Istakoz bulamayınca Kent lokantasına gidiyorlar!

Fransız Kraliçesi Marie Antoinette de 1789 Halk İhtilali’nden önce “Ekmek bulamıyoruz” diye isyan eden yoksul halk için “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” dememiş miydi?

Halkımız, AKP İzmir milletvekili Şebnem Bursalı’nın instagram hesabından Monaco Yat Limanı’nın ultra lüks lokantasında yediği ıstakoz görüntüsünü paylaşmasıyla sarsılıp muhalif oldu!

Bir ıstakoz yemek adeta Fransız Kraliçesi Marie Antoinette’in Fransız halkı sokaklarda “ekmek bulamıyoruz!” diye bağırdıklarında söylediği ve tarihe geçmiş “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” sözü kadar tarihe geçecek gibi görünüyor.

Avusturya İmparatoriçesinin kızı Marie Antoinette, iki ülkenin birleşmesi amacıyla 14 yaşında evlendirilmiş ve Fransa’nın Versaille Sarayı’nda masal gibi bir hayat yaşayan en üst düzey kadını, Kraliçeydi. Gerçeğinde “brioche” yesinler demişti. Brioche, Fransızların kahvaltıda yemeyi sevdikleri bir çörek. Aslında kötü niyetli değildi(!) Sadece saraylarda geçen şatafatlı hayatı yüzünden gerçeklerden o kadar uzaktı ki, halkın parası olmadığı için ekmek alamadığını anlamamış, pastanelerde ekmek kalmadığını düşünmüş, onun için çörek yesinler demişti. Halktan kopuk yaşamanın bedelini 1789’daki meşhur Fransız İhtilali’nden sonra Paris’in ünlü Concorde Meydanı’nda giyotinde başı kesilerek ödeyecekti.

SARAY VE HALK

O dönemde sadece kraliçe değil, bütün Saray ahalisi, halkın yaşadığı gerçeklerden o kadar kopuktu ki, vakitleri yemek içmek ve eğlenmekle geçiyordu. Erkekler bile saçlarına bukleli uzun peruklar takıyor, taşlı tokalı topuklu ayakkabılar ve süslü ceketler giyiyordu. O dönem satılıyor olsaydı kollarında AKP Grup Başkanvekili Bahadır Yenişehirlioğlu’nun taktığı gibi bir Rolex saat de takarlardı hiç kuşkusuz! 

Akşamları sarayda yapılan balolarda dedikodu, fesat ve seks gırla gidiyor, herkes eşini birisiyle aldatıyordu. İhtilalden sonra bütün saraylar ve konaklar yağmalandı, pek çok asalet unvanlı kişi kafasını giyotinin sepetinde bıraktı. Mehmet Şimşek’in deyimiyle “Yerel Halk” asaletin canına okumuştu! 

İhtilalin mottosu ise Liberte, Egalite, Fraternite, yani Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik idi. Bunların adaleti de getireceğini düşünmüştü Fransızlar, biz de her protestoda Hak, Hukuk, Adalet diye bağırıp duruyoruz. Çünkü anayasamıza göre asalet ve sınıflar yok, herkes özgür ve eşit yurttaş, ayrı gayrı yok, herkes kardeş, Rolex saatli Bahadır Bey de öyle diyor, biz bu milletin ta kendisiyiz! 

Öyle mi?

 BİZDE SARAY VE ETRAFI
Elbette değil. Bazıları daha eşit, daha özgür, daha haklı. “Onlar ve Biz” söylemiyle, “Ya taraf olursunuz, ya bertaraf olursunuz” sözleriyle “Oy vermezseniz hizmet de alamazsınız” tehditleriyle halkı AKP’liler ve diğerleri diye bölen bir Partili Cumhurbaşkanı var ve bin odalı bir sarayda oturuyor. Ayrıca üç sarayı daha var!

