Ünlü bir ekran yüzü (O.B) programındaki konuğuna, Özlem, diye hitap ediyor. Özlem ise itiraz ediyor.

“Ben koskoca milletvekiliyim, bana nasıl Özlem, dersiniz!”

Programcının yanıtı, “Ne diyeyim, Ahmet mi?” oluyor! “

Olay büyüyor ve hakaret davasına dönüşüyor!

Mahkemedeki savunmasında programcı, Anadolu topraklarındaki hitabete ışık tutuyor:

Bu topraklarda, çoğu kadın abi dedikleriyle evlenir. Hiç sormayız, ensest ilişkiyi mi çağrıştırıyor diyeUtanmayız da!.. Hiçbir kan bağımız olmayan insanlara, teyze, amca, dayı, hatta, baba ve ana diye seslenir, bizimle bir akrabalık bağı kurmak istiyorlar mı diye düşünmeyiz!

Derebeylikten gelen, beyi de, monarşideki ‘Ben hanım bu da benim hanım’daki feodaliteyi de hitabette, ‘Bey, hanım’ diye kullanır da, kendimizi demokrat olarak tanımlar, sonra dönüp adımızı hakaret sayarız!”

Mahkemenin kararını bir kenara bırakın da, sizin vicdanınızdaki yargılamadan ne çıktı?

DOĞRU, NEYE GÖRE, KİME GÖRE!..

Suudi Arabistan’da bir erkeğin bir kadına bakma şüphesi bile, dini polislerin (mutavaffa) onu ölene dek bir hücreye atması için yeterli. Kuzey Kutup Bölgesi’nde bir Eskimo geceyi geçirmesi için karısını yağlayıp, misafir ettiği erkeğe ikram edebilir, reddetmek ise büyük kabalık kabul edilir. Alvin Toffler bu iki kavram arasındaki her şeyin kültür ya da toplumların doğrusu olduğunu kaydeder.

ABD’de ve Avrupa'da torunu, dedesine; ya da çocuk anne ve babasına adı ile hitap edebilir. Ve bu durum saygısızlık değil, o toprakların normalidir!

Başka bir deyişle, doğru diye bildiklerimiz, yaşadığımız coğrafyanın bize doğru olarak sunduğu kalıplar olabilir!

Aslında hasta olarak nitelediğimiz disleksiler, gerçeği görürken; normal olarak konumlandırdığımız küresel dünyanın çoğunluğu, ters görmüyor mu?

YA HER ŞEY BİR PAZARLAMACININ KURGUSU İSE!..

2012’de Metrocity’de Uzm. Psk. Nazım Serin ve Oyuncu Yeliz Şatıroğlu ile Psikonomi programı için yaptığımız sosyal deneyde, 10 beyaz yakalıya, “Neden Q klavye?” diye sorduk.

Yanıtlar şaşırtmadı:

Hızlı olduğu için yüzde 48; İngilizceye uygun olduğu için yüzde 32; Bilimsel olduğu için yüzde 12 ve yüzde 18’de daha iyi anlamına gelen yanıtlar verdi!”

Oysa Christopher Sholes 1867’de daktiloyu keşfettiğinde, tuşlara hızlı basıldığında, harflerin arkadaki kollarının birbirini kırdığını gördü. Ve klavyeyi yavaş yazmak için tasarlamaya karar verdi. O sırada kendisini pazarlayan şirketin adını seri, geriye kalan tüm dilleri yavaş yazan bir klavye, Q klavye geliştirildi! (Q klavyeyi pazarlayan şirketin adı: TYPE WRITER!)

Bilgisayarın keşfi ile daktilolar kullanımdan kalktı. Q klavye yerine uluslar kendi ulusal klavyelerini benimsedi. Türkiye’nin ulusal F klavyesi ile 6 kez dünya şampiyonu oldu. Pazarlamacılar ellerinde kalan ve hiçbir dili hızlı yazamayan kötü Q klavyeyi pazarlamak için hedef ülkeyi seçtiler.

Pazarlaması mı?

Bugün pazarın yüzde 98”ini ele geçiren Q klavyenin pazarlamasını ise bu topraklarda yaşayan beyaz yakalılar, kendini aydın ve entelektüel olarak tanımlayanlar kulaktan, kulağa yaptı:

“Bu klavye daha iyi!”