Usher Evi’nin Çöküşü | Etkilenme Biçimleri

Mike Flanagan ve Michael Fimognari, bize sadece bir hikâye sunmuyor; insan doğasının karmaşık yapısını detaylarıyla yansıtıyor.

Tesadüfen arka arkaya izlediğim iki dizide birkaç oyuncunun aynı olası ve benzer bir atmosferin oluşması her iki dizinin de aynı yönetmen tarafından çekilmiş olabileceği düşüncesini uyandırdı. Ve doğru tahmin; her iki dizinin de yönetmeni Mike Flanagan’dı. Hikâyelere şairane bir dokunuş ile yaklaşıyor. Karakterlerin tam olarak hangi an, hangi sözü söyleyeceklerini belirleyen özenli yaklaşımı, onun eserlerine derin bir boyut katıyor. Mike Flanagan, iki dizide de oyuncu eşi Kate Siegel’e rol vermiş. Benim favorim “Usher Evi’nin Çöküşü” oldu. “Usher Evi’nin Çöküşü” adlı dizide Mike Flanagan ve Michael Fimognari, bize sadece bir hikâye sunmuyor; insan doğasının karmaşık yapısını detaylarıyla ekrana taşıyor. Her gelişim ve değişim anı, insanın tabiatında saklı bir doyumsuzluğu tetikliyor. İzleyici, karakterlerin istekleri ve bu isteklerin getirdiği tatminsizlik arasında kalan çılgın duygulara tanıklık ediyor. Dizinin yönetmenleri ve senaristleri, istemenin ve elde etmenin ardında yatan bitmek tükenmez açlığı ekrana taşıyor. (*)

FOKUS ETKİSİ

Her iki dizide eşcinsellik ve uyuşturucu madde kullanımı defalarca tekrarlanıyor. Son zamanlarda ABD yapımı dizi ve filmlerde bu durumlara vurgu yapılmaya devam ediliyor. Bunun bir nedeni olmalı. Bir bityeniği… İnsanların bilinçaltına bu tekrarlarla nüfus etmeye çalıştıkları oldukça aşikâr. Ben buna fokus etkisi diyorum. Bu etki, tekrarlamalarla metinlerde okuyucunun, filmlerde izleyicinin zihnine yerleştirilmek istenen bilgiyi gizlice yerleştirme işlemidir. “Fokus” filmini izleyenler hatırlarsa, izlemeyenler izlerse ne demek istediğimi çözebilirler.

Amerikan film ve dizi yapımlarında özellikle kahramanlık teması ele alınırken genellikle başrolde Amerikalı karakterler öne çıkar. Yan rollerde ise sıklıkla Uzak Doğulu, Afrikalı Amerikalı ve son zamanlarda Hint kökenli oyunculara yer verilir. Hamburger ve Amerikan bayrağı her filme ve diziye bilinçli bir şekilde yerleştirilir. Bu kalıpların tekrar edildiğini fark eden izleyiciler için zamanla bir bıkkınlık hissi uyanabilir. Bu nedenle, yapımcı ve senaristlerin izlenimler ve geri bildirimler üzerinden yenilikçi yaklaşımları dikkate almaları önemlidir.

FARKLI SANATLAR ARASI ETKİLEŞİM

Vincent Van Gogh’un “Yıldızlı Gece” adlı eserini kendi yorumumla yeniden yarattım ve daha sonra bu eseri parçalara ayırmaya karar verdim. Parçalanmış bu bölümleri aynalayarak ve farklı açılardan döndürerek yeniden birleştirdim. Bu sayede birbirinden farklı, çeşitli desenler ortaya çıkarabildim. Amacım, Van Gogh’un tablosundan yola çıkarak, tasarım süreçlerinden edindiğim ve öğrendiğim teknik bilgileri kullanarak, olan biteni hayal gücümle birleştirerek tablodan özgün kumaş desenleri çıkarmaktı.

Yapmak istediğim şey kopyalamak değildi; var olanı yeniden yorumlayıp, dönüştürüp onu başka bir alanda kullanmaktı. Yaptığım bu çalışma ile Van Gogh’un eserine hem bağlı kaldım hem de bağımsız hareket ederek yeni bir çıkarım yaptım. Bu işlem, biraz da sanatçının niyetini, eseri yaratırken yaşadığı durumları ve arka plandaki düşünce yapısını anlamak içindi.

