Cuma günü üç skandalla sarsıldık: geleceğimizi varlığına bağladığımız Türkiye’nin birinci partisi, bir yandan da Ana Muhalefet Partisi CHP’den inanılmaz dedikodular yükseliyordu: Genel Başkanın bir ilçe belediye başkanı ile ilişkisi ve devamını anlatmak istemediğim olaylar!
Güya başkanın ayağı da bu kopan fırtınada burkulmuştu.
Gözleri de onun için mi çizilmişti acaba?
Olacak iş değil derken söz konusu ilçe belediye başkanı, seçilen en genç kadın belediye başkanı olmasıyla övündüğümüz Şehzadeler İlçesi Belediye Başkanı Gülşah Durbay, sesi titreyerek ve gözyaşlarını içine akıtarak videolu bir açıklama yaptı: genç kadın bir hastalık geçirmiş, evet ameliyat olmuş ama ameliyat sonrası kolon kanserine yakalandığını öğrenmiş ve bunu da sorunlu gebelik yaşayan kardeşi üzülmesin diye saklamıştı! İlk kemoterapisini bu koşullarda tek başına almıştı. Bu iftirayı atanlardan da hesap soracağını söylüyordu!
İFTİRA PARTİ İÇİNDEN
Siyaset bu kadar çirkin, bu kadar çamur mu olmalı?
Genç bir kadın siyasetçi, başarılı olduğu için iftiraların hedefi mi olmalı, namusunu, şerefini korumak için kendisinin ve kardeşinin sağlık sorunlarını kamuoyunun gözünün önüne mi dökmeli?
Bu rezaletin ikinci perdesi, iftiranın organize olduğunun anlaşılması oldu:
Antalya belediye eski başkanlarından birinin eşi, bir internet gazetesi yazarı olan Ebru Küçükaydın’dı iddiayı ilk yazan!
Ebru Hanım birçok kez milletvekili ve belediye başkanı aday adayı olduğu için mi klavye düşmanlığı yapmıştı, hadi gerekçe bulalım. Ama yayılmasına neden olan ise Serdar Akinan, çok daha tanınmış ve takipçisi fazla olan bir gazeteci, o niye ki? Araştırmadan, soruşturmadan? Akit’de mi yazıyor? Dedikodunun kartopu gibi yayılması sonrası Gülşah Durbay, sesi titreyerek açıklama yapmak ve 100 kişiye dava açmak zorunda kalmıştı. İddianın suçlanan ikinci tarafından, erkekten ise ses çıkmadı.
Kendisi zaten herhalde en çok eleştirilen CHP Genel Başkanı olma yolunda hızla ilerliyor. Yaptıkları doğru olsa bile, doğru olduğuna inandıramıyor? Hadi bu da KK taraftarlarınca yapılıyor diyelim, ama geniş halk kitleleri de kızgın?
SOKAKTA TECAVÜZ
Haberlere düşen bir video ise sokakların güvenliği konusunda ne durumda olduğumuzu gözler önüne serdi. Sokakta tek başına yürüyen bir genç kadını takip eden iki erkek, kadını önce bir köşeye sıkıştırıp taciz ediyor, tecavüze yeltenirken yere düşüyor, kadının feryatlarına sokaktan gözü pek diğer erkekler koşuyor ve saldırganları durdurup üstelik polise teslim ederken kadını da ayağa kaldırıp yardım ediyor. Ortaya çıktı ki o iki saldırgan, daha önceden de kadına saldırı, taciz, gasp, uyuşturucu gibi artık sıradanlaşmış suçlardan sabıkalı. Ve ellerini kollarını sallayarak işlerine devam ediyor. Üstelik olaydan sonra kadın şikâyetçi olmadığı için salıveriliyor!
