Milliyetçi ve muhafazakâr eğilimli olanlar ise gençlik kaygıları yerine yetişkin kaygılarını taşıyan, gençlik hayalleri yerine yetişkinler gibi yaşayıp kendi çocuklarının da kendisi gibi yaşamasını isteyen bir razı olma durumu içindeler. Ütülenmiş Gençlik derken kastettiğim tam da bu
Üç harfli marketlerden birine alışveriş yapmaya gittim; kapının önünde bir kâğıt toplayıcısı, marketin çıkardığı ambalaj kâğıtlarını istifliyor. Onlar karda, kışta, güneşte, yağmurda, tamamen bize özgü bir taşıma aracı olan, şeker çuvallarının tekerlekli bir mekanizmaya geçirilmiş büyükçe bir toplama kabıyla ortada dolaşırlar. Kimi çöpleri karıştırır, bazen de daha kolay lokma olarak böyle market önlerinden hazır alıverir. Sonra o tuhaf taşıma aracını ki yokuş yukarı çıkarken iki misli ağır, çekmesi zor, yokuş aşağı inerken de frenlemesi; kollarıyla çekerek, iterek, ayaklarıyla fren yaparak yol alır! Bazen küçük çocukları görüyorum, boyundan büyük bu “çekçek”i yönetmekte yetersiz bedenleriyle ne kadar zorlanıyor.
ÇEVRE DOSTU BİR İŞ…
Bu kâğıt toplayıcılarının atık toplayarak geri dönüşüme katkıda bulundukları, çevre korumasına yararlı bir iş yaptıkları gerçek de, kim olduklarını, nasıl yaşadıklarını biliyor muyuz? Niye yapıyorlar bu işi? Başka iş yapmasını bilmedikleri için mi, eğitimsiz oldukları, başka bir iş yapamayacak kadar beceriksiz oldukları için mi?
Üç harfli marketin kasiyeri, çocuğu tanıyor. Ona ambalajları hazırlamış. Hatırını soruyor. Temiz yüzlü genç adamın konuşmasını dinleyince onun eğitimli olduğunu da anlıyor ve sohbete katılıyorum. Beni şaşkınlığa uğratan iki şey oluyor:
Biri gencin üniversite mezunu olması!
Atanamayan öğretmenlerin çaresizlikten bu işi yaptıklarını duymuştum ama hiç karşılaşmamıştım. Şimdi karşımda duran genç, iki yıllık bir ön lisans mezunu. Anadolu’da açılmış kepenk okullarından birinden grafik tasarım mezunu. Hani Sümeroloji filan da okumamış, grafik tasarım yapacak yer mi bulamadı? Mezun olduğu yer ünlü bir üniversite olmadığı, beğenmedikleri için pek yüzüne bakmamışlar; işe alan bir fotoğrafçı ise öyle az para veriyormuş ki, daha fazla çalışamamış, kâğıt toplamada daha çok para kazanıyormuş. Evet, pis iş, toplumsal statü karşılığı da yok, ama önem vermiyor. Yakında evlenecekmiş, evleneceği kız da iki yıllık bir okul mezunuymuş, o da iş bulamıyormuş!
BAŞIMI BELAYA SOKARIM, DİYEREK KONUŞMAK İSTEMEDİ
Şaşırmamın ikinci nedeni ise umursamazlık ve korku. Telefonumu açayım, bunları anlat, toplumsal gerçekler, çok ilginç dediğimde ise, kabul etmiyor. Üstelemiyorum. Biraz oyalanıp tekrar gidiyorum yanına, korktuğun için mi video çektirmek istemiyorsun diye soruyorum. İşe yaramayacağı için yanıtını veriyor. Kimin umurunda? Anlatsam ne olacak? Herkes duysa ne olacak? Hangi sorun çözülüyor ki? Başıma iş açılması da cabası olur. Bana bir faydası olmaz da üstelik zararı olur. Omuzlarını silkti. Razı olmuş hali ondan çok beni üzdü. Oturduğu semt Sabiha Gökçen Havaalanı’nın oraları. Ben uçağa binmek için gitmeye üşenirken o kâğıt toplamak için varoşlardan şehir merkezine geliyor her gün. Çöpleri karıştırıyor, boyundan büyük ÇEKÇEK aracını çekip duruyor ve onu satarak kazandığı parayla yaşamaya hatta evlenmeye niyetleniyor.
2025 AİLE YILI
İktidar bu yılı Aile Yılı ilan etti. Geçen yılı da Emekliler Yılı ilan etmişti. TC kurulduğundan beri Emekliler hiç bu kadar perişan olmamıştı, onlar da çöpten meyve sebze topluyor, Kent Lokantaları olmasa hepten aç kalacaklar. Aile Yılı’nda da gençler perişan. Kimsenin aile kuracak birikimi yok. İstatistiklerle sizi boğmak istemiyorum ama evlenenlerin sayısı azalırken boşananların sayısı artıyor. Çünkü tencerede pişirir, kapağında yeriz, samanlık seyran olur, yeter ki aşkımız olsun, lafları bir haftada geçersiz kalır. Kimse parasız mutlu olamaz. Bir de üstüne çocuk gelirse perişanlık başlar. Uzun lafın kısası, bu ekonomik koşullarda gençlerin evlenme yaşı da giderek yükselir çünkü evlenmek ve bir aile kurarak yaşamak, kiralayacak ya da satın alacak bir daire bulmak, özellikle büyük kentlerde artık astronomik rakamlara çıkmıştır. Aile Yılı palavra olmaya mahkûm bir propaganda.
