Başlıktaki soruyu, anne olup da, bilmeyen var mı, yoksa, sevgi bu değil mi? Bu yazımda nefes terapisi için çıktığım yolculuğumda, bulduklarımı paylaşacağım...

“Sevgi nedir bilir misin?”

Bu soru bana ilkinde anlamsız geldi.

Anne olup da sevginin ne olduğunu bilmeyen var mıdır, acaba!

İçimde öfkeyle karışık bir isyan…

Yıllar önce;  bugün “iyi kilerimin” en güçlüsü ve  üzerimdeki etkisini bir mucize olarak nitelendirdiğim, nefes yolculuğumun henüz başındaydım.

Gelişim sürecimde deneyimlediğim bir gerçeklikten bahsedeceğim size…

AMERİKA’DAN, “NEFES” ALMAK!..  

14 yıl önceydi; nefes almakta zorlandığım bir dönemde, bir hekimin beni sorgulamasında duydum ilkin, “nefes terapisi”ni…

Ben de, “Allah’ın verdiği nefesin de terapisi mi olur?” diye tepki verdim.

Nefes terapilerim devam edip de, üzerimdeki mucizevi etkisiyle tanışınca, itirazım aşka dönüştü.

Ve nefes terapisi aşkımı, yerinde en iyisinden öğrenmek üzere, tası tarağı satıp, Amerika’ya gitmeye karar verdim.

Uzunca süreli, beş aşamalı, akabinde önce sınav, geçtiğinizde staj gibi aşamaları da düşünerek, iki koca valizle yola çıktım.

Eğitimin verileceği Amerika’daki yerleşkeye vardığımda, şirketin Türkiye Genel Müdürü’nün ya da ceo gibi birinin beni karşılayıp, valizlerimi taşıtmasını nafile bekledim. Yine, yaptığım ciddi ödemeler bende konforlu bir oda ve hizmet beklentisi de yaratmıştı.

Bana hizmet edenler bir yana, bizatihi hizmet eden olmak, bu serüvenimi henüz başlamadan bitirmeyi düşündürmüştü, bana.

Nereden bilebilirdim ki, tüm bu yaşadıklarımın, hayatımın dersi olduğunu…

Birçok anının yanı sıra, bu büyük dersle, sevgi, yardım, iyilik kavramlarının hayatımdaki yeri, dozu ve anlamları büyük değişim ve dönüşüm geçirdi.

Gün ağarmakta…

Birazdan hareket başlar. Kimse girmeden banyoyu kullanayım, sonrasında kapı önündeki kalabalığın üzerinizde baskı kuran sesleri, banyo hakkınızı tamamlamadan, çıkmanızı gerektirecek…

Sabah, 10’da ilk nefes seansı başlıyor. Açıkçası kahvemi ve kahvaltımı da aceleye getirmekten hoşlanmıyorum.

Seans için yerimi alıyorum. Bugün görev listesinde sabah görevim yok, öğle yemeği bulaşık için görevlendirildim.

Ustam geliyor… Sıcak ve güler yüzlü bir selamlaması, her gördüğümde içimi ısıtıyor, güven veriyor.

Başlıyoruz çalışmalara…

SEN SEVGİYİ BİLMİYORSUN…

Bir şekilde konu “Sevgi” temasında odaklanıyor ve geri dönüşlerim üzerine bana, “Sen sevemezsin!” diye, o özgüvenli bakışı yansıtıyor. Hocam, beni tahrik ederek, çok iyi bildiğimi sandığım, sevgi kavramını sorgulamamı sağlıyor.

Karşımda sarsılmaz kaya gibi duran o gülümsemeyi, nedenmiş o? Niye sevmeyeyim diye kırmaya çalışıyorum,

“Sevemezsin, çünkü sen sevgiyi bilmiyorsun!” dediğinde, gözleri gözlerimde olduğu halde, bir süre yumuşak bir gülümsemede kalıyorum.

İçimden gelen bir ağlama hissi daha baskın olan öfkemle birleşince, “nasıl bilmem sevgiyi, ben iki çocuk annesiyim! Anne olup da sevgiyi bilmeyen var mıdır?” diye atarlanıyorum.

-oysa bugün sorulsa, yanıtım; sevgi bilinmez zaten sevilir, sevgi yaşanır, sevgi duyumsanır olurdu)

Haydi, bakalım diyerek oturma pozisyonunu değiştiren ustam kendine daha konforlu bir pozisyon seçtikten sonra yumuşak bir sesle konuşuyor.

“Anlat bakalım bana şu çocuklarına sevgini!”

