Panama'dan sonra gözünü Grönland'a diken Trump, bugün ikinci ABD başkanlığı için makamına oturdu. Öngörülemez bulunan Trump, Erdoğan ile kıyaslanıyor.
Sağduyu devrimi… Milli başarı dönemi… Geleceğe yönelik af…
Bu sözler, bugün itibarıyla ABD Başkanlık makamına resmen oturan Donald Trump’ın…
Hani önce Panama’yı isteyen, kamuoyu ciddi mi, derken, Grönland’ı istemekle yetinmeyip, Danimarka'ya, “Grönland’ı vermezseniz ekonominizi çökertirim” sözleriyle tehdit edecek kadar kartlarını açık oynayan…
Ukrayna bağımsız bir ülkedir, diyen Zelinsky’e ise Elon Musk’ın Twitter mesajıyla “Emin misin?” diye soran, dünyada kapitalizmin anavatanı ABD’nin ikinci dönem başkanlığını daha güçlü bir biçimde devralan Trump hükümetinin.
İş dünyası yatırım yapabilmek için piyasaların öngörülebilir olmasını ister. Ve Trump’ın bugün Beyaz Saray’da başkanlığı devralması, iş dünyasında adeta bayram havası yarattı.
Panama Kanalı ile suyun başını tutan, Rusya ve ABD’nin en stratejik noktası Grönland’a çökerek mutlak küresel güç planını açık açık, bağıra bağıra yürürlüğe sokarak, karsısındaki tüm engellere “Sağduyu devrimi yapın" diyen. Tüm hedeflerini ele geçirip, milli başarı dönemine girerken, ileride olası tüm suçlara karşıda peşinen af çıkaracak kadar net…
Trump, öngörülemez ise, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu…
Makyavelizm’in sembol isimlerinden Trump, önyargıların aksine son derece öngörülebilir. Diğerlerinin perde arkasından gizlice yaptığı her şeyi açık açık kör gözüme parmak misali yapmaktan çekinmiyor.
Gelelim Türkiye’ye, 2002 yılından bu yana 23 yıldır siyasi iktidarını gücünü arttırarak sürdüren Tayyip Erdoğan, kazandığı her seçimi, Osmanlı’nın düşmana karşı zaferi şeklinde ele alarak, 2012’de Ataşehir’deki Mimar Sinan Camini, selatin camii şeklinde ele alarak iktidarının 10. yılında 6 minare dikmişti.
Kendinde Osmanlı padişahı yetkisi ve gücü gören Erdoğan, 2014’te ajanlık faaliyetleri ile Türkiye’de mahkum edilen Rahip Andrew Brunson’ın, siyasi iktidarda olduğu süreçte asla serbest bırakılmayacağını kesin bir dille açıklamıştı.
Trump, “Ekonominizi mahvederim” deyince, Erdoğan da, "Onların dolarları varsa bizim Allahımız var," yanıtından hemen sonra, müesses nizam ile tanışmış ve rahibi serbest bırakmıştı.
DOSTUM TRUMP DÖNEMİ…
Erdoğan, artık Trump’a hayrandı. En yakın müttefikiydi. Dostum Trump’tı…
Trump, Büyük İsrail Projesi kapsamında, Irak, Suriye, İran ve Türkiye’yi bölerek büyük Kürdistan devletini kurma planlarını artık Erdoğan hükümeti ile açık açık paylaşıyordu.
Evet, ama Türk halkına “Büyük Kürdistan kurulacak, onun için önce Öcalan’ı serbest bırakacağız, ardından da ülkeyi böleceğiz” fikri nasıl kabul ettirebilirlerdi.
Bunun üzerine Nasrettin Hoca’nın doğuran kazana inanıyorsunuz da, öldüğüne mi inanmıyorsunuz, fıkrasının hayata geçirilmesine karar verildi.
DOĞURAN KAZAN ÖLDÜ!
Bu plana göre, Suriye’nin, Irak’ın, hatta İran Kürtlerinin yoğun bulunduğu topraklar Türkiye’ye bağlanacak. Böylece savaşmadan Osmanlı'dan sonra ilk kez Türkiye toprakları büyütülecekti. Ve bu durum tarihi bir başarı olarak duyurulup, yeni bir seçim zaferine malzeme yapılacaktı.
Hemen ardından da bir referandum ile Kürdistan’a bağımsızlık verilerek, Türkiye bölünecekti…
SONUN BAŞLANGICI…
Yarın DEM Heyeti ikinci kez İmralı’ya gidecek ve Abdullah Öcalan’ın PKK Terör örgütüne, “Silah bırak” mesajı vermesi bekleniyor. Ancak Türkiye’nin yakın siyasi tarihini bilenler, Öcalan’ın tam 10 yıl önce 2015’te de aynı silah bırak çağrısını yaptığını anımsatıyorlar. O dönem, İmralı’nın da, PYD’nin de esaret altındaki Öcalan’ın bu sözlerinin dikkate alınmayacağı açıklaması nedeniyle beklenen barış sağlanamamıştı.
Soru şu: 10 yıl sonra 2025’te aynı açıklamadan, ne değişti de farklı sonuç bekler olduk?
Yıl 2007. MHP Lideri Devlet Bahçeli, Öcalan’ın niye asılmadığını sorduktan sonra, Erdoğan’a yağlı urganı fırlatırken şöyle seslenmişti: “Oğluna gemi alacak kadar paran var da, Apo’yu asacak kadar mı bulamadın? Al sana ip.”
Bu olaydan 17 yıl sonra bu kez Cumhur ittifakının bileşeni olarak Meclis’te konuşan Bahçeli, dün asılsın dediği aynı Apo’yu Meclis’e davet ederek, “Silah bırak çağrısı yap, örgütü lağvet. Biz de umut hakkından yararlandıralım” diyordu.
Sonuç olarak, Apo’nun silah bırak çağrısı ile kimse silah bırakmayacak ama Apo serbest bırakılacak.