TÜRKİYE’DE GENÇ OLMAK
Size akademisyen ve gazeteci arkadaşım Fatoş Karahasan’ın yazdığı bir kitaptan notlar aktarmak istiyorum: Türkiye’de Genç Olmak isimli bu kitap, 15-24 yaş arasındaki bir örneklem grubu üzerine 2017 ve 2024 yıllarında yapılmış iki araştırmanın sonuçları ve karşılaştırılmasını içeriyor. İki bin gençle yüz yüze görüşülerek yapılmış bu araştırma sonuçlarının içinden beni ve belki de hepimizi en çok ilgilendiren ve şaşırtan sonuçlardan çıkardığım bu gençleri ÜTÜLENMİŞ GENÇLİK olarak görmüş olmam. Yaş grubuna baktığımız zaman AKP iktidarı süresince doğmuş, büyümüş ve onlardan başkasını görmemiş olan bu gençlerin muhatap kaldıkları milli ve dini eğitimin şekillendirmesinden de etkilenmiş olmaları normal karşılanmalı.
1.Bugün gençler kendilerini Milliyetçi ve Muhafazakâr olarak tanımlıyor. Atatürkçülük ise, neyse ki yaygın olan ikinci kimlik. Müslüman ve Türk olmaktan da çok memnunlar.
2. Gençler, geçmişe kıyasla ailelerine çok daha fazla bağlı, yakın hissediyorlar. Aile onlar için sığınılacak liman.
3. Gençler aldıkları eğitim ve iş hayatının getirdiği çalışma koşullarından memnun değiller ama yine de bu sistemin içinde olmaktan memnunlar.
4.Gençler, Türkiye’nin ekonomik durumundan kaygılı ve aile içinde de bu konu çok konuşulmakta. Ayrıca hemen hepsi bu durumun yakın zamanda düzeleceğine de inanmıyor.
5. Gençlerin yüzde 30’u yurt dışına gidip yaşamak istemekte, daha çok para kazanma, daha iyi eğitim alma bunun nedenleri arasında. Buna rağmen göçmen olmaktan da korkuyorlar.
6. Gençler kendileri göçmen olmaktan korkuyor ama Türkiye’nin mevcut göçmen politikasına da karşı çıkıyor ve her ne koşulda olursa olsun, Türkiye’de Suriyeli istemiyor!
6. Gençlerin genel olarak tutum ve değer yargılarında muhafazakârlaşma olsa da bunun tek istisnası KADIN konusunda gözlemleniyor. Hayatın her alanında KADIN ERKEK EŞİTLİĞİNE ve Kadının Toplumsal Statüsü’ ne büyük önem veriyorlar.
Genelde baktığınızda gençler, bizim gençliğimizin dünyayı ve ülkeyi kurtarmak isteyen haline göre daha bireyci olmuş; iyi işten anladıkları, en başta iyi ve düzenli bir gelir, düşük çalışma saatleri ve başarılarının takdir edilmesi ve yükselmek. Yani bana iyi para verin, az çalıştırın ve sevin!
Dindarlıkta ise gözle görülen bir artış var: imam nikâhına verdikleri önem resmi nikâhla eşitlenmiş, LGBT’nin günah olduğuna da çoğunlukla inanıyorlar. Ramazanda oruç, her gün dua etme ve cumaya gitme sıklıklarında önemli bir artış olmuş. Ama dini eğitim ve okumaya niyetleri yok, dini kitap ve kuran okuma düşmüş.
Zaten genelde kitap okumayı sevmiyorlar. Gündemi sosyal medyadan takip ediyor, her şeyden haberdar ama ilgili değilmiş gibi duruyorlar.
Gençlerin memnuniyetsizlik nedenlerinin başında ise gelecekten umutlarının olmaması geliyor: Memnuniyetsizliğin en yüksek olduğu grup gençler. Ekonomik sıkıntılar, gelecek endişesi onların kafalarını karıştırıyor ve bıkkınlığa sevk ediyor. Ekonomik yetersizlik, kiraların yüksekliği, kazandıkları paranın yaşamak dışında aktivitelere yetmemesi yüzünden dört gençten biri kendisini geliştirmek ve daha iyi yaşamak için yurt dışına gitmek istiyor.
NASIL OLSA BİR ŞEY DEĞİŞMEYECEK…
Milliyetçi ve muhafazakâr eğilimli olanlar ise gençlik kaygıları yerine yetişkin kaygılarını taşıyan, gençlik hayalleri yerine yetişkinler gibi yaşayıp kendi çocuklarının da kendisi gibi yaşamasını isteyen bir razı olma durumu içindeler. Ütülenmiş Gençlik derken kastettiğim tam da bu. 30’lu yaşlarda zar zor bir aile kurmak, çalışacak bir işi olması, Whatsapp gruplarında yazışıp yetersiz gelir yüzünden dışarda arkadaşlarıyla bir kahve bile içemeden yaşayıp gitmek…
Bir şeyleri değiştirmek için enerjisi kalmamış bir gençlik! O kadar umutsuz ki çöpten kâğıt toplayıp yaşayıp giderken bir telefona bile video çektirmiyor, nasıl olsa bir şey değişmeyecek diye!