Birinin gücü diğerinin aptallığına, sistem ise seçimlere ihtiyaç duyar.

Aptallığın temel yasaları incelendiğinde, genellikle çoğunluğu temsil eden aptalların, zarar verici ve tehlikeli davranışlar sergileme potansiyellerine sahip olduğu görülür. Bu kişiler, başkalarına ya da kendi kendilerine bile zarar verebilirler. Aptalların karakteristik özelliği olan, derinlemesine anlama eksikliği ve tutarsız davranışlar genel olarak onların olumsuz etkiler yaratmasına neden olur.

Önceki yazımda, bilgi piramidine göre toplumu oluşturan azınlığın ve çoğunluğun yapısını teknik açıdan ele almıştım. Kaçınılmaz olarak, piramidin en alt katmanı (taban) ile en üst noktası arasında farklılık bulunmaktadır. Piramidin tepeye doğru daralma durumu göz önüne alındığında en üst kısmı azınlığı gösterir. Veri, enformasyon ve bilgiyi aşarak bilgelik seviyesine yükselen kişiler, edindikleri bilgileri geniş bir bakış açısıyla değerlendirebilir. Peki bu kişiler, eylemlerini her zaman etik değerler doğrultusunda mı gerçekleştirir? Piramidi çoğaltıp, uç kısımlarından yeniden birleştirip başka bir şekle ulaştım. Anlatacaklarıma bu şekil üzerinden devam edeceğim.

Orta kısımdaki bilgelik seviyesi aynı zamanda zekâyı da temsil eder. Çünkü zihin aynı vücut kaslarımız gibi aktif bir çalışma içinde bulunursa gelişip güçlenir. Bilgiyi işleyebilen ve yeni veriler elde edip bunu ifade edebilen biri, bilgi edinme döngüsünü tamamlar. Ama bu aşamda gerekli olan davranışlarının etik çerçevede değerlendirme kısmı, bana göre, bir tercih meselesi hâline geliyor. Kişi, zekâ ve becerilerini kendi çıkarları ve kötü amaçları için kullanmayı tercih edebilir. Bu durumda, altıgenin ortasındaki azınlığı temsil eden bilgelik alanı zeki kötüler ve zeki iyiler olmak üzere ikiye ayrılacaktır. Carlo Maria Cipolla’nın öne sürdüğü aptallığın üçüncü temel yasasına göre insanlar dört te­mel sınıfa ayırılır: Saflar, zekiler, haydutlar (kötüler) ve aptallar.

Tam orta kısma zeki kötüleri ve zeki iyileri yerleştirirsem diğer kalan kısımlara safları, haydutları ve aptalları yerleştirmem gerekir. Şekil şu şekilde bir çember olacaktır.

Dietrich Bonhoeffer: “Birinin gücü diğerinin aptallığına ihtiyaç duyar.”

Carlo Maria Cipolla:Demokratik sistemde, güçlüler arasında o kesimin sabit bir şekilde yer almasını sağlama bağlamak için genel seçimler son de­rece etkili bir araçtır.”

Bu iki teoriye göre bazıları çoğunluğu nasıl kontrol edebileceğini keşfetmişe benziyor. Çoğunluğu kontrol etmeyi amaçlayanların zeki kötüler olduğunu varsayarsam orta bölümdeki siyah alan, kendi sınırını aşıp hem çemberin büyük bir bölümünü etkisi altına alacak hem de çemberin dışına çıkacaktır. Aptallar, haydutlar ve safların olduğu bölüme hükmedecektir.

Güç

Böylelikle çember değişim (Şekil 1) geçirecektir. Bu değişimin sonucu olarak ortada beyaz alanda izole bir şekilde zeki iyiler kalacaktır. Siyah bölümdeki zeki kötüler, zeki iyiler dışındaki bütün alanı kaplayacaktır, o kısmı tamamen ele geçirecektir. Ortadaki beyaz alanda tek başına kalan zeki iyiler ise toplumun yapısı göz önüne alındığında aynı ortamda bir arada bulunamayacaktır. Zeki iyiler (beyaz alan) toplum içinde dağınık hâlde yer alacaktır. (Şekil 2) Sonuç olarak, zeki iyiler tek başına mücadele edecektir. Yıldızlar gibi karanlığı aydınlatmaya çalışacaktır. Ama yıldızlar bir araya gelip birlikte karanlıkla mücadele etmediği yani karanlık gibi büyük alanı kontrol altına alıp kapsamadığı müddetçe karanlık hakimiyetini korumaya devam edecektir.

