İlk yazımızda tıbbın geleceğini ve yapay zekâyı konuştuk. Bu konuların hepsi tıbbın geleceğinde olacak. Ama asıl hadise kök hücre olacak.
Kök hücre konusunda, tıbbın geleceğinde ne olacak?
Marketten, bakkaldan, internetten sipariş verir gibi organ siparişi verebileceksiniz…
Bunlar, popüler teknoloji haberlerindeki gibi, 3D yazıcılarla çıkacak organlar ve 3D yazıcı ile olmayacak.
Kök hücre çalışmalarında, zaten ne yapılacağı biliniyor. Sizin onu yönlendirmenize ihtiyacı yok.
KÖK HÜCREDEN KALP 2007’DE YAPILMIŞTI
Ben, 2007 yılını Japonya'da geçirdim.
Ve oradaki en çok zorlandığım alan laboratuvar oldu.
Basit bir projeyle gitmiştim ve orada projeyi çok hızlı bir şekilde tamamlamıştım.
Projem, TÜBİTAK tarafından fonlanmıştı ve Japonlar bana 8-9 ay süre öngörmüşler. Ben bir buçuk ayda bu projeyi tamamladım. Herkes çok şaşırmıştı.
Ve hoca, bana şunu söyledi. “Bizde bunu, bu kadar kısa sürede bitireceğini tahmin edemezdik. Sen çok hızlı çıktın dedi. Biz sana başka bir proje vereceğiz ve bunu Japonya fonlayacak.”
Aaa dedim ne kadar güzel, gönder gelsin.
Sonra bir proje verdiler ki bana.
2 YILLIK PHD PROJESİNİ 10 AYDA TAMAMLAMAK
O proje 2 yıllık PhD projesiymiş. Benim 2 yıllık PhD projesini tamamlamam için önümde 10 aylık bir süre vardı ve Japonlar da bunu biliyorlardı. Neyse ben projeyi tamamladım. Fakat bunun için, günlerimin önemli bir kısmını laboratuvarda geçirmem gerekti.
Hem deney hayvanlarıyla uğraşıyor, hem de doktorlarla görüşüyordum. Zamanımın çoğu ana laboratuvarda onlarla geçiyordu.
Ve oradaki makinelerin neredeyse hepsi Japonya'da üretilmişti ve bütün kullanıcı kılavuzları Japoncaydı.
JAPONYA’NIN TEMPOSU: SABAH 6’DAN 23’E 17 SAAT!
Çok yoğun bir çalışma ve ciddi düzeyde de Japonca öğrendikten sonra onları yapabilir, duruma geldim.
Ama benim oradaki çalışmam, Japonya'daki Japon bilim insanlarının çalışmasının yanında sıfırdı.
İnanılmaz bir tempoyla çalışıyorlardı…
Sabah 6’da hastaneye geliyor ve gece saat 11.00'de falan çıkıyorlardı.
Eve gidiyorlar yemek yiyip, uyuyor ve tekrar 17 saatlik bir tempo için geliyorlardı. Tüm hayatları bundan ibaretti.
Allah'tan cumartesi günleri tatildi. Ama çoğu cumartesi günü de çalışmaya geliyordu.
DOKTOR ABE
Doktor Abe diye bir laboratuvar sorumlusu vardı, bu ismi kaydedin. Bu isim çok yakında Nobel Tıp ödülünü alacak.
Doktor tıbbi kardiyologtu, ama hiç hastaneye gitmiyordu.
Sürekli oradaydı ve bence bir laboratuvar psikopatıydı.
Daha İlk tanışmaya gittiğim gün elimi uzattım ki hani Japonlar pek tokalaşmazlar. Yani uzaktan selamladı beni, ben de selamladım ve döndü bana dedi ki:
“Önlüğün nerede?”
Dünyanın öbür ucundan geliyorum. Yani ne önlüğü, önce bir merhaba de!..
Nereden geliyorsun yok önlüğün nerede? Hemen direkt önlük, maske, bone, terlik bizi hemen laboratuvar formatına soktu. Ben indikten 1 saat sonra laboratuvardaydım yani.
Neyse…
Doktor Abe’nin bir asistanı vardı.
Zavallı kızcağızı bütün gün fırçalıyordu ve bu kız sabahları hayvan laboratuvarına gidiyordu.
veya işte yeni doğmuş farelerle yeni doğmuş sıçanların göbek kordonunu topluyordu.
O göbek kordonunda bir şey arıyorlardı…
Tabii sonra hayvanların hepsini itlaf ediyorlardı. Ama yeni doğmuş sıçanların göbek kordonunu topluyorlardı.
