Okyanus kıyılarının yüzde 65’ine sahip Arktika Bölgesi, Rusya açısından hayati önem arz ediyor. Yine aynı bölge, ABD açısından da stratejik önemde.
ABD’nin Grönland’a yönelik artan ilgisi konusunda çeşitli varsayımlar bulunmaktadır. Bu kapsamda ilk analiz edilmesi gereken husus, Arktika Bölgesi’nde sürmekte olan jeopolitik hâkimiyet mücadelesidir. İklim değişikliğinin yol açtığı küresel ısınma, Arktika Bölgesi’ndeki buzulları eriterek “Kutup Çağı” (Gümrükçü) olarak nitelenen yeni bir dönemin başlamasını, dolayısıyla Bölge’nin jeopolitik öneminin artmasını sağlamıştır. Arktika Bölgesi, çeşitli enerji kaynaklarıyla güçlü devletlerin birer gözdesi hâline gelmiştir. Öte yandan, daha kısa deniz ticaret yollarıyla ve balıkçılık potansiyeliyle varlığı ortaya konulan yeni bir rekabet alanına ve yoğunluğu her geçen gün artan bir ilginin odağına dönüşmektedir. Sonuç olarak, bu durum
GRÖNLAND DÜNYANIN EN BÜYÜK ADASI
ABD’nin Grönland’a yönelik artan ilgisi konusunda çeşitli varsayımlar bulunmaktadır. Bu kapsamda ilk analiz edilmesi gereken husus, Arktika Bölgesi’nde sürmekte olan jeopolitik hâkimiyet mücadelesidir. İklim değişikliğinin yol açtığı küresel ısınma, Arktika Bölgesi’ndeki buzulları eriterek “Kutup Çağı” (Gümrükçü) olarak nitelenen yeni bir dönemin başlamasını, dolayısıyla Bölge’nin jeopolitik öneminin artmasını sağlamıştır. Arktika Bölgesi, çeşitli enerji kaynaklarıyla güçlü devletlerin birer gözdesi hâline gelmiştir. Öte yandan, daha kısa deniz ticaret yollarıyla ve balıkçılık potansiyeliyle varlığı ortaya konulan yeni bir rekabet alanına ve yoğunluğu her geçen gün artan bir ilginin odağına dönüşmektedir.
Kaynak: Hans Joakim ve Max Schmid Schultz, Grönland, s.199.
Sonuç olarak, bu durum Arktika Bölgesi’nde çetin bir hâkimiyet mücadelesinin yaşanmasına neden olmaktadır. Arktika Bölgesi, sekiz devleti Rusya Federasyonu (RF), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada, Danimarka, İzlanda, Norveç, İsveç ve Finlandiya) kapsamasına rağmen, doğrudan Arktika Okyanusu’na (Kuzey Buz Denizi) kıyıdaş olan ülkeler RF, ABD, Kanada, Norveç ve Grönland üzerinden Danimarka’dır. Bu ülkeler “Arktika Beşlisi” olarak adlandırılmaktadır.
GRÖNLAND'IN ZENGİN MADENLERİ
Kaynak: Almanya Devlet Televizyonu. ZDF https://www.zdf.de/nachrichten/politik/ausland/groenland-kauf-anspruch-donald-trump-100.html, erişim tarihi: 08.01.2025)
Arktika Bölgesi, Rusya Federasyonu açısından hayati önem arz etmektedir. Çünkü bu ülke okyanus kıyılarının yüzde 65’ine sahiptir, Buna karşılık bu Bölge, ABD açısından da stratejik öneme sahiptir. Bu önemin kaynağı, 1867 yılında Alaska’yı satın almasıyla başlamıştır. Bu gelişmeyle birlikte Arktika Bölgesi’ne kıyıdaş olmuştur. ABD’nin Grönland’ı satın almak istemesi söylemi Bölge’deki enerji kaynakları ve yeni ticaret yolları üzerinde daha fazla söze sahip olabilmek istemesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü kıyıdaş devletler Bölge’deki egemenlik alanlarının azami hâle getirme çabasındalar; bu çabaları ise Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ve kıta sahanlığını (KS) belirlemek için 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (UNLOS) dayanmaktadır. Bu sözleşmeye göre, bir ülkenin Bölge’deki egemenlik hakkı iddiası oradaki toprağıyla ve kıyı şeridinden ekonomik olarak kullanabileceği denize doğru ölçülen 200 deniz miliyle doğru orantılı olabilecektir. Bu yüzden toprağı büyük ve mavi sulardaki egemenlik hakkı uzun kıyı şeridiyle belirlenmiş olan bir ülke, özellikle mavi sularda potansiyel enerji kaynaklarına hâkimiyet konusunda avantaj sağlayacaktır. Aynı zamanda hem coğrafyada ve hem de mavi sularda ne kadar büyük bir egemenlik alanına sahip olunursa, yeni ticaret yolları üzerindeki etkinlik de o derecede olacaktır. Bu gerçekler ışığında, Arktika Bölgesi’nde daha fazla söz hakkına sahip olabilmek ve bu hâkimiyet mücadelesinde öne çıkabilmek isteyen ABD, Alaska’nın (MEB ve KS kapsamında) kendisine sağladığı ege¬menlik alanını yeterli bulmamaktadır. Bu nedenle Arktika Bölgesi’nde kendisine daha büyük bir egemenlik alanı açacak, ayrıca Bölge’deki enerji kaynakların yanında özellikle nadir metal¬ler ve ticaret yollarında daha fazla söz hakkına sahip olacaktır. Bu dünyanın en büyük adası olan Grönland’ı satın almak istemesi söylemi, ABD’nin küresel öncelikleri ve kendi dış politikası açısından bakıldığında da oldukça anlamlı görünmektedir.