Fırsat geldi ya… Sevgiyi bildiğimi kanıtlayacağım. Hem de anneliğimle, çocuklarımla. En iyi anne olduğumdan emin halimle, başladım anlatmaya…

Ne kadar değerli benim için çocuklarım, onlar için her şeyi yaparım, onlar için kendi hayatımdan vazgeçiş örneklerimin de eşlik ettiği, onlar için çalışıyor olmamın önemi ve onları en iyi okullarda okutmak ve hiçbir şeyden mahrum bırakmamak adına, geçişlerimi anlatıyorum…

Büyük bir sabırla beni hiç bölmeden dinleyen ustam içimdeki birikmiş ve abartmışlıklarımı dışarı püskürtmem bittiğinde, yüzündeki gülümsemeyi bozmadan, iç hesaplaşmama neden olan sorusunu sordu.

“Ee, neden yapıyorsun bütün bunları?”

-       Çünkü onlar benim çocuklarım!”

Bana göre cevabım, son derece açık ve doğruydu.

Yine o sinir bozucu dinginliği ve gülümsemesiyle, devam etti.

“Onu biliyoruz, sorum şu; tüm bunları neden yapıyorsun?”

-       Çünkü ben Anneyim!

(aaa kadına birtürlü anlatamıyorum ya!)

“ Ben Anneyim”

“Onu da biliyoruz canım, Sen annesin. Soruyu tekrar ediyorum, neden yapıyorsun tüm bunları?”

-       Neden mi yapıyorum, çocuklarım mutlu olsun istiyorum. 

Yanıtıma daha büyük bir tokat gibi inen, sonraki sorusunda, “Yok artık!” deyip koşarak kaçmak istedim.

“Sana ne onların mutluluğundan…”

Bu kez ses tonumu da yükselterek, “Onlar mutluysa ben mutluyum!” diye başlayan tümcemi bitirmeme izin vermeyerek, “İşte bu!” dedi ve o yüzündeki gülücüğü sözlerindeki vurguyu güçlendirecek şekilde değiştiren ve sesinin tonunu az da olsa yükselten, en önemlisi vurgularıyla haykırarak devam etti…

“Konu bu! Sen mutlu olacaksın diye, çocukların kendilerini geliştiremeyecek, onların alanlarını daraltacak, onlara birey olma hakkını tanımayacaksın…

Sen onlara iyilik yaptığını, mutlu ettiğini zannediyorsun ya…

Onları bıraksan, zaten mutlu olacaklar. İnsanların becerileri ihtiyaçları oranında gelişir.

Birisi ihtiyaçlarını karşıladıkça, onların gelişmelerine sadece engel olursun.

Kendi çocukluğuna bir dön, bak bakalım; seni bu kadar güçlü yapan ne oldu?

Kendini yetiştirmişsin övünerek anlatıyorsun becerilerini!

Bunu çocuklarına, sevdiklerine, çalışanlarına hatta sokaktan geçen insanlara yapmaya hakkımız yok, dedi. Ve bir müddet yine gözlerini, gözlerime kilitleyip, elimi tutarak “Bunun adı sevgi hiç değil. Sevgi enerjidir. Kalbinden açığa çıkar ve yayılır. Anne sevgisi çocuğun ölçülü acılarına seyirci kalarak; bağrına taş basarak bunun içinden çıkabilmesine izin vermektir.

Gerektiğinde küçük dokunuşlarla destekleyerek devamını getirmesine izin vermek, onu yüreklendirerek başarabileceğini hissettirmektir.”

Ustamın sözleri, sevgiyi ne denli karıştırdığımı öğretti.

SEVGİ NEYDİ?

Filmde, bu soruya verilen yanıt öğreticiydi, “Sevgi emekti!”

“7 yaşında bir çocuğun ayakkabısını giydirmek değil, 4 yaşında ona ayakkabı giymesini öğretmektir. Bağını bağlayamayıp düşmesine izin vererek, bir sonraki sefer bağına neden özen göstermesini sağlamaktı.”

O’na değiştirebileceği şeyler için güç,

Değiştiremeyecekleri için sabır ve ikisinin arasındaki fark için muhakemeyi öğretmekti

Buradan örneklemeler ile bana kazandırdığı farkındalık; karşımdakine sağladığım konfor alanıyla, aslında iyilik değil, kötülük yaptığımı ortaya koyuyordu.

Gerçekten ihtiyacı olup da, kendi denemeleri ile yetersiz kaldığından emin olduğumuzda, uzattığımız yardım eli, son çare olmalıydı!

Desteğimize izni olup olmadığını sorarak, seçimi o’na bırakmanın en doğru yol olduğu ve her senaryoda, en önemlinin, dengeyle harmanlanmış kendinden emin duruş, olduğunu içimde hissettim.

Nefes, sevgiydi…