Euro 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası: Yukarıdakiler, aşağıdakiler!..

Fairplay Futbol, ne kadar adil ve ne kadar dürüst?.. Aslında, kim kimle karşılaşıyor? Borç batağındaki futbol kulüplerine başkanlık neden bu kadar cazip?

Euro 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda F Grubu’nda bulunan Türkiye, ilk maçını Gürcistan ile üç gün sonra 18 Haziran’da oynayacak.

22 Haziran’da zorlu Portekiz maçı ve 26 Haziran’da da Çekya ile karşılaşacak.  Hazırlık maçında Polonya’ya 2-1 yenilen Türkiye’nin maçları ile ilgili yapay zekanın öngörüsü şöyle.

Türkiye 2-1 Gürcistan; Portekiz 2-1 Türkiye ve Türkiye 0-1 Çekya şeklinde.

Bu öngörüye göre, Türkiye’nin Avrupa’da şansı yok.

Peki, Türk futbolu hep böyle miydi?

Euro 2021’de Türkiye, Galler ve İtalya’dan 5 gol yiyip, gol atamamış ve henüz İsviçre maçına çıkmadan ümitler tükenmişti…

Türkiye’nin futbol tarihinde çok daha kötü skorlar da mevcuttu.

Peki, futbol UEFA’nın söylemindeki gibi “fairplay” adil ve dürüst bir oyun mu?

Borç içindeki futbol kulüpleri, her dönem neden daha büyük borçların altına girerler?

UEFA 2024, başlarken, futbol “oyunu” nu hasır altı edilen detaylar ile gün yüzüne çıkardık.

Yıl 1984.

İngiltere’nin Türkiye’yi 8-0 yendiği maç.

TRT spikeri anlatıyor. 

“Sayın seyirciler maç bitti, Yaşar halen gol yiyor!”

Üst üste iki İngiltere maçında toplam 13 gol yiyen (8-0, 5-0 ) kaleci Yaşar'ın lakabı artık,

“Kova Yaşar”dır.

O dönem Türk milli takımının iki kalecisi var: Yaşar ve Fatih.

Yıl 1987, maç yine İngiltere’yle.

Farklı olarak, kalede Fatih bulunuyor. 

Yaşar, 8-0’lık yenilgiye atfen, Fatih'e moral veriyor;

"Ne korkuyorsun oğlum, 8 tane yiyecek halin yok ya!.."

Maç yine 8-0 biter.

ÖYLE İYİ ARKADAŞLAR Kİ, FATİH İLE YAŞAR’IN YEDİĞİ İÇTİĞİ AYRI GİTMİYOR!

İngilizlerden 3 maçta, toplam 21 gol yiyince gazeteler şu manşetle çıkar:

“Fatih ile Yaşar öyle iyi arkadaşlar ki, yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor!”

YUKARIDAKİLER VE AŞAĞIDAKİLER 

Öyle sözler var ki, futbol sanki, Almanya, İspanya, İngiltere, İtalya ve Fransanın hegemonyasında oynanan, zaman zaman da diğerlerine teselliler verilen bir oyundur.

Peki öyle mi?

Rakamlarla, futbol “oyunu”na bakalım.

UEFA'ya bağlı 55 ülkenin 50’si çevre ligleri, diğer 5 ülke ise merkez ligleri oluşturur. 5 büyük ligi kapsayan merkez ligler, İngiliz Premier, Alman Bundesliga, İspanyol La Liga, İtalyan Serie-A ve Fransız Lig1’den oluşuyor. 

Hangi ülke futbol takımını desteklerseniz destekleyin, aslında maçlar yukarıdaki beş ülke ile diğer 50 ülke arasında oynanır. Oyun, yukarıdakiler ve aşağıdakiler şeklindedir!

55 ÜLKENİN FUTBOL GELİRİNİN YÜZDE 53’Ü, 5 ÜLKENİN!

UEFA'ya bağlı 55 ülkenin toplam gelirinin yarısından çoğu, yani 12,5 trilyon dolarlık pastayı 5 ülkenin oluşturduğu merkez ligler alıyor.  Merkez liglerdeki futbolcuların ortalama geliri 40 bin dolar iken, bu rakam çevre liglerde 25 bin dolardır. Merkez liglerin, lig başına ortalama geliri, çevre liglerden 15 kat; kulüp başına ortalama gelirleri ise 11,7 kat daha fazladır. Böyle olunca, futbol kaynakları da imkanlar da yetenekler de merkez liglere akar. Futbolun en büyük gelir kalemi yüzde 59 ile yayından sağlanır.  Hal böyle olunca, -şimdilik askıya alınsa da- İngiltere, İspanya ve İtalya’nın girişimiyle 20 kulüplü, Avrupa Süper Ligi oluşturma girişimi ile futbolun sadece küçük bir azınlık arasında oynanan bir oyun olması için düğmeye basılmıştır. Diktatör General Franco’nun Real Madrid’ine karşı, direnişin sembolü olarak görülen, çok uzun bir süre, formasına reklam bile almayan Barselona bile sadece para için, ezeli rakibiyle birlikte 3 ülkeden oluşan süper ligdeki takımlar arasında yerini aldı.  Yine, İngiltere’de işçi sınıfının ve halkın takımı olduklarını iddia eden Manchester United ve Liverpool da... Avrupa Süper Ligi’ni oluşturan takımlar, küme düşmenin olmadığı, futbolu, sportmenlik ruhunu yok edecek bir rekabete dahil oldular. Öyle ki, Almanya ve Fransa, hatta İngiltere Başbakanı Johnson bile Avrupa Süper Ligi’nin futbolun sonu olacağını açıkladı. İşte futbolun bu yapısı, az sayıdaki ülkenin merkez liglerine pastanın çoğunluğunu verirken, çok sayıdaki ülkenin çevre liglerine sürekli artan bir borç olarak yansıyor.

