Arkası Yarın formatında yerli dizilerle toplum mühendisliği mi yapılıyor. Gerçek hikayeler ne kadar gerçek, gösterilen yazarların ardında kim var?

Çocukluğumda, radyoda “Arkası Yarın” adlı sesli betimlemeyi dinlerdik. Hikâyeyi zihnimizde canlandırır ve program günün sonunda mutlaka, ilgiyi uyanık tutacak bir merak unsuru ile sona ererdi.

Sonraki Arkası Yarın kuşağını da iple çekerdik.

7. sanat sinema, Charlie Chaplin’in Türkiye’de “Şarlo” karakteri ile adını tüm küresel dünyaya duyurmuştu. Ardından sesli sinema gelse de, bu görüntü ile sesin olmazsa olmaz ve birbirini tamamladığı yapımlar şeklindeydi.

Önceleri Tarkovski ve sonrasında David Lynch sineması ile anlamı kapalı filmi izlerken, konuşmalardan bağımsız sembollere odaklanarak girilen anlam arayışı, 7. sanat sinemanın da doruklara yükselmesine neden oldu. Ancak bu tür yapımların son derece kısıtlı bir izleyici grubuna hitap ettiği anlaşılınca, ticari açıdan da tercih edilmedi!

O dönem Günseli Kato’dan duymuştum. Uyuşturucu formunda yapılan TV programlarını küçücük siyah beyaz bir televizyonda açıp, işine odaklanıyor, “Ben işimi yaparken, duyduğum sesle yalnız olmadığımı hissediyorum.”

BEYAZ CAMDA ARKASI YARIN FORMATINDA YERLİ DİZİLER!

Beyaz camda çokça izlenen yerli dizilerin ilk bölümüne, o dizide sezonun en büyük yatırımı yapılıyor. İlk bölümde seyirci diziye çekildikten sonra, bir rutin başlatılıyor.

Uzmanlar burada artık, diziyi izlemeden günlük rutininizle uğraşırken sadece sesi dinlemenin yeterli olduğu bir prodüksiyondan bahsediyor!

Zihninizdeki merak duygusunu tatmin etmeye yönelik çekilen bölümde, her hangi bir bölümü kaçırsanız bile o basit hikâyeden hiçbir şey eksilmiyordu!

Artık tüm yerli diziler bu formatta fabrikasyon çekiliyor, yapımcı para kazanıyor, TV izleniyor, izleyici mutlu oluyordu!..

Tek sorun, izleyici bu formattaki yerli diziyi izlerken, rutin işlerini de yaptığından, kalitesiz vakit geçirme (odaksız yaşam) kronikleşiyordu.  Belki toplum da bilerek, sefil yaşamını, böylesine yapımların frekans eşiğinde uyuşturuyordu!

KIZILCIK ŞERBETİ ÜSTÜNDEN TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ

Beyaz camın en çok izlenen dizisi, program yasağı da konulan, Kızılcık Şerbeti bu anlamda öğretici veriler sunuyor!

Dizinin psikiyatri uzmanı Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’nun bir hastasını resmettiği iddia ediliyor. Dizi boyunca, ekranın sol alt bölümünde, “Gerçek bir öyküden alınmıştır” ibaresi görünüyor!

Hayalet yazarlık olgusu, geçmişte çıkan ilk kitabın İngiltere Sarayı’nda seçkin bir gruba okunarak onurlandırılması ile parası olup da kitap yazamayan kesimin talebi ile ortaya çıkmıştır.

Bir yazar ya da yazarlar grubuna belli bir para ödeniyor ve kitabın üstünde aslında iki tümce yazamayan paralı kişilerin adı görünüyordu!

Beyaz cam, birden bire bir psikiyatristin adını parlatmaya karar verdi.

Eş zamanlı olarak farklı kanallarda, aslında İstanbul- Ankara gibi hastaneleri arasında mekik dokuyan, arada hasta bakan Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’nun her biri, uzman bir yazar için tam zamanlı, aylarca vakit harcayarak, üstelik de onlarca kitap yazdığı iddia edildi.

Bu durum eşyanın tabiatına aykırıydı.

Bununla birlikte kimse bu durumu sorgulamadı!

Hal böyle olunca, dizideki olaylar zinciri de mantık örgüsünden iyice koptu!

Kızılcık Şerbeti’nde Pembe karakterinin, gelini Doğa’yı suçlarken ki diyaloğu:

“Bütün suç sende Doğa!

Her şey ailemize gelmenle başladı.

Tüm ailen, sülalen adeta benim aileme yapıştı!

Sen Fatih’le, annen Kıvılcım kaynım Ömer’le, kızım Nursema çalışanınız Umut ile, baban, Ömer’in eski eşi Leman ile ve şimdi de teyzen Alev kocamla!..”

Diziyi hiç izlemeyenler için, modern bir hayat süren Doğa ile son derece muhafazakar bir alenin mensubu Fatih’in evliliğini anlatan film, aynı karakterler etrafında dönsün diye, modern ailenin tüm mensupları, muhafazakâr ailenin tüm mensupları ile duygusal ilişkiye girerken, geçmişte Türk aile yapısına ters diye izlenme rekorları kıran tek kanallı TRT döneminin Dallas dizisi ile yarışacak bir seviyeye evrilmişti!

DİZİ NİYE YASAKLANDI, NİYE SERBEST BIRAKILDI?

Kızılcık Şerbeti’nde Nursema karakteri yine başka muhafazakâr bir ailenin ferdi ile evlendirilmiş ve evlendiği gece eşi tarafından camdan aşağı atılmıştı.

Büyüklerimiz, “Artık bu kadar da şiddet olmaz” diyerek diziyi yasaklatmıştı.

Dizi tekrar yayın hayatına başlayınca, toplum mühendisleri eliyle önce sempatikleştirilen Alev karakteri, 70 yaşlarında üstelik de evli bir adamı, “baştan çıkartan, yuva bozan” bir karaktere evrilmişti.

Hem muhafazakâr hem da modern ailelerden izleyiciye sahip olan dizi, toplum mühendisleri eliyle, “İyi de kardeşim, laik kitle de Türk aile yapısının dışında, hatta ahlak kriterlerinin dışında para peşinde koşan çıkarcı insanlardan başka bir şey değil” denildi!

İzleyici, Arkası Yarın sendromu etkisi ile bunu da sorgulamadı!