Grönland’a süregelen bu ilginin son dönemlerdeki ani yükselişinin diğer muhtemel sebebini anlayabilmek için, adanın ABD açısından taşıdığı önemin analiz edilmesi önemlidir. Tarihsel olarak bakıldığında, Ada İkinci Dünya Savaşı öncesinden başlayarak bitiminden sonra ABD’nin güvenliği açısından önemli bir konuma sahiptir. 0 dönemde Grönland, Nazi Almanya’sının gemilerinin ve denizaltılarının Arktika Bölgesi’ne geçişinin takip edildiği stratejik bir alan olmuştur. ABD 1943 yılında Grönland üzerinde Thule’de en uzak noktada bulunan Kuzey Hava Üssü’nü kurmuştu. Bu da ABD güvenliği için Ada’nın önemini gösteren işaretlerden biridir. 1946 yılında dönemin ABD Başkanı Harry Truman, Grönland’ı Danimarka’dan satın almak için 100 milyon dolar değerinde altın teklif etmiş ancak bu teklif kabul görmemiştir.
GRÖNLAND'IN BUZUL ALTI TÜNLLERİNDEN BİR KESİT
Yine Grönland ve bahsi geçen hava üssü Soğuk Savaş döneminde de ABD güvenliğinde önemli bir yer işgal etmişti ve bu önem günümüzde “geleceğin Akdeniz’i (Hermann ve Gümrükçü) olması beklenen Arktika Okyanusu’nun yakınında bulunmasıyla yakından ilişkilidir. Soğuk Savaş boyunca Thule Hava Üssü potansiyel Sovyet saldırılarına karşı ilk gözlem noktası olmuştu ve bu konumu devam etmektedir. Grönland’ın Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD güvenliği açısından önemi değerlendirildiğinde de pek bir şey değişmemiş olduğu görünmektedir. Genel kanı, Grönland’ın hem Kuzey Amerika’nın ve özellikle de AB üye ülkelerinin güvenliğinde kilit rol oynadığı yönündedir. Bu iddiayı destekleyen şey ise Grön¬land’ın balistik füze savunması için erken uyarı sağlayan bir konumda olduğu gerçeğidir.
Tüm bunların ötesinde, iklim değişikliği nedeniyle Grönland ve etrafında varlığı bilinir hâle gelen enerji kaynakları ABD’nin enerji güvenliğinin sağlanması açısından da üzerinde durulması gereken bir başka husustur. Grönland’ı güvenlik açısından önemli hâle getiren daha farklı bir Bölge’de tarih boyunca kullanılmak için sık sık denemelerin yapıldığı ancak buzullar yüzünden hep ötelenen yeni ticaret yollarının, artık iklim değişikliği nedeniyle sene boyunca kullanıma daha uzun süre açık kalmasıdır. Diğer bir deyişle, buzulların erimesi ticaret yollarını geçmişe kıyasla daha kullanılabilir hâle getirmektedir. Bu durum, Avrupa-Asya ve Amerika kıtaları arasında yeni oluşan deniz yolları ve bu yolların hâkimiyeti konusunda ABD’nin Grönland’a olan ilgisini artırmaktadır. Ayrıca, bu durum Ada’yı ABD’nin ekonomik güvenliği açısından da önemli bir konuma getirmektedir. Netice olarak, Grönland’ı uzun bir zamandır bir güvenlik unsuru olarak gören ABD’nin şu anki konjonktürde de Ada’ya olan ilgisi gayet normal bulunmaktadır.