Çocukları ve yakınları çeşitli vakıfların başında. Bir yüzükle çıktığı ve Keçiören’de kiralık bir evde terlikleriyle oturduğu günler çok geride kaldı. Yakın çevresi, çeşitli devlet kurumlarının başında, devletten en az iki üç maaş alıyor. Torpil ve kayırma vakayi adiyye olduDindar ve kindar nesil yetiştirme projesi ters teptiği için dindar olmayanlara da hoşgörü gösteriliyor. Örneğin, yanındaki evli ve zengin erkek arkadaşıyla içkili mekânlarda eğlendiği fotoğrafları da yayınlanan ıstakoz sevdalısı eski gazeteci İzmir milletvekili hanımefendiye parti yönetiminden hiçbir tepki gelmedi. Kendisi ilk grup toplantısında arkadaşları tarafından coşkuyla karşılandı. Belli ki korunuyor.

KENT LOKANTALARI İSYANI ÖNLÜYOR

Bir kişinin ıstakoz yeme vakasının aslında buz dağlarının tepesini gösterdiği için sembolik önemi var, çünkü halk İBB’nin açtığı kent lokantalarının önünde saatlerce kuyruk bekleyerek 40 liraya sağlıklı beslenmenin peşinde. Üstelik kuyruktakiler hep kendileri gibi emekli ve yoksul insanlar olduğu için bu kuyruklar ve paylaşılan sofralar bir tür sosyalleşme görevi de üstlendi. Gerek kuyrukta, beklerken gerek yemek yerken birbirleriyle sohbet ediyor emekliler, tek sıkıntıları kuyrukta ayakta beklemek. Oturacakları bir bank olsa, iki saat de dursalar dert etmiyorlar! Ülkeyi yöneten ama insanların nasıl bir yaşam sıkıntısı içinde olduğunu bilmeyen Asrın Liderimizin küçümsediği ve CHP’nin belediyeleri kazanmasında rol oynadığı söylenen kent lokantaları aslında düdüklü tencerenin patlamasını önleyen bir supap!

LOKANTA BOYKOTU YERİNE AKILLI SEÇİMLER

Hayat pahalılığı için halkın bulduğu bir çözüm de lokanta ve kafeleri boykot etmek. Boykot etmek ancak kullanabildiğiniz ama kullanmaktan vazgeçtiğiniz yerler için söz konusu olabilir. Halkın büyük çoğunluğu zaten bütçesi yetmediği için lokanta ve kafelere gitmiyor! Boykot ettiği için değil. Ayrıca İstanbul turistik bir kent. Lokanta ve kafelerin asıl müşterisi de neredeyse turistler, ne bu boykottan haberleri var, ne de uygulama şansları. Böyle işe yaramayacak boykotlar başarısızlığı getireceği için umudu da kırar. Enflasyonla mücadele için daha akıllı yöntemler bulmalıyız. Ucuz yemek kuyruklarında değil, bolluk, berekette buluşacağımız düzen için saraylarda, binlerce m2’lik makam odalarında halkın gerçeklerinden uzak şatafat içinde, yaşayanlar yerine hizmet aşkıyla çırpınan belediye başkanlarını, başkanları seçmek zorundayız. Partileri, adayları fanatik futbolseverler gibi takip etmemek, kim adil ve düzgün çalışıyorsa onu seçmeyi öğrenmek, bunun için de bilinçli seçmen olmak gerek. Yoksa demokrasi hiç de iyi bir sistem değil!

MOTORSİKLET REZALETİ

Halk neredeyse yaşamak için bütün umudunu çoğunun yönetimini değiştirdiği belediyelerden beklemeye başladı. Belediyelere yüklenen görevden biri de UKOME ile trafik. Trafik kentin en büyük sorunlarından biri. Özellikle motorsiklet kullanımı en büyük sorunu oluşturmaya başladı. Trafik tanımlamasında “motorlu araç” olarak bildirilen bu araçlar, kullanıcıları tarafından hiçbir trafik kuralına uymadan kullanılıyor ve gerek yayalar, gerek taşıtlar, gerek bizzat sürücüleri için büyük tehlike ve can ve mal kaybına yol açıyor. Genellikle kuryeler tarafından kullanılan ve hızlı mal taşımak zorunda bırakılan motosikletliler, tek yön kullanımını hiç önemsemiyor, yayalara ayrılmış yollara rahatlıkla dalıp çıkıyor, motorlarını her yere park ediyor ve yayalar için hem büyük bir tehlike, hem de çevre kirliliği yaratıyor. UKOME, motorsiklet kullanımı konusunda ciddi önlemler almalı.