için görülen şudur ki; transit geçiş için münhasır ekonomik bölgeyi ve açık denizleri kullanma hakkı ulus devletlerin elinde bulunmaktadır. Nükleer deniz altılarının bu geçitten geçmesi, Kanada’da sahip olduğu hakları tehlikeye sokmaktadır. Karasuları içerisinde bulunan denizaltılar ya da diğer deniz araçları, su yüzeyinde bulunmak ve bayraklarını göstermek zorundadırlar. Arktika diplomasisinde en önemli tartışmalardan biri ABD’nin sürekli olarak uluslararası bir geçit olarak ilan ettiği Kuzeybatı Geçidi sorunudur. Avrupa tarafından da desteklenen bu görüş; ABD’nin 1969 yılında Manhattan adlı buzkıran petrol tankerini, Kanada’da izin almadan geçitten geçirmesiyle Kanada’nın tepkisine yol açmıştır.
Rusya/ Kanada/ Danimarka
Lomonosov Sırtı, Rusya’nın Yeni Sibirya Adaları’ndan, Grönland’ı ve Kanada’nın Ellesmere Adaları’nın uç kısımlara kadar uzanarak Arktika’yı bölmektedir. Bu sırt, Arktika Merkezi Okyanusu’nu Eurasia ve Amerasia Havzaları olarak ikiye ayırmaktadır. Eurasia Havzası ise, Nansen Havzası ve Amundsen Havza-larından oluşmaktadır. Bu havzaları, Orta Arktika Okyanusu Sırtı olarak da bilinen ve Orta Atlantik Sırtı’nın uzantısı olan Gakkel Sırtı ikiye bölmektedir. Amerasia Havzası, Podvodnikov, Makarov ve Kanada Havzaları’nı içerir.
Lomonosov Sırtı için de Rusya’ya ya da başka hiçbir devletin kıta kenarının doğal bileşenin olmadığını ve Arktika Okyanusu Havzası’nın derinliğinde bağımsız bir özellik olduğunu belirtmiştir. Lomonosov Sırtı; Orta Atlantik Sırtı’nın Arktika Okyanusu’na doğru yayılmasıyla oluşan deniz tabanı genişlemesiyle Kuzey Batı Rusya ve İskandinavya kıta kenarından ayrılan bir kıta şeridi olarak anlaşılmaktadır. Bu sırt Arktika Okyanusu’nun en büyük ikinci sırtıdır. Derinliği 700 metre ve 4200 metre arasında değişen yükseltiye sahiptir ve uzunluğu 1500 kilometredir. Bu sırt, Grönland’ın ve Kuzey Amerika ucunda bulunan Ellesmere Adaları’nın eklentisidir. Bilindiği gibi de Sibirya’nın ucunun da eklentisidir. Halen daha tartışmalı olan bu bölgenin, ne Grönland’ın ne Rusya’nın ne de Ellesmere Adaları’nın eklentisi olmadığı tartışılmaktadır. Rusya, Kanada ve Danimarka bu alan üzerinde sahanlıklarını genişlettikleri takdirde harita üzerinde çakışan bir alan ortaya çıkacaktır.
Rusya/ Norveç Anlaşmazlığı
İki ülke arasında yer alan Barents Denizi’nin ‘hakça’ paylaşımı henüz gerçekleşmemiştir. Bundan dolayı da 41.000 km2’lik bir alan ‘Gri Bölge’ statüsünü korumaktadır. Bu bölge doğal kaynaklar bakımından zengindir ve petrol ve doğalgaz düzenlemelerinin yapılması gerekliliği ortadadır. Bununla beraber iki ülkenin bu sorununu aralarında çözmek için çeşitli antlaşmalar yaptığı ve ciddi bir şekilde çözüm ara-dıkları bilinmektedir. Rusya bu bölgede Norveç ile yıllar süren bir anlaşma sürecine girmiştir. Çünkü doğal kaynakların kullanımında istikrar önemli olduğundan burada bir düzen oturtulması gerekmektedir. Ayrıca Rusya, buranın çözümünün Hazar Denizi’nin çözümünde bir örnek teşkil edeceğini düşünerek burada daha barışçıl bir imaj çizmektedir. Bu amaçla Norveç ve Rusya arasında 7 Temmuz 2011 tarihinde Barents Denizi ve Arktika Okyanusu Üzerinde Deniz Alanları Sınırlandırması ve İşbirliği Antlaşması imzalanmıştır.