GRÖNLAND'IN ETKİLEYİCİ BUZULLARI
Kaynak: Manager dergisi https://www.manager-magazin.de/fotostrecke/donald-trump-will-groenland-kaufen-land-deals-der-usa-fotostrecke-170217.html, Erişim tarihi 08.01.2025,)
İkinci kez ABD başkanı olarak seçilen Trump’ın Grönland’ı satın almak istemesinin muhtemel nedenlerinden biri de ABD-Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC ve Çin) rekabetidir. ABD-Çin rekabeti sadece iki ülke arasındaki ilişkileri etkilemekle kalmamış, bu durum küresel bazı sonuçları da doğurmuştur. Dünya ekonomi politiğinin merkezinin Atlantik Okyanusu’ndan Pasi¬fik Okyanusu’na kayma tartışmalarının yaşanmasının temelinde, İkinci Dünya Sa¬vaşı’ndan sonra Japonya’nın, ardından 1970’lerin son dönemlerinden itibaren Deng Şiaoping yönetimindeki Çin’in, “Asya Kaplanları” ve “Asya’nın Dört Küçük Ejderhası” olarak tanım¬lanan ülkelerin (Tayvan, Hong Kong, Singapur, Güney Kore) ve Hindistan’ın ekonomik kalkınmaları yatmaktadır. Asya’nın dünyanın en kalabalık kıtası olması da yoğun talepten dola¬yı Bölge’yi önemli bir Pazar hâline getirmiştir. Bu durum, başta ABD olmak üzere birçok ülkenin kıtaya ilgilerinin artmasına neden olmuştur. Buna ek olarak, ABD ve Çin’in sırasıyla dünyanın birinci ve ikinci ekonomileri olmaları, ayrıca iki ülkenin birbirleri için önemli ticaret ortakları olmaları, bu iki ülke arasındaki rekabetin küresel sonuçlar doğurmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, ABD hegemonik pozisyonunu korumak için gerek Asya’daki bölgesel örgütlenmelerle ilişkiler geliştirmiş gerekse de Çin’i dengeleme ve çevreleme politikaları takip etmiştir. Çin ise hem kendi bölgesinde hem de küresel manada, ilişkilerini ekonomi ve ticaret temelli inşa etmiş, dış politikasını yumuşak güç ve yatırımlar üzerine kurmuştur. Bu rekabet öyle bir boyuta ulaşmıştır ki son dönemde bir ABD-Çin ticaret savaşına evirilmişti. Bu çerçevede, ABD öncelikle kendi ekonomisini korumak için Çin ürünlerine ek vergi getirmiş, sonra Huawei telefon şirketine yaptırımlar uygulamaya başlamıştır.
ABD-Çin ilişkileri, özellikle de ekonomi alanında inişli çıkışlı bir seyir izlerken, Çin’in Hong Kong konusunda ve orada zaman zaman yaşanan olaylarından ABD’yi sorumlu tutması, iki ülke arasındaki ilişkinin durumunu da ortaya koymaktadır. ABD Başkanı Trump’ın 1 Eylül 2019 itibariyle daha önce vergi getirilmemiş Çin mallarına yaklaşık 300 milyar dolarlık vergi koyması ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşını daha da kızıştırmıştır. Bu çerçevede ilerleyen iki ülke arasındaki rekabetin bir başka yansıma alanı ise genelde Arktika Bölgesi, özelde ise Grönland adasıdır. Bölgeyle alakalı herhangi bir toprak ya da deniz egemenlik alanı iddiası olmamasına rağmen Çin Halk Cumhuriyeti, buzulların erimesiyle ortaya çıkan yeni ticaret rotala¬rından faydalanmak için, Bölge’de dengeleri değiştirecek bir varlık göstermektedir. ÇHC, 2004 yılında bilimsel çalışmalar yapmak üzere Bölge’ye bilim insanları göndermiştir ve Yüksek Kuzey’in en stratejik takımadaları olan Spitzbergen’de kendi araştırma üssünü kurmuştur. Bunun dışında, son birkaç yılda Çinli bir firma Grönland’da madencilikle alakalı haklar kazanmış ve yatırım yapmıştır. 2016 yılında diğer bir Çinli firma Grönland’daki eski bir ABD üssünü satın almak için çabaladıysa da Danimarka’nın onaylamamasıyla bu girişim sonuçsuz kalmıştır. Aslında bu girişim, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Bölge ile sadece ekonomik değil, aynı zamanda askerî amaçlarla da ilgilendiğini göstermektedir. Ocak 2018’de ise Çin, Bölge’deki deniz yollarında etkinliğini arttırmak için “Kutup İpek Yolu” stratejisini açıklamıştır. 2013 yılının Eylül ve Ekim ayları boyunca Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) Başkam Xİ Jinping ülkesinin “Büyük Rüyası” olarak “Yeni İpek Yolu Projesi’ni” ülkeler arası “barışçı kalkınma” ve “uyumlu toplum yaratma” gibi ifadelerle dünya kamuoyuna sunmuştur. Bu anlatım tarzı başlangıçta batılı gözlemciler için anlaşılması oldukça zor, içi boş ve göz boyayıcı sözler olarak görülmesine neden olmuştu. Bu bakış açısıyla ortaya atılan diskurun cazibesinin anlaşılamadığı uluslararası politikaların belirlenmesinde etkisinin göz ardı edildiği görülmektedir İngilizce olarak “One Belt, One Road” olarak sloganlaştırılan bu projenin kamuoyuyla paylaşılması ile başlayan küresel tartışmalar son on yılı aşkın bir süredir artan bir şekilde karşılıklı ve birbirinden farklı diskurlarla küresel gündemden düşmemektedir. Bunun bir nedeni de ortaya atılan projenin kısmi olarak mevcut dünya düzeninin hukuki normlarını, kurallarını veya gelir geçer yapılarını dikkate alırken, diğer boyutuyla hayali beklentileri ort¬aya atması ve dağınık bir şekilde ele alınmasıdır. İşte tam da bu yönüyle küresel politikalarda Çinli karar vericiler ve onları destekleyen bölgesel aktörler için yeni ve yönlendirici bir küre¬sel işareti göstermekledir.