İFLAS ETMİŞ KULÜPLERDE BAŞKANLIK YARIŞI

2024 yılı itibariyle Beşiktaş’ın borcu yüzde 24,2 artarak 7,3 milyar liraya, Galatasaray’ın borcu yüzde 17,2 artarak 8 milyar 852 milyon liraya,  Fenerbahçe’nin ise borcu yüzde 36,8 artarak 8,4 milyar liraya ulaştı. Trabzon’un da 6 milyar liraya yakın borcunu eklediğinizde, dört takımın toplam borcu 30 milyar liraya ulaşıyor. Yine 31 Ağustos 2023’te KAP’a yapılan bildirime göre dört büyük takımın toplam geliri ise 7 milyar TL.

3 milyar TL ile en yüksek geliri olan GS’nin 8,8 milyarlık borcu onu iflasın sınırında gösteriyor.

Bankacılıkta gelirinin üç katı kadar borcu olan kişi ya da kurum müflis kabul ediliyor. Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin ise borcu gelirlerinin dört katından fazla.

 FUTBOL KULÜBÜ BAŞKANLIĞI, SİYASET ÜSTÜ PRESTİJ GETİRİYOR!

Dört büyük futbol kulübünde başkan olmak, Türkiye’de bakan olmaktan daha önemli görülüyor.

Tüm ihalelerden, devletin birimleriyle ya da muhalefetle ilişkilere kadar, ciddi avantaj sağlarken siyasi iktidarlar da özellikle bu dört başkanı hoş tutmak için maksimum ihtimam gösteriyor!

Hal böyle olunca ne takımın başkanı ne bankalar ne de devletin kurum ve kuruluşları, bu dört büyük futbol kulübünün borcuna takılmıyorlar (!)

Başka bir ifade ile varlığının üç katı kadar borcu olan vatandaşı, müflis ilan eden bankalar ya da kurumlar borcu icraya götürüp, koah hastasının elektriğini, suyunu keserken, aynı kurumların tahsilat hevesi, iş güzide kulüplerimize gelince bitiyor! 

Finans kuruluşları ve devlet böylesine imtiyazlar sağlayınca, futbol kulübü başkanlarının üstünde görünmez bir zırh oluşuyor!

Türkiye Süper Lig’indeki tüm futbol kulüplerinin toplam değeri, UEFA’daki merkez liglerdeki takımların ortalamasının onda birinden azdır. (1,39 milyar avro) UEFA adil oyun/ fairplay dese de aslında sistem, orta vadede futbolun sonunu getirecek unfair play/ adil olmayan oyuna teslim olmuştur. Böylece, futbol bu 5 ülkenin liglerine aşırı para, 50 ülkenin çevre liglerine ise aşırı borç getirmiştir. Ve bu gelir adaletsizliği makası her geçen yıl daha da açılmaktadır.

1992-2020 arası Şampiyonlar Ligi Kupası'nda 28 kupayı merkez ligler, buna karşılık, sadece bir tek kupayı Porto ile (2004) çevre ligler müzesine götürdü.  İşler böyle olunca, futbolda paranız kadar konuşuyorsunuz.

Yani, 2021 yılında, 325 milyon avro değerindeki Türkiye Milli Futbol Takımı, 751 milyon avro değerindeki İtalya’ya karşı maça boynu bükük çıkıyor. İstisna da olsa, paranın gücü nadiren futbol gücüne yansımıyor, istisnalar yaşanıyor.

2000 yılında UEFA ve Süper Kupa Şampiyonu olan Galatasaray gibi. 30 milyon avro değerindeki GS finalde, 90 milyon avro değerindeki rakibi Arsenal’i yenerek kazandığı UEFA Şampiyonluğu’nu, kendinden üç kat değerli bir gücü yenmesi olarak da okuyabilirsiniz.

Bugün 377 milyon avro değerindeki Galatasaray’a karşı, 1.09 milyar avro değerinde bir Arsenal var. İşte futboldaki bu yapı, merkez liglere zenginlik, çevre liglerle birlikte Türkiye’ye de kriz ve sefalet getirdi.

Çevre ligleri oluşturan 50 ülke ya acilen merkez liglere ve Avrupa Süper Ligine karşı örgütlenip, birlikte hareket edecek ya da 4 milyar insanı bir araya getiren futbol, sportmenlik ve insani değerlerden vaz geçip, küçük bir azınlığın eğlence aracına dönüşecek!