Bir tabloya bakarak onunla ilgili bir metin yazabilirim. Bu duruma göre değişir; bir öykü veya bir romanda sadece küçük bir bölüm olabilir. Ressam Utku Varlıkın bu tablosuyla ilgili Sorgu Seansı - Bul Beni adlı kitabımda şu bölümü yazmıştım:

“Sanatçı, ‘Evren, beynimizin bir sanrı bahçesidir,’ fikrini savunur. Derinliği bu kadar fütursuzca algılatma becerisi ve ruhunun doğal yapısından gelen içgörünün ifadesi muhteşem. Şimdi rahatla, tabloyla ilgili hislerimi seninle paylaşmama izin ver. Burada sadece ikimiz varız, oturduğun koltuğa uzanabilirsin.” Tablodan gözünü ayırmadan koltuğa uzandı. Ben anlatmaya devam ettim:

“Kişi sadece kendi kişiliğini bir nebze çözebilir, o da çabalarsa. O nedenle resimlerindeki sır, hiç kimse tarafından tam anlaşılamayacak ya da çözülemeyecek bence. Düşsel egzersizlerin içinde yoğrulmuş ve bir sonuca bağlanmak ister gibi yaratma eylemi baskın gelmiş. Soyut ve somutluk arasında gidip gelirken ruhunda bir istenç belirmesi… Varoluş sancısı çekmek gibi bir şey bu.

 Sesimi takip edebilirsin. Tabloda ayın büyülü ışığı ve gece mavisinin karışımı, gökyüzünü hülyalı bir maviye dönüştürmüş. Bu hülyalı maviye bulanmış yusufçuk, gecenin içinden süzülerek açık pencereden içeri girmiş. İçeri girince rüya âleminde dolaşan bu süt beyazı, güzel bedeni kim fark etmiş? Yusufçuk, bu eşsiz tonlarla kadının bedenini sarmak ister gibi, topladığı renklerle tüm güçlü imgeleri yansıtarak uyuyan güzelliğin üstünü örtmüş. Bu örtü, bir ışık gibi kadının üstünde adeta parlamış. Artık kadının bu ışığın yanında ne kadar sönük kaldığı fark ediliyormuş. İnanılmaz karşıtlığın içinde uyumlu bir kaynaşma varmış. Beni duyman gerekmez, bilinçaltın bunu senin yerine yapacaktır. Kadının rüyasında ve arka derinlikteki yaratıcı, pencerenin yanında perdeyi aralayıp tüm bunlar, ben yarattığım için mi varlar yoksa var oldukları için mi ben onları yarattım, diye sormuş.

Bu resmin yaratıcısı olan sanatçı, resmi düşler âleminde izledikten sonra, doğaüstü olan bu mavi ışıktan kurtulmak istercesine arkadaki yerinden ayrılmış. İstediğini düşünebilir veya düşleyebilirsin. İstersen daha da rahatlayabilir veya gevşeyebilirsin. Sanatçının göz çukurları sanki göz bebekleri yokmuş gibi gölgeliymiş. Sanatçı, gerçek bir mum ışığı eşliğinde göz çukurlarıyla aynaya bakmış. Aslında aynanın ötesindeki karşıya bakarak izleyicinin anlam dünyasında tüm bunların nasıl yankılandığını sorgulatmaya çalışmış. Bu imada bulunmayan, soru soran bakışa katacağın anlamı kendin bul demek istemiş. Sanki ne demek istediğimi anladın mı diye sorar gibi bakmış.

Mike Flanagan ve Michael Fimognari, Edgar Allan Poe’nun konuları birbirinden bağımsız dokuz farklı hikâyesini ele alıp, teknik bilgiyi, çağdaş olayları ve hayal gücünü de işin içine katarak hepsini yeniden bir araya getirmiş. Ve sonrasında analiz ettiği parçalardan bütüncül bir dizi oluşturmuş. Böylelikle, Edgar Allan Poe’nun eserleri başka bir zamana ve başka bir bilinç düzeyine taşınmış. Ve bu süreçte ana hikâyeler (ham madde) amacına hizmet ederek dönüşüm geçirmiştir.

Aynı benim yukarıdaki iki örnekte yaptığım gibi, ben bir tabloyu parçalara bölüp yeni bir desen elde ettim. Başka bir tabloyu sözcüklerle anlatmaya çalıştım. Mike Flanagan ve Michael Fimognari ise farklı konuları olan dokuz farklı hikâyeyi yani parçaları ele alarak onlardan kendi içinde tutarlılığı olan başka bir eser ortaya koydu. Tüm ekip farklı amaçlar doğrultusunda, etkilendikleri eserleri başka bir esere dönüştürme gayesiyle hareket etti.

