İyiyle kötünün savaşı, şeffaflıkla, yalan cephelerinde geçer. Peki, tek tanrılı dinler insanlığı ileri mi götürmüştür, geriye mi?

Dar cehaletimizi aşıp, geniş bilinmeyene yolculuk vakti.

Haydi başlayalım o zaman!..

Hz Yusuf’tan bu yana kabaca 4 bin yıllık insanlık tarihinde, tek tanrılı dinler ile insanlık ileri mi gitmiştir, geriye mi…

Amerika İç Savaşı'nda, Kuzeyliler ile Güneyliler arasında yaşanan, kölelikle ilgili savaşı, biz Yankilerin kazanıp, köleliği kaldırdıklarını sanıyorduk.

Peki, kölelik gerçekten kalktı mı?

Önce Hz. Yusuf dönemindeki köleliğe bakalım.

M.Ö. 1579’TA KÖLELİK ŞARTLARI NEYDİ?

O dönemde köle ve ailesine efendisi, günde iki öğün yemek ve yatacak yer veriyor. Tüm ailenin sağlık sorunlarıyla ilgileniyor ve çocukların eğitimlerini karşılıyordu. Ve özgür bir insanın aldığı ücretin üçte ikisini de köleye ödüyordu. Süreç içinde bazı köleler, bu parayla özgürlüğünü satın alabiliyordu. Yine kölesine anılan desteği sağlamakta acz içine düşen efendi, hiçbir karşılık beklemeden, kölesine özgürlük belgesi vermekle mükellefti.

TEK TANRILI DİNLER İNSANLIĞI DAHA MI MUTLU ETTİ?

Hz. Yusuf’tan sonraki tek tanrılı 4 bin yılda temel hedef, insanlığın mutlak adalet ve hakça paylaşımla daha mutlu olmasıydı. İşte bu hedefin neresinde olduğunuz, iyiyle kötü arasındaki savaşı kimin kazandığını gösteriyor!..

-Hz. Yusuf’un bazı kaynaklara göre MÖ 1.300, bazılarına göre ise M.Ö. 1.579’ta yaşadığı belirtiliyor. Araştırmalara göre Hz. Musa ile Hz. Yusuf aynı kişi olabileceği gibi, her ikisi de hiç yaşamamış olabilir. Tabii bunlar başka bir yazının konusu-

AMERİKA İÇ SAVAŞININ SONUNDA KÖLELİK KALKTI MI?

Kuzey- Güney Savaşı’nı kazanan Yankiler, köleliği kaldırdıktan sonra, artan üretim maliyeti karşısında şoke oldular. Ve köleliği resmiyette yeniden getirmeden, soruna bir hal çaresi aradılar.

Ve çözüm olarak farklı bir yol seçtiler.

Siyahileri, Hispanikleri sudan bahanelerle hapse atıp, onları köleden beter koşullarda ve karın tokluğuna çalıştırıyorlardı. Ve bu yol maliyetleri istedikleri seviyeye getirmelerine yetmişti.

Süreç içinde, insanlık bu yolu farklı “izm”ler adı altında, uygulamaya koyuldu.

Dolarize tüm ülkelerde halkların yaşam seviyesi, Yusuf’un Mısır’ının kölelerinin standartlarının da, açlık sınırının da gerisine götürmüştü!..

Hz. Yusuf’a atfedilen dönemden bu yana geçen 4 bin yılda, iyi ile kötünün savaşında ne olduğunu her bir ülke için ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.

Öncelikle Türkiye’ye bakalım.

Türkiye nüfusunun yarısı asgari ücretle çalışmaya mahkûmdur. Aslında asgari ücret, Türkiye için genel ücrettir. (Merkez Bankası ve Disk Ar’ın 2023 Aralık verilerine göre nüfusun yüzde 50’si asgari ücretle çalışıyor)

NÜFUSUN YARISI KÖLELİK DÜZENİNİ TERCİH EDİYOR!

17 bin lira asgari ücretle, yani İstanbul’da kirası kadar bir paraya, başka bir deyişle, açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edilen insanların, sisteme biat etmesi evlilik ve çocuk üzerinden sürdürülüyor. Çocukları için insanlar kölelikten beter bu düzene isyan etmeyip, eziyete razı geliyorlar.

Kıtlık döneminde Mısır’da dar gelirli her bir vatandaşına aylık 10 kg. buğdayı ücretsiz veren bir devlet varken, günümüzde sosyal yardımı sadece bazı şanslı partililer alabiliyor.

Tüm asgari ücretli ve altında yaşayan vatandaşlara, eğitim, sağlık ve gıda ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanması standart haline getirilemiyorsa, 44 milyon insan bugünkü özgürlük yerine, Hz. Yusuf döneminin köleliğini tercih edecektir.

İYİ İLE KÖTÜNÜN SAVAŞINI KİM KAZANDI?

1960’ların sonunda artan özgürlük hareketleriyle cazibesini kaybeden kilise, eski günlerine dönmek için zor bir karar verir.

Hz. İsa’nın yolundan giden standart Christ yaklaşımına –Antichrist, yani Deccal’in kontrollü olarak dünyada hüküm süreceği iklimi tesis ederek, dünyada korkuyu hâkim kılmak. Böylece, insanların yeniden kiliseye dönmesini sağlamak. Bu hedefle, zıt yolları seçen iki ayrı kilise yapısı tesis edilir!

Antichrist yaklaşımında, refah içinde ayakları üzerinde duran bir toplum yerine, yardım yapılan bağımlı ve muhtaç bir toplum hedefi güdülür!

Tek tanrılı dinlerin karnesine, bakmak için yeniden İsevi ve Musevi döneminden önceki Yusuf’un yaşadığı yılları baz aldığımızda, 4 bin yıllık tek tanrılı dinlerin harmanladığı dünyada kuşkusuz her bir ülkeyi tek tek masaya yatırmak lazım.

Bununla birlikte, nüfusun en az yarısı açken, pastanın büyük kısmına hakim bir azınlığın olduğu ülkeler ortaya çıktı.

2 milyarın üstünde obezin yaşadığı dünyada, 830 milyon insanın açlık çektiği ve eski köleliği aradığı bir yapıya evrildik!

Oysa, komşusu açken tok yatmama andımız vardı, unuttuk!

Benzer biçimde aynı ülkelerde, SMA gibi amansız hastalıklara yakalananlar, küresel dünyanın tercihi ile dilenciliğe teşvik edildi.

Aynı ülkelerde, siyasi iktidarların elini tuttuğu isimler hormonlu biçimde semirirken, nüfusun yarısı pazarda dökülen sebzeleri toplamaya mahkûm edildi!

Sonuç olarak, 4 bin yıllık tek tanrılı dinlerin, daha adaletli bir iklimde, hakça paylaşım yaptıkları bir dünya adına, ya hiç etkisi olmadı, ya da vahşi kapitalizm çok daha baskın kaldı. Yine de, üç büyük dinden bu yönde hiçbir özeleştiri gelmedi.

Belki de, kendi ayakları üstünde duran özgür bireyler yerine, dilencileştirilmiş, bağımlı bir toplum dinlerin de işine geldi. Ve toplu halde hak yolundan vaz geçildi!

Ve aslında dünyada iyilik savaşı kaybetti!..