Kadın korkudan şikayetçi olmamıştır. Kadın onların en kısa zamanda salıverileceğini ve peşine düşeceklerini bilmektedir. Kadın, kendisine yöneltilen bakışlardaki, “Sabah saatin 4’ünde tek başına Beyoğlu’nun arka sokaklarında ne arıyordun?” sorusunun anlamını bilmektedir. Canını kurtardığına şükredip ortalıktan kaybolmayı tercih etmektedir! Çünkü bu kültürde namuslu bir kadının yeri evidir, namuslu bir kadın yanında erkek olmadan tek başına dolaşmaz, namuslu bir kadın Beyoğlu’nun arka sokaklarında da dolaşmaz! Bunun aşırı örnekleri, kadının sesinin, adının, eğitiminin yasaklanması, 11 yaşında evlendirilmesi, vb. bakınız şeriat hükümleri! Sosyal medyada kopan itiraz sesleri üzerine tekrar yakalanan suç makineleri şimdilik tutuklandı. Ne kadar?
Kadına saldırı niye kamu suçu değil?
SURLARDAN ATILAN KESİK BAŞ!
Günün en korkunç haberi ise akşam saatlerinde bu kez İstanbul’un surlarından geldi. Mesleği kasaplık olan bir akıl hastası genç, iki kadını kesti!
Birinin başını kestikten sonra Fatih’teki surlardan aşağı attı ve bu olaya kızın annesi tanık oldu!
Haberini seyretmeye dayanamayanlar o annenin yaşadığı travmanın da hayatı boyunca geçmeyeceğini bilirler. O akıl hastası, son kurbanını da kestikten sonra surlardan atlayarak intihar etti. Bu korkunç sahneleri oradaki herkes izledi. Sinemada bir korku filmi izlemenin maliyeti 250 TL. Burada bedava. Psikiyatr Arif Verimli, akıl hastaları için daha fazla hastane açılması konusunda sürekli talepte bulunduklarını açıkladı, sosyal medya hesaplarından. Ama açılmıyor. Çünkü bu hastaların çoğu tedavi edilemiyor. Sokağa salınması daha masrafsız!
Polisler, hâkimler, savcılar, avukatlar ve müştekiler adli suçlular için daha fazla cezaevi açılmasını talep ediyor. İçerisi asla orada bulunmayı hak etmeyenlerle doldurulmuş olduğu için gerçek suçlulara yer kalmamış. Gerçek suçlular yeni bir suç işleyene kadar salıveriliyor.
Hakaretten içerde yatanlar varken gasp ve tecavüzden tutuklananlar serbest bırakılıyor!
Dışarda kalan suçsuz, masum, şiddete muhatap ve seyirci olan vatandaşlar ise
TIMARHANEDE BİR GÜN DAHA geçirmiş oldukları için, ruh ve akıl sağlıkları zedelenmiş olarak, umutsuz, evlerine kapanıyor!
Umut olan siyasi partisi böyle olurken suçlusu da daha iyi olacak değil ya! Ve her şeyin daha kötüye gitmesi için korkutuluyor:
İsrail bize saldıracak. Bizi işgal edecek. Yahu senin ülken zaten işgal edilmiş, bütün Ortadoğu burada!
AKP’nin 20 küsur yıldır başımızda olmasının nedeni ülkeyi iyi yönetiyor olmasından değil elbet. Tam tersine bir işgal ordusu kadar kötülük yaptı. Ama karşısında o kadar çapsız bir muhalefet var ki at oynatıyor. Son yıllarda yaşadığımız kahredici umutsuzluğu yerel yönetimlerde başarılı belediye başkanlarıyla, İmamoğlu, Yavaş’la sağlamışken yeni belediye başkanlarına bel altı saldırıları, çalışmalarının engellenmesi, ellerinin tutulması boşuna değil. Ama karşınızda ekonomiyi batırmış, köylüyü, işçiyi, emekliyi mahvetmiş, kırsalda üretimi öldürmüş bu kadar kötü bir iktidar varken siz de başarılı muhalefet olamazsanız bu da sizin de iyi muhalefet yapamamanız demektir ki ortalık tımarhaneye dönüyor!