Sanat, içinde ilhamı gizlice taşır. Bu gizli ilham, sanata bakış açımıza ve ondan çıkardığımız anlamlara göre kendini gösterir. İlham, keşfedilmeyi ve değerinin fark edilmesini bekler fakat bu anlamlı keşfi ancak sanatın dilinden anlayan ve ona değer katabilecek kişiler gerçekleştirebilir. Bazen de ilham, kendi yolunda ilerlerken doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişiyi bulduğunda kişinin adeta gönlünü zorlar, fark edilmek ister. Sanatın bu doğası hem yaratıcıları hem de izleyicileri keşfe çıkmaya davet eder. Gerçek bir keşif ancak dikkatli ve duyarlı bir zihin tarafından anlaşılabilir.

SANATIN BİRBİRİMİZ ARASINDAKİ SEYAHATİ

Bir kitabı bitirip basılmış nüshasını elime aldığımda kendime, “Alacağımı aldım, vereceğimi verdim,” derim. Bir arkadaşım, “Aldığın ve verdiğin nedir?” diye sorduğunda ona, aldıklarımın bu yolculukta öğrendiklerim, edindiğim deneyimler ve kendi yeteneklerimin sınırlarını keşfetmek, bir işi tamamlamanın verdiği tatminini yaşamak olduğunu; verdiğimin ise asla geri alamayacağım zamanım olduğunu söyledim. Kitap, benim kontrolümden çıktığında ve kendi bağımsız yolculuğuna başladığında, artık onunla karşılaşanlara ait olur ve kendi kaderini yaşamakla yüzleşir.

Her sanat dalı için geçerli olan bu durum gerçekleştiğinde, her eser kendi özelinde kader yoluna girdiğinde etkilenme biçimleri devreye girer. Edebiyat, fotoğraf, mimari, heykel, resim, sinema, tiyatro, müzik, dans... Sanatçı sanatını icra ettikten sonra bir sonraki eser için yönünü değiştirir. Bıraktığı eser ise her karşılaştığı kişide, kişilik yapısı ve dünya anlayışı çerçevesinde başka bir etkiye neden olabilir. Bu etkileşim, ilham almak, feyz almak, rol model almak, heyecanlanmak, keyif almak gibi çeşitli tepkimelerle kendini ortaya koyar. Bu “alma” süreci tamamlandıktan sonra elde edilenler kişinin anlayışına, yeteneklerine ve çevresindeki şartlara uygun olarak yeni bir şekilde işlenir. Bu döngü insan ilişkileri sürdüğü sürece devam eder.

Bazı insanlar sanat eserlerinden ilham alırken bazıları içlerinde yeni fikirlerin filizlenmesini hisseder. Bazıları için bu eserler birer örnek teşkil eder, diğerleri ise bu eserlerden aldıkları heyecanı hayatlarına taşırlar ya da sadece zevk ve estetik keyfi yaşarlar. Sanatı, insanların hayatlarına dokunan bir elçi gibi düşünebiliriz.

ETKİLENME KABİLİYETİ İLE FİKİRLERİN GELİŞİM SÜRECİ

İki dizi hakkında konuşmayı planlamışken “sanatın sanattan etkilenme biçimleri” kavramını keşfedip onu takip etmeye başladım. Sanatçıların birbirlerinin eserlerinden etkilendiği gibi, insanların da birbirlerinden ve yaşadıkları olaylardan etkilenmesi benzer bir süreçle meydana gelir. Bir sanatçının başka bir eserden ilham alması nasıl doğalsa insanlar da karşılıklı ilişkileri ve deneyimleri aracılığıyla birbirlerini şekillendirir ve etkiler.

“Etkilenme biçimleri” kavramı üzerinde düşünmemi sağlayan dizi Usher Evi’nin Çöküşü’dür. Sonraki yazılarımda bu diziyi benzersiz bir tarzda, yine kendim tarafından üretilmiş bir terimle anlatmayı istiyorum: Kapalı film anlatımı. Bu yöntem, sanatın sanattan etkilenme biçimlerine farklı bir örnek teşkil edecek. Uygulaması zor bir yöntem dolayısıyla kopyalanması da zor.

“Hellraiser” filminde karakter, “Şeytan şeytanı gözünden tanır,” demişti. Ben de diyorum ki sanatçı sanatçıyı düşünme tarzından tanır. Ve diyorum ki hakikati arayan âşık, âşığı -aynı yoldan geçtiği için- her yerde tanır.

(*)Yönetmen: Michael Fimognari, Mike Flanagan, Senaryo:Mike Flanagan, Justina Ireland, Rebecca Klingel, Dani Parker, Kiele Sanchez, Jamie Flanagan, Emmy Grinwis, Mat Johnson. Tabii ki, Edgar Allan Poe’nun şiiri ile kısa hikâyeleri.

https://en.wikipedia.org/wiki/The_Fall_of_the_House_of_Usher_(miniseries)