ABD BAŞKANI DONALD TRUMP
Türkçe olarak bir yol ve bir kuşak inisiyatifi olarak sloganlaştırılan bu projenin belkemiğini yeni kara ve demiryolları ile ÇHC’nin öncülüğünde inşa edilmekte ve bubağlantıların varacağı limanlar gibi ekonomik alt ve temel yatırımlar oluşturmaktadır. Bu yatırımlar için 4 milyar dolar öngörülmüştür. Bir boyutuyla Pekin ile Kaynak: Manager dergisi https://www.manager-magazin.de/fotostrecke/donald-trump-will-groenland-kaufen-land-de¬als-der-usa-fotostrecke-170217.html, Erişim tarihi 08.01.2025.
Tahran, Ankara, Viyana, Paris, Hamburg ve Londra arasını, diğer boyutuyla Pekin-Moskova-Berlin hatlarının modernleştirilmesiyle yeni ağlar kurulması yanında Kuzey İpek Yoluyla Arktika Bölgesi’nin buna eklenerekten mevcut ağların modernleştirilmesi öngörülmektedir. Tamamlayıcı olarak deniz yolları güzergâhı kullanılarak Hint ve Pasifik Okyanusu arasında bulunan limanlar kullanılarak yeni bağlantılar kurulacaktır. Yeni İpek Yolu ile Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında bulunan 70 ülkeyle iletişim güzergâhları kurulmuş olacaktır. Yeni İpek Yolu Projesi çerçevesinde ÇHC’nin vizyoner bakışı küresel bir boyuta ulaşmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti aynı zamanda Rusya Federasyonu ile özellikle Arktika Bölgesi’ndeki enerji alanında geliştirdiği iş birliği ve ortaklıklarla da etkinliğini arttırmaya ve bir Arktika aktörü olmaya çalışmaktadır. ABD büyük bir rekabet içinde bulunduğu Çin Halk Cumhuriyeti’nin genelde Arktika ile özelde ise Grönland dâhilinde geliştirdiği ilişkilerden hiç memnun değildir. Bu anlamda, ABD’nin Grönland’ı satın almak istemesinin Çin Halk Cumhuriyeti’nin etkinliğini azaltmak ya da Ada’daki mevcudiyetini sonlandırmak için geliştirilen dış politika formülünün bir parçası olduğunu söylemek yanlış olmasa gerekir.
ABD Başkanı Donald Trump’ın yüzde 85’i buzullarla kaplı Grönland adasını satın almak istediğine dair haberlerle Grönland bir anda uluslararası gündemin ilk sırasına yerleşmiştir. Başta pek de ciddiye alınmayan ve Trump’ın “olağan dışı” taleplerinden biri olarak değerlen¬dirilen bu açıklama, ABD Başkanı’nın Ada’yı gerçekten satın almak istediğinin anlaşılmasıyla ciddiyet kazanmıştır. Ada’ya genel hatlarıyla bakıldığında; 2.180,000 km2 büyüklüğünde ve toprakların yüzde 85’i kilometrelerce yüksek buzullarla kaplıdır ve buzul yüksekliği 3 km’dir. Dünya’daki tatlı suların yüzde 10’u bu Ada’da bulunmaktadır. Ada, Danimarka’nın özerk bölge¬si olup yeni gemi yollarının açılmasından sonra önemli bir jeostratejik ve jeoekonomik role sahip olacaktır. Aynı şekilde, yukarda da birkaç kez vurgulandığı gibi, petrol ve doğalgaz gibi yeni kaynaklara ulaşmaya katkı sağlamak ve Kuzey Kutup Bölgesi’ni etki altına alınabilmesinde önemli bir konuma sahip olacaktır.
1949’a gelince Ada’nın siyasi sorumluluğunu Moğollarla akrabalıkları bulunun İnuitlerin almasıyla, ilk kez Grönland halkı kendi başbakanlarını kendileri seçebilmiş ve kendi kendilerine yetecek bir üretim tarzı geliştirmişlerdir. İnuitlerin 1979 yılından beri ülkenin bağımsızlığını savunan bir partisi de vardır. Diğer iki partiden biri sol radikal partisi, diğeri ise sosyal partidir. Parlamento dört yıllığına seçilmekte ve 27 üyesi bulunmaktadır. 18 yaşının üzerindeki halkın seçme ve seçilme hakkı vardır. Danimarka Ada’yı madden desteklemektedir. Bu destekler projeler bazında yapılmakta ve genelde üç yılla sınırlıdır. Grönland’ın başşehri Qaanaag/Thule da güneş 19 Nisan ile 24 Ağustos arası hiç batmamaktadır aynı zamanda Ada’da önemli altın yatakları bulunmaktadır. Bu altın yatakları 1989 yılında tesadüfen keşfedilmiştir. Uranyum ve demir gibi nadir elementlerin dünya rezervinin yüzde 35’ine sahip olan ülkede, bu cevherler yatırıma açık alanlar olmak itibariyle Grönland’ın stratejik önemini arttıran unsurlar arasındadır. Grönland’ın ekonomisiyle alakalı değinilmesi gereken en temel konulardan biri de (özellikle iklim değişikliğinin etkileri sonucu ortaya çıkan) enerji kaynakları potansiyelidir. ABD Jeolojik Araştırma Kurumu’nun araştırmalarına göre Grönland’ın petrol rezervleri Suudi Arabistan’ın rezervlerinin takriben yarısı kadardır. Batı Grönland ve Doğu Kanada’daki keşfedilmemiş kaynaklar, kurumun tahmini ortalamalarına göre 10,7 milyar varil petrol, 75 trilyon metreküp gaz ve 1,7 milyar varil doğal gaz ihtiva etmektedir. Madenlerin çıkarılıp işlenmesi ortak kararla olmakta ve çıkarılan madenlerin kârı da ortak olarak paylaşılmaktadır. Bununla birlikte, birçok Danimarkalı Uzman Grönland’da çalışmakta ve bu ülkenin verdiği stratejik kararları etkilemektedir.