Nedenini ben de merak ediyorum. Soruyordum kız hiç cevap vermiyordu. Yani suratı duvardı.
KAPALI KAPILAR ARDINDAKİ GİZLİ ÇALIŞMA…
Ve bizim inkübatörlerimiz açıktı. Yani bizim inkübatör bölümümüzde bir şey yok. Ama Doktor Abe’nin bütün inkübatörleri kilitliydi. Yani hepsinde kilit vardı ve bir şeyleri gizliyorlardı. Her şey kapalıydı. Bütün notlarını çantasındaki koyuyordu. Ya da dolabına kilitliyordu. Ortada hiçbir şey bırakmıyordu. Kendi bilgisayarında da her şeyi şifreliydi.
“TÜRKİYE’YE DÖNMEDEN BU ADAMI DÖVECEĞİM”
Asıl canımı sıkan nokta ise zavallı asistanı kızcağızdı.
Kızcağızın fırçalarına artık ben dayanamıyordum. Ben kendi kendime söz verdim.
“Türkiye'ye dönmeden ben bu adamı döveceğim!”
Çünkü kızcağıza çok kötü davranıyordu. Her gün fırça fırça...
Ve bir yandan da büyük bir gizem, mistik bir durum var. Neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.
GİZLİ ÇALIŞMA ALANININ KAPISI AÇIK UNUTULUNCA…
Bir gün bir baktım ki inkübatör kapısı açık.
Dedim ki ben bunu görmezsem öleceğim. Bir açtım ki; içerde kocaman bir
kavanoz ve kavanozun içinde bir kalp ve atıyor.
17 YIL ÖNCE KÖK HÜCREDEN KALP YAPMAK
Kavanozda kalp atıyor…
Düşünebiliyor musunuz? Manyak herif kök hücreden kalp yapmış.
Yıl. 2007. 17 yıl önce…
Japonlar bunu üretmişti. Bu bir yapay organ değil, gerçek bir kalpti ve onu kök hücreden üretmişlerdi.
Kök hücreyle, bunu nasıl tekrar üretirler?.. Zamanında üç boyutlu printerlar yoktu.
Ama bir şekilde genetik kodları ile oynayarak ya da değiştirerek bunu başarmışlardı.
Aradaki fark, biri kimyasal maddeden, diğeri tamamen organik…
Bugün artık Alzheimer gibi demans gibi MS gibi çoğu hastalık kök hücreyle tedavi edilebiliyor.
Ve kök hücre teknolojisi çoğu çözümsüz gibi görünen ortopedik rahatsızlıkları çözebiliyor.
Örneğin, kalça diz protezlere, eğer bu insanlar zamanla kök hücreleri tedavi edilirse yani orada fonksiyonunu kaybeden o kıkırdak yapısı, ya da o daha doğrusu kök hücreleri destekler, tekrar hayatta tutabilirlerse, bu ameliyatlara gerek kalmayacak.
Bu çok ciddi ve gelecek vaat eden bir konu. Tıbbın geleceği.
Her yere teknolojinin önünde olduğu gibi yine en büyük engel eski teknolojiler eski bakış açıları ve eski doktorlar direneceklerdir. Direnecekler. Bu direncinin başında da ilaç firmaları ve tıbbi malzeme üreten firmalar başta olmak üzere, implant ve protez yöneticileri gelecek.
Bir düşünsenize, dişinizde bir sorun var.
Ve diş hekimi diyor ki, bunu çekeceğim ve 6 ay bekleyeceksiniz. Oraya implant koyacağım vesaire bir başka doktor diyor ki, onu çekme ve bu yeni dişi al, diyor. Monte ediyorlar, diş sorunu bitiyor.
Kanalları var o kanallardaki hücreler tekrar oradan anjiyogenez yapabilecek yeterlilikte, kapasitede o yetenekte.
Bu çok büyük gelecek.
İNSAN KLONLANIYOR MU?
İnsan klonlandı mı?
Kuvvetli şüpheler var. Özellikle Çin'den
Yani tabii ki ülkemizde, klonlamak yasak. Ama biliyoruz Dolly diye klonlanmış bir koyun vardı.
Kök hücre teknolojisi, bilinen tıbbın çok ötesinde bir şey…
Size kaybettiğiniz organı geri verebilecek bir teknolojiden bahsediyorum.
Umarım gelecekte kök hücre teknolojisi doğru ellerde olur ve herkes doğru şekilde
faydalanır ve doğru tedavilere dönüşür.