İlk yazımda, beni Sapanca'ya getiren Amerika'daki, nefes terapisi sürecimi anlattım. Şimdi de, Güz Konağı ve Sapanca'yla vedalaşma zamanı.
Canınız mı acıdı, içinizden öfkemi çıktı, suçluluk mu hissettiniz ya da içinizi, değerlerinizi paramparçamı buldunuz?
Neyse ne… Her hayal kırıklığında belki bunlardan bazılarını, belki hepsini ve daha fazlasını deneyimlediniz. Neyin hayalini kurdunuz da, kırıldı sonunda?
Herhangi bir şey veya birilerinden beklentimiz üzerine kurulan hayallerin yaşanmışlığında hiç de beklemediğimiz bir deneyimin bize hissettirdiği duygudur, hayal kırıklığı. Genelde yaşadığımız hayal kırıklığı kendi kontrolümüz dışında gelişen bir sonuçla ilgilidir.
Kendi hayalimizi kurduğumuz ve kendimiz dışında olanların dâhil edilmediği oranda uzak oluruz hayal kırıklığına.
Kurduğumuz hayaller kendi merkezimizin farkındalığı ile kurulduğunda erişilebilir olabilmekte. Başkalarının alanına inşa edilmiş değil kendi alanımıza inşa edilmiş hayaller sonunda bizlere hayal kırıklığı yaşatmak yerine gerçekliğini yaşatmakta.
İlişkilerde yaşanılan hayal kırıklıklarının güçlü sebebi, kişilerin hayallerini birbiri üzerine kurmasıyla alakalıdır. Oysa kurulan hayal kişilerin üzerine değil de ilişki üzerine olduğunda böyle bir ilişkiye uygun ya da hazır hazır olup olmadığımızı ya da hayalimize dâhil ettiğimiz bu kişinin ilişki için doğru olup olmadığını fark edip ya hayalimizi ya da kendimizi değiştirmek gibi bir irade geliştirebiliriz.
Bu yaklaşımı işimiz, yaşam alanımız, bedenimiz vs. her alana yayabiliriz.
Büyük ve uzak hayallere peşin sıra gelen küçük ve yakın hayallerle ulaşabileceğimiz de bir başka gerçeklik.
Yine Amerika’da geçirdiğim eğitim süremde bende bu farkındalığı geliştirmeme hizmet eden bir yaşanmışlıktan bahsedeyim.
Eğitimin üç aşamalı olan birinci bölümünü tamamladıktan sonra iki aşamalı olan ikinci bölümüne California’nin Tahoe gölüne 500 metre uzaklıkta bir gelişim kampüsüne doğru yola çıkışım…
Yine o kocaman valiz ve çantalarımla aktarmalı uçak ve başkaca taşıma araçları ile sabah çıktığım yolculuğum akşama doğru kampüs girişinde noktalandı. Yolculuğun son bacağında bir shuttle minibüsle seyrederken ormanın içine doğru ilerleyişlerimde gördüğüm üzerinde “Dikkat ayı çıkabilir”, “… saatler arasında bu bölgeye girmeyin”, “ayılara zarar vermeyin” yazan tabelalar bana yine, “nereye gidiyorum” dedirtti, korku ve kaygı hissettirdi. Sonrasında ayılara verilen kıymet ile hayret ve hayranlık kapladı içimi.
Yerleşkeye vardığımda araçtan indiğimde; mis gibi o güne kadar hiç hissetmediğim bir kokuyu fark ettim. Toprak kokusuyla karışık yeşilin, ağaçların kokusu ve muhteşem bir esinti hatta esintinin kokusu, yaprakların hışırtısı. İçimdeki kaygı ve korku bir silgiyle silinivermişti sanki.
Artık öğrenmiştim, (hatta çok daha önemlisi sonradan fark ettiğim üzere kendilerinden hiçbir beklentim olmadan) valiz ve çantalarımı kendim içeri taşımıştım. Gülümseyerek mutlu ve neşeli bir şekilde içeri girdim, önceki deneyimde yaşadığım hayal kırıklığı olmaksızın.
Burada kaldığım sürece geçirdiğim zaman içerisinde Tahoe Gölü kenarında ve orman içindeki yürüyüşlerim, gölün ve ormanın farklı kokularını farklı esintilerini içime çekişlerim, ağaçların üzerinde koşuşan sincapları, yerdeki sürüngenleri pencere arkasından ayıların masumiyetlerini izleyişlerim dünyanın benden ve insandan ibaret olmadığının farkındalığıyla artan şükürlerim bir gün nefes ve gelişim merkezi olarak var olan böyle bir yerleşkeye sahip olmamın hayalini kurdurdu bana.
Finalde; Amerika’daki eğitim serüvenimin sona ermesini takiben Sakarya’nın Sapanca’sında satın aldığım eski bir köy evini böylesi bir yerleşkeye dönüştürerek nefes ve gelişim üzere çalışmalar yapar oldum. Sapanca gölü kenarında yaşadığım Tahoe gölü anılarım, yerleşkemin ormana açılan sırtlarında yavru ayıların koşturmasına şahitliğim ve şimdi bu yazıyı hazırlarken dahi karşımdaki ağaçların içinde koşturan sincapların varlığıyla Sakarya’daki Tahoe günlerim hayatımdaki iyi kilerimden oldu, hayalim gerçekleşti. Hayallerim kendim ve kendi mevcut ve yapılandırabildiğim imkânlarım ile örtüştüğünden gerçek oldu.
Teşekkürler hayat, teşekkürler “Varoluş!”
Şimdiki hayal kırıklığım ise bunun sürdürülebilir olduğunun beklentisiyle gerçekleşti. Sürdürülebilirliği benim elimde olmayıp imkânlarımın ve kontrolümün dışındaki şartlara bağlıydı. Çevrenin ve doğanın yok edildiği bir bungalov kültürünün gelişimi ile bambaşka bir hale dönüşen bu cennet bölge bana yeni hayallere yeni ufuklara yelken açtırdı.
Güz Konağı ve bu bölge ile vedalaşma zamanı.