Yapılan DNA analizlerine göre Moğol-Türk karışımı olan bu yerli insanların ilk çıkış yerleri Sibirya ve Moğolistan bölgeleridir. Bu ada üzerinde yaşayan insanlar kendilerini İnsan anlamına gelen İnuit olarak isimlendirmektedirler. Türkçede yaygın olan ve çiğ et yiyen insan anlamına gelen eskimo terminolojisinin ise kendilerini ayrıştırdığı görüşünde olup bu şekilde anılmayı reddetmektedirler. Yerli halkın bu topraklara 4 bin yıl önce geldikleri araştırmalarla ortaya konmuş ve Grönland’a göç 6 dalga şeklinde olmuştur, son dalgada Inuitlerin yanında Vikingler de Güney Grönland ve Amerika’ya yerleşmişlerdir. Ada’nın toprakları o tarihlerde ağaç ve yeşillikle kaplı olduğundan dolayı yeşil anlamına gelen Grönland olarak isimlendirilmiştir. Vikinglerin Ada’ya gelmesi günümüzden bin yılı aşkın zaman öncesinde olmuş olup küçük ama dayanıklı gemilerle büyük dalgaları aşarak bu coğrafyaya ulaştıkları bilinmektedir.
Ada’ya gelen ilk Avrupalı Erik der Rote (Kızıl Erik) olmakla beraber Vikinglerin 982 yılında buraya çıktığı bilinmektedir. Erik’in oğlu Leif Eriksson ise 20 yıl sonra, Kolom-bus’dan 400 yıl önce Amerika’yı keşfeden ilk Avrupalı olmuştur. Kanada’nın güneyinde Vin¬land’ı kurmuşlardır ve böyle bakıldığında baba ve oğul batılıların tarihinde önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. Vikingler’le İnuitler uzun yıllar savaşmışlar ve daha sonra küçük buzul çağının etkileriyle Vikingler Ada’yı terk etmişlerdir. Dolayısıyla yerleşik halk olarak İnuitler kalmış ve Ada üzerinde yaşamlarını avcılık belirlemiştir.
1500’lü yıllara gelindiğinde Coğrafi Keşiflerin başladığı görülmektedir, bunun bir sonu¬cu olarak da o zamanlar yavaş yavaş dünyanın en büyük hegemonisi olmaya başlayan Büyük Britanya ve bağımsızlığını İspanya’dan yeni kazanan Hollanda, Hindistan’a Kuzey Buz Denizi/Arktika Okyanusu üzerinden yol bulabilmek için keşiflere başlamışlardır. Keşiflerdeki büyük kaptanlardan biri olan Willem Barentsz hem Grönland hem de Spitzbergen/Svalbard Takımadaları’nı keşfederek burada çok büyük bir balık zenginliğinin olduğunu dile getirmiştir. Yüzlerce gemi bu adalara doğru yola çıkarak 200 yıl gibi kısa bir zaman içinde adalardaki balıkları tüketmişler ve balık kemiklerinden oluşan dağları arkalarında bırakarak bu toprakları terk etmişlerdir.
Grönland ve İzlanda arasında 1.000 km mesafe bulunmakla birlikte Vikingler daha önce İzlanda’yı keşfederek yine deniz bilgileri sayesinde Grönland’ı da keşfetmişlerdir. 1721’e gelindiğinde Grönland’da yeni bir tarih yazılmaya başlanmıştır. Buraya gelen ilk Danimarkalı misyoner Bölge’nin yerlilerini Hristiyan yapmak için harekete geçmiş ancak başarısız olmuştur. Aynı şekilde Norveç’ten gelenler de yerli halkı Hristiyan yapmayı denemiş ama ilk etapta bu girişimlerinde başarısız olmuşlardır. Buna karşın 1717’de Danimarka Kralı Grönland’da ilk Danimarka ticaret merkezini kurmuş ve aynı zamanda bu merkez, Danimarka Kralı’nı temsil eden ilk konsolosluk olmuştur. Bu arada bu alanda kızamık hastalığının yaygınlaşması ve halkın fakirleşmesi, misyonerlerin işini kolaylaştırmış, aradan biraz zaman geçtikten sonra Bölge sakinleri adım adım Hristiyan olmuştur.
