Son yıllarda hiçbir albüm bana bu kadar iyi gelmedi.
Cuma sabahından beri durmadan dinliyorum ve sevdiğim bütün arkadaşlarıma yolluyorum.
Çünkü çok iyi biliyorum ki, hepsinin içinde “Kapanmış” veya “Hiç kapanmayan bir yara” var.
ZULME UĞRAMIŞ OZANLAR
KULÜBÜNÜN BİR ÜYESİ İSENİZ
Her insanın bir tarafı yaralıdır.
Tabi sadece yaralayan bir insan değilseniz.
Taylor Swift’in son albümü Cuma günü yayınlandı.
Yayınlanmadan önce adı çok ilginç gelmişti bana.
“Tortured Poets Departement…”
“Zulme uğramış ozanlar departmanı…”
ARABESKE GEÇMEYEN
BİR HÜZNÜN ANATOLOJİSİ
Albüm, yeni dönemin en sevdiğim hip hop sanatçılarından biri olan Post Malone’la söylediği “Fornight” şarkısıyla başlıyor…
Bir pop müzik albümü değil bu.
Country de değil.
Hemen hepsi balad, yumuşacık şarkılar.
Desibeli hiç yükselmeyen, sakin, hiç birini atlamadan dinleyeceğiniz melodiler.
Entelektüel düzeyi güçlü lirikler.
Ve bütün şarkılarda dozu çok iyi ayarlanmış, arabeske düşmeyen, ağlaklık sınırını bir santim geçmeyen, çok estetik bir hüzün var.
GRAMMY: ŞARKILI BİR
POST MORTEM OTOPSİ
Dünyanın en önemli müzik ödüllerini veren Grammy’nin internet sitesi dün yayınlanan yorumunda bu albüm için şöyle diyor:
“Şarkılı bir post mortem otopsi…”
Çok doğru bir teşhis.
Hepimizin içinde ölmüş veya yaralı kalmış duyguların müzikli bir otopsisi…
Adli tıbbın, adı hiçbir zaman konmayacak müzikal departmanı…
EĞER YARALARINIZ
İYİLEŞMİŞ KAPANMIŞSA
Yazının başlığında “Hala alınacak intikamı olanlar bu albümü dinlesin” demiştim.
Taylor Swift albümü için yazdığı yazıda şöyle diyor:
“Yaralarınız kapanmışsa, kanamıyorsa, iyileşmişse; artık alınacak intikam, eşitlenecek skor kalmamış demektir…”
Bir zamanlar bir kadın arkadaşım bana, “En iyi intikam mutluluktur” demişti.
31 MART AKŞAMINDAN SONRA
BANA ÇOK İYİ GELDİ BU ALBÜM
Açıkça söyleyeyim.
31 Mart akşamından beri bambaşka duygularla yaşıyorum.
Daha rahatım.
Türkiye’ye demokrasi mi geldi?
Üzerimizdeki baskı kalktı mı?
Hayır… Öyle bir duyguya kapılmayacak kadar gerçekçi olmayı dayak yiye yiye öğrendik bu ülkede. İyimserim ama Türkiye’deki rejimin ne olduğunu da çok iyi biliyorum…
TEOMAN’IN ÇOK GEÇ
ÖĞRENDİĞİ BİR DİZE
Çünkü bir zamanlar bu ülkenin kendini zulme uğramış insanlarının çok sevdiği, Teoman’ın da daha geçen yıl keşfettiği bir dize vardı hani;
“Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya…”
Son 10 yılda biz de çok sevmeye başlamıştık bu dizeyi.
Çünkü toplumun “Öteki bölümüne” de hissettirilmişti bu duygu.
Üstelik de “Siz kaç kişisiniz bu toplumda” etkisiyle agrandize edilmişti.
Hiç olmazsa o küçümsenen “Beyaz Azınlık” duygusunu attım.
İşte böyle bir günde geldi bu albüm.
Allah’ım nasıl özlemişim böyle sakin şarkıları…
BİR DÖNEMİN TÜYLÜ
KALEMLE YAZILMIŞ SONU
Grammy bu şarkılar için çok güzel bir tarif bulmuş:
“Bir dönemin tüy kalemle yazılmış sonu…”
Hakikatten lirikler ve müzik sanki tüylü kalemle yazılmış kadar hafif, narin.
ESKİ ARKADAŞLAR NE KOKAR
OT MU YOKSA PARKA MI?
Taylor Swift’in en sevdiğim şarkılarından biri, kariyerinin en başında, henüz “Beyaz Cumhuriyetçi Amerikanın Sweetheart’ı” olduğu dönemde söylediği bir şarkıydı:
“Tim McGraw…”
Sanki o günlerini kapatmanın da hüznünü taşıyan bir albüm bu.
“