Yani Dietrich Bonhoeffer ve Carlo Maria Cipolla’nın görüşüne karşı başka bir fikir ortaya koyuyorum. Dünyayı sırf aptallar, haydutlar (kötüler), saflar bu hâle getirmedi. Zeki kötülüğün onları kontrol edebiliyor olması ana etkendir.

Dolores Cannon dünya nüfusunun yapısıyla ilgili: “%1’i Dünyayı yönetir. %4’ü %1’in koruyucusu ve kuklasıdır. %90’ı uykudadır. %5 ne olduğunu bilir ve 90’ı uyandırmak ister ve o %1, %5’in 90’ı uyandırmasını istemez. Bunun için de % 4’ü kullanır,” demiştir.

Vardığım sonucu ve diğer tüm teorileri birleştirdiğimde durum şöyle olur:

%1’i Dünyayı yönetir. (Zeki kötüler)

%4’ü %1’in koruyucusu ve kuklasıdır. (Haydutlar)

%90’ı uykudadır. (Aptallar ve saflar)

%5 ne olduğunu bilir ve 90’ı uyandırmak ister. (Zeki iyiler)

GECE VAR OLDUKÇA YILDIZLAR DA VAR OLMAYA DEVAM EDECEK

“Sorgu Seansı - Bul Beni” adlı kitabımda şöyle yazmıştım

“Kötülükten nasıl uzak durabiliriz diye düşünebilirsin. Savaş, salgın, hastalıklar hep vardı. İnsanlar anlayana kadar da var olmaya devam edecekler. Kötülük hep aynı yerde ama iyilik gökteki bir yıldız gibi kötülüğe ve karanlığa inat, karanlığın içinde tüm güzelliği ile parlamaya devam edecek. Gece olmasaydı yıldızın güzelliğini ve parlaklığını görebilir miydin? Gündüz de yıldızlar oradadır fakat yıldız gecenin içinde var olduğu için fark edilir. İyilik kötülüğün içinde var olduğu için iyiliktir. Birbiriyle iç içe varlıklarını sürdürürler. Hem dünyada kötülük olması, onun en iyisi olmadığı anlamına da gelmez. Çünkü ilahi gücün en iyi olana nasıl hüküm verdiğini bilmiyoruz,” dedim ve anladıklarını özümsemesi için ona zaman verdim. Kısa bir sessizlik oldu. O anda bana güvenle bakmaya devam ederken rahatlamış yüz hatlarından tatmin olduğunu anlamıştım.

Başını belli belirsiz onaylama ifadesiyle hareket ettirdiğinde, birlikte yol alabildiğimiz için ikimiz de memnunduk. Sözlerimin etkisiyle beliren yoğun bir yakınlık hissi içerisinde dokunaklı bir sesle, “Devam eder misin?” dedi.

“Gece var oldukça yıldızlar da var olmaya devam edecek. Biri yok olduğunda diğeri de yok olacak. Hangisi olacağına sadece sen karar vereceksin. Büyük olan geceye mi karışacaksın yoksa yıldızlarla yan yana bazen tek, bazen de arkadaşça parlayacak mısın? Niyetinin önemli olduğunu unutma.”

“Şiirsel bir yaklaşım. Maksadım, gece mi yoksa yıldız mı olmak istediğime karar vermek olmalı. Her şey tatlı bir sevinç ve zehir gibi acı bir ağla… Birbiriyle bağlantılı sanki.”

Şekil 1.1 Bilgi Piramidi: Temel Bilgi Teknolojileri I, Eskişehir, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını No: 3190, 2018, s 6