Günümüzde Dünya’nın en büyük adası ve Danimarka’nın özerk bölgesi olan Grönland’ın Dışişleri Bakanlığı Twitter üzerinden “Ticaret için açığız ama satılık değiliz,”7 şeklinde tweet paylaşarak Trump’ın coğrafyayı satın alma düşüncesine karşı tavrını belli etmiştir. Trump’ın bu alanla ilgili bu çıkışını şansa dönüştüren Bakanlık, Grönland’la ilgili reklam yaparak ‘’Grönland zengin mineralleri; temiz suyu ve buzu, balık stokları, deniz ürünleri ve yenilenebilir enerjisiyle macera turizminin yeni alanlarından biri olmuştur.” İfadesini kullanmıştır.
GRÖNLAND'DA BİR YERLEŞİM BÖLGESİ
Trump’ın burayı satın alma görüşünü reddeden Danimarka “Bizim Amerika ile iyi bir ortak çalışmamız var, yapılan önerinin ülkenin Grönland yatırımlarına dönük olduğunu anlamak istiyoruz,” ifadesine yer vermiştir. Kanada’nın kuzeydoğusunda yer alan Grönland’ın jeostra¬tejik öneminin altı çizildikten sonra coğrafi olarak Amerika Kıtası’na ait olan Bölge’nin satıl¬ması elbette ki Amerika’ya önemli faydalar sağlayacaktır. Bu görüşe karşı bazı Amerikalılar Trump’ın bu çıkışını “mesnetsiz” olarak tanımlamışlardır.
Trump bu adayı satın alma düşüncesini Kopenhag’a yapacağı gezi öncesi bildirmiş, sonrasında bu durum gezinin iptal olmasına neden olmuştur. Yine Grönland Adası’nın büyük yerleşim alanlarından olan Semersooq Belediye Başkanı, Trump’ın bu düşüncelerini “kor-kunç” olarak nitelendirerek Ada’nın satılmasını reddetmiştir. Ama sonrasında “Ada’nın önemi¬nin gündeme gelmesi bizi mutlu etse de Ada’nın satılması mümkün değildir,” ifadesini kullanmıştır.
Önemli yeraltı ve yer üstü kaynakların olduğu bu en büyük adanın Trump tarafından satın alınmak istenmesinin Grönland yerlileri tarafından da hoş karşılanmadığı belirtilmektedir. Trump’ın bir inşaat sektöründe faaliyet gösteren mega holding sahibi olduğu dikkate alındığında, İniutluların çoğunluğu bu tekliften oldukça rahatsız olduklarını belirtmişlerdir. Ayrıca ada sakinleri, şimdilik Danimarka ile olan ilişkilerine devam etmek ve sonrasında Danimarka’dan da bağımsız olmayı isteme düşüncelerini de dile getirmektedirler. Başka ülkelerin himayesi altına girmek hedefleri arasında bulunmamaktadır. Bununla birlikte Trump’ın dile getirdiği arzuyu anladıklarını söyleyen bu kişiler ülkenin kaynaklarının önemini bildiklerini ama ülkelerinin kendi potansiyellerini kendilerinin kullanmak istediklerini de dile getirmişlerdir.
Trump’ın bu önerisi onun danışmanlarını da ikiye bölmüştür. Bazıları durumu şaka olarak nitelendirmekte, bazıları da bunun Amerika için iyi bir düşünce olduğunu ifade etmektedir. Trump başka ülkelerden toprak almak istediğini daha önce de ifade etmiştir. Geçen yıllarda Kuzey Kore’nin kumsallarında çok iyi tatil beldelerinin kurulabileceğini dile getirmiştir. Trump’ın bu önerileri siyasiler tarafında şaşkınlıkla karşılanmış, ciddi krizlere yol açmıştır. Bazıları bu durumu 1 Nisan şakası olarak nitelendirmiştir. Genelde bu öneri çerçevesinde Amerika’yla daha eşit şartlarda beraber çalışılmasının altı çizilmiştir. 60 bine yakın nüfusuyla yüzölçümü bakımından Almanya’dan 6, Türkiye’den 3 kat daha büyük olan Grönland’ın büyük bir kısmı buzullarla kaplıdır. Bu Ada coğrafi olarak Kuzey Amerika kıtasına ait olarak görülse bile siyasi olarak Danimarka’ya bağlıdır. Bu negatif görüşlere karşı Amerika’da, Grönland’ın 18. Asırda Danimarkalılar tarafında nüfus aldığı söylenmektedir.
GRÖNLAND'DAKİ TİCARET GEMİLERİ
Trump’ın Önerisinin Geleceğe Dönük Etkileri
Trump’ın Grönland’ı satın alma fikrine Alaska örneğinden yola çıkarak ulaştığı öne sürülmüştür. 1867 yılında Amerika Birleşik Devletleri yüksek stratejik önemdeki bu toprağı sadece 7,2 milyon dolara Rusya’dan salın almıştır, ABD’nin 52. Eyaleti olan Alaska’da 1959 yılında petrol ve gaz bulunması Amerika’nın zenginliğine çok ciddi katkıda bulunmuştur. Buna mukabil, özellikle balıkçılık konusunda AB ile Grönland arasında kapsamlı ilişkiler bulunmaktadır. Bununla birlikte bu adanın AB ile üyelik ilişkisi bulunmamaktadır. Bir başka deyimle Danimarka üzerinden supranasyonel özellikleri olan AB yasalarını uygulamak zorunda değildir. Buna karşın Grönland toplam balıkçılık ihracatının yüzde 95’ini Danimarka ve AB’ye yapmaktadır. Bunun dışında, yüzde 81’i tamamen buzullarla kaplı Ada, ekonomik olarak bakıldığında, Danimarka’dan ciddi sübvansiyonlar almakta ve balıkçılıktan sonra ülke ekonomisine katkı sağlayan sektörler arasında turizm ve özel tüketim malları gelmektedir.