Norveç / Rusya ve Diğerleri:
Spitzbergen/Svalbard takımadalarının uluslararası statüsü 1920 yılında imzalanan bir antlaşmayla belirlenmiştir. Bu tarihlerde Sovyetler, yeni kurulmuş ve bir iç savaş yaşamaktaydı. O nedenle bu ant-laşmayı daha sonraları kerhen imzaladı ancak bu konudaki hoşnutsuzluğunu günümüze değin hep vurguladı. Antlaşmayı değiştirme gücünü yakalayamadığından kritiğini bu metnin yorumlanmasına yo-ğunlaştırdı. Paris’te imzalanan ve günümüze kadarda 47 ülkece kabul edilen Spitzbergen Antlaşması’na göre Norveç’e takımadaların yönetimi için ‘kahyalık’ görevi yüklenmiştir. Norveç Devleti bu kahyalık statüsünü çok geniş yorumlamakta ve takımadaların üzerinde ve sularında ekonomik faaliyette bulunan diğer ülke vatandaşlarının, Norveç ulusal yasaları çerçevesinde Norveç vatandaşlarıyla eşit koşullarda faaliyetlerini sürdürebileceklerini savunmaktadır. Ancak bu hakkın balıkçılık ve takımadaların kaynaklarını işletme ile sınırlı olduğunu savunmaktadır. 80 irili ufaklı adalardan oluşan Svalbard ‘ın 200 millik suları Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde yer altı kaynaklarını, örneğin Petrol arama ve çıkarma hakları olmadığını iddia etmektedir. Münhasır Ekonomik Bölge’nin suları oldukça sığdır. Bir başka deyişle yer altı kaynaklarına rekabet edilebilir koşullarda ulaşmak mümkündür. Bu arka plandan hareketle başta Rusya Federasyonu olmak üzere Birleşik Krallık gibi diğer antlaşmaya taraf etkili ülkelerde bu alanda da balık avlama ve petrol arama haklarının olduğunu iddia etmektedirler. (Daha geniş bilgi için bkz. Gümrükçü/Ceritli, 2020: Küresel Bakışla Kutup Çağı -4. Yüksek Kuzey’in Stratejik Takımadaları: Spitzbergen/Svalbard. Neden ve Niçin? Nobel yayını, Ankara. 161 sayfa)
Kanada / Danimarka Arasında Hans Adası Antlaşmazlığ:
1.3 km2 büyüklüğünde kaya parçalarından oluşan Hans Adası, Grönland ile Ellesmere Adası arasında bulunan Nares Geçidi üzerinde bulunmaktadır. Adanın hangi tarafa ait olduğu sorusuna cevap bulunduğunda iki ülke belirlenen sınırlarda kesinleşecektir. Adayı alan taraf geniş petrol yataklarının da sahibi olacaktır. Ayrıca geleceğin Kuzeybatı geçidi üzerinde bulunan bu kaya parçası 2023 yılında Kanada ile Danimarka arasında tam ortadan ikiye ayrılarak paylaşıldı. (Daha geniş bilgi için bkz. Gümrükçü/Karabulut/Soylu, Küresel bakışla Kutup Çağı -5. . Yedi Ada-Yedi Sorun -Yedi Çözüm, Nobel Yayınevi Ankara, 333 sayfa).
20 Ocak 2020 tarihinde yeniden ABD’ Başkanlığı görevini üstlenecek olan Trump Kanada’yı ABD’nin bir eyaleti konumuna getirdiğinde ve Grönland’ı satın aldığında bu sorunların birçoğu kendiliğinden çözülmüş olacaktır. (NOT: Grönland’ın ABD’ye bağlanma sorunu üzerinde iyi düşünüldüğünde Trump’ı başarılı kılacak bir strateji olarak görülmektedir. İlerki bir yazımda bu konuyu enine boyuna anlatmaya çalışacağım.)
Amerika Birleşik Devletleri / Rusya: Bering Boğazı
Sovyetler’in 1992 yılında dağılmasından önce o zamanlar bu ülkenin Dışişleri Bakanı olan Schewardnadse ile zamanın ABD Dışişleri Bakanı Baker, Kuzey Bölgesi için anlaşıyorlar. Bu antlaşmaya göre Rusya 42.000 km2’lik bir alanı ABD’ye bırakarak Schewardnadse-Baker Hattı’nı çiziyorlar. Bununla beraber her iki ülkede bu hattın karşı tarafında kalan bölgede hükümranlık haklarını, kıyı şeridi bu bölgeye çok yakın olmasa da kullanmaya devam etmektedirler. Söz konusu antlaşma Duma(Rus Parlamentosu) tarafından hiçbir şekilde kabul edilmemiş olsa da belli bir devre onun hükümleri uygulanmıştı.
Amerika Birleşik Devletleri / Kanada:
Beaufort Denizi’nin kuzey kesiminde Alaska’ya ve Kanada’ya ait Yukon Özerk Toprakları üçgeni içinde bulunan 24.000 km2’lik alan. ABD ve Kanada arasındaki bu çatışma potansiyelinin kısa sürede çözülmesi beklenmemektedir. Tam tersi, Yüksek Kuzey’in buzullarının erimesinin sürmesi devamında yeni sınır anlaşmazlıkları beklenebilir. Kaldı ki 20 Ocak 2025 tarihinde ikinci kez ABD Başkanlığı görevini üslenecek olan Trump Kanada’yı ABD’nin bir eyaleti olarak görmek istemektedir. Bu bakış ülkemizde bazı siyası programlarda alaycı bir dille anlatılmış olması üzücüdür. Sorun üzerinde çok daha ciddiyetle çalışılması gereken bir alandır. Bu bakışın ‘Beyaz Adam’ tarafından geliştirilmiş versiyonu Amerikan derin devleti tarafından zaman zaman gündeme taşınmaktadır.