Trump’ın Ada’yı satın alma görüşünün, danışmanları arasında düşünce ayrılıklarına yol açması ve bu öneriye Danimarka ve onun ilgili siyasi aktörlerinin önemli tepki göstermeleri yanında en dikkate değer tepkiyi Almanya koymuştur. Almanya bir tarafıyla bu öneriyi kendi basın ve yayın yoluyla alaya alırken, diğer taraftan kendi Arktika stratejisini yenilemiş ve bunu kamuoyuyla ilgi çekecek bir tavırla paylaşmıştır. Böylece Trump’ın Yük-sek Kuzey’de istediği gibi at koşturamayacağını Almanya’nın da Yüksek Kuzey’deki çıkarla¬rını korumaya hazır olduğunu göstermiştir. Bu Ada 2. Dünya Savaşı’nda Alman Nazileri tara¬fından işgal edilmiştir ve Alman mitolojinde Yüksek Kuzey’le ilgili ilginç anlatımlara yer veril¬miştir. Dolayısıyla ABD ve Avrupa Birliği önderi olan Almanya arasında yeni bir gerginlik ortaya çıkmıştır. Almanya’nın, Kanada’nın kuzeyindeki zengin madenlere, 13 milyon km2 büyüklüğündeki Sibirya’nın sunduğu ekonomik potansiyeline, Alaska’daki petrol ve doğal gaz kaynaklarına, İskandinav ülkeleri ve çevrelerinde bulunan yer altı ve yer üstü kaynaklara karşı suskun kalacağı beklenmiyordu. Arktika Bölgesi, Almanya ve Avrupa Birliği’nin kaynak ihtiyacını garanti altına alabileceği, Alman Hükûmeti tarafından 2013 yılında tespit edilmiştir. Bu tarihte Almanya’nın yayımladığı Arktika stratejisiyle Yüksek Kuzey’deki yer altı ve yer üstü kaynaklarda şimdilik rekabet edebilir fiyatlarda olmayacağını belirterek beklentileri aşağı indirmiştir. Ancak Trump son açıklaması ile bu gibi ufak tefek farklılıklara dikkat etmeksizin, büyük resme bakarak keşfedilmemiş petrol ve doğalgazın ve bunların işlenebilir duruma gelmesinin altını çizmiştir. Dolasıyla Arktika Bölgesi kaynaklarına artan ilgi, dünyada sadece Arktika Bölgesi’ne kıyısı olan 5 ülkenin değil, aynı zamanda diğer küresel aktörlerin çıkarlarının da iç içe girdiği bir alan olmaya başlamıştır. Benzer ama farklı bir çıkış 2007 yılında Rusya Federasyonu tarafından gelmiş olup bu ülkenin desteğiyle Kuzey Kutbu’nun en üst noktasının altına bayrak dikilerek Bölge’nin Rusya Federasyonu’na ait olduğunun sembolik olsa da altı çizilmek istenmiştir.
GRÖNLAND VE BUZULLAR
Çıkarılacak Ara Sonuçlar
Bu tarihten sonra bu coğrafyada çalışma yapan bilim İnsanları "Kuzey Kutbu'nda Bü-yük Yarış” sloganıyla bu farklı çıkarları ifade etmeye çalışmaktadır. Rusya Federasyonu'nun bayrak dikmesi uluslararası hukukta değişiklik yapmamış, sadece sembolik karakterini koru-muştur. ABD'nin Kuzey Kutbu'nun en üst noktasına coğrafi uzaklığından dolayı, kuzeyin en üst noktasının altındaki alanlarda petrol çıkarmak için hak iddia etme şansı bulunmamaktadır. Burada hak iddia edebilecekler, Rusya, Kanada ve Grönland üzerinden Danimarka'dır. Grön¬land, Amerika'ya 53. eyalet olarak bağlandığında, bu rolü Amerika üstlenecektir. Aynı şekilde bu başarı sağlandığında, sadece Amerika Grönland'ı kendisine bağlamayacak, Kuzey Kut¬bu'nun daha doğusundaki yerlerde de hak iddia edecek ve Kuzey Buz Denizi'ne kadar söz söyleme hakkına sahip olacaktır. Ayrıca, Kanada ile Danimarka arasında büyük sorunlar yaratan ve çevresinde zengin petrol yatakları olduğu yaygınlaşan Hans Adası üzerinde de hak iddia etme şansını ele geçirecektir.
Bu arka plandan hareketle Grönland'ı satın almak, ABD için tahmin edilenden daha cazip bir strateji olarak ortaya çıkmaktadır. Arktika Bölgesi'nin çeşitli alanlarda etkin bölge yaratmakla, gemi rotalarında söz sahibi olmak da bunun başka önemli bir boyutudur. Yüzbinlerce yıldan beri Yüksek Kuzey'in gizemli anahtarını elinde tutan Arktika Bölgesi, buzullarının erimesiyle elinde tuttuğu anahtarı küresel aktörlere vermiştir. Bu aktörler kendilerine yeni gemi yolları aramaya başlamıştır. Bu anlamda Rusya'nın kuzey sahilleri ve Sibirya boyunca uzanan Kuzey Doğu Pasajı, Kuzey Kanada üzerinden, Asya'yı bağlayan Kuzey Batı Pasajı geleceğin stratejik deniz yolları olma potansiyeline sahiptirler. Bu yollardan Avrupa'dan veya Amerika'nın doğu sahillerinden Asya'ya ulaşım mesafesi oldukça kısalmış olacaktır. Orta ve uzun vadede buzulların erimesiyle ve en az birkaç ay buzulsuz bir Kuzey Buz Denizi'nin ortaya çıkmasıyla, Kuzey Kutbu'nun en üst noktasını kullanarak Avrupa ve Amerika'dan, Asya'ya ulaşmak mümkün olacaktır. Bu stratejik düşünceyi sadece Arktika'ya kıyısı olan devletlerin ve Avrupa devletlerinin değil, Grönland'ın da düşündüğü bilinmektedir. Arktika ülkeleri bu yarışta öne geçebilmek için yerli halka, kurdukları Arktika Konseyi'nde söz hakkı tanıyarak yeni bir uluslararası teşkilat ortaya çıkarmışlardır.
1996'da kurulan Arktika Konseyi çalışmalarında özellikle çevre, ekonomik gelişme ve güvenliğin yükseltilmesi ve yerli halkın yaşam standartlarını yükseltmek için çalışmalar yapmaktadır. Trump’ın birinci kez iktidara geldikten sonra yapılan Arktika Konseyi, tarihinde ilk kez bir deklarasyon yayınlamadan dağılmıştır. Bu girişimiyle Trump, Arktika Konseyi'ndeki esmekte olan dostane hava yerine, o zamanlar daha da soğuk ve düşmanca rüzgârların esmesine neden olmuştur. Trump'ın önerisiyle bir NATO üyesi olan ve ayrıca Arktika Konseyi'nin kurucu üyesi olan Danimarka, ciddi bir şekilde önemsizleştirilmiştir.
Geçtiğimiz kırk yıla yakın süre boyunca, dayanışmanın ve karşılıklı yardımlaşmanın coğrafyası olarak bilinen Arktika Bölgesi bu özelliğini kaybedebilir. Trump'ın, Danimarka'ya yapacağı ziyaretini ertelemesi ve buna neden olarak da Ada'nın satılmamasını göstermesi çeşitli sonuçlara yol açabilecektir. Bu koşullar altında, yarınların ne getireceğiyle ilgili bilgi sahibi olmakta fayda vardır. Yine bu koşullar altında, ileriye dönük olan aşağıdaki senaryo çok yanlış olmasa gerekir:
Bu gelişmeler ışığında dikkat çeken diğer bir olay da ABD'nin Grönland'a konsolosluk açmış olması ve hâlâ orada Amerikan üslerinin bulunmasıdır. Ada üzerindeki bu kurumlar ve Amerika'nın etkili diğer mekanizmalarının da devreye sokulmasıyla, halkın bağımsızlık iste¬ğine dönük destekleme adımları, ekonomik yardım, eğitim alanında ortak çalışma, karşılıklı ziyaretleri destekleme gibi adımlar sonucunda, Danimarka'dan bağımsız olmaya meyilli olan halkı destekleyerek, bu eğilimin gerçekleşmesi için çalışmalar yürütülebilir. Halkın, Trump'ın bu görüşünden önce de orta ve uzun vadede Grönland'ın Danimarka'dan ayrılıp kendi devle¬tini kurma düşüncesi bulunmaktaydı ve Trump’la bu süreç hız kazanmıştır, İlk etapta bu süre¬ce bağlı olarak, halkın Danimarka'dan bağımsızlığını kazanması için halk oylamasına teşvik edilebilir. Bu yolda Grönland halkı ABD' den ekonomik yardımlarla desteklenebilir. Bağım¬sızlık safhası sağlandıktan sonra, ABD Grönlandlılara aylık 1500 bin dolar vadederek kendilerini 53. eyalet olmaları için ikna etmeye çalışacak ve 2. süreç yürürlüğe konulacaktır. Bu sürecin sonunda, çeşitli teşvik ve ekonomik yardımlarla Ada'da yapılacak ikinci bir oylama ile Ada'nın ABD'nin 53. eyaleti olmasının yolu açılabilir. Bu perspektifin en büyük engeli ise başta Almanya olmak üzere Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti ve İskandinav ülkeleri olacaktır. Alaska'da bir yıldan daha fazla yaşayan herkes aylık 1.500 dolar mali destek almaktadır. Alaskalılar bu ekonomik destekten oldukça memnun gözükmektedirler. Yeni yaşam koşullarına uyum sağlamaya çalışarak ABD'ye bağlılıklarını dile getirmektedirler. Bu modelin değişik bir versiyonu da Grönland'da uygulanmak istenmektedir. Bunun ne kadar başarılı olacağını gelecek yıllarda takip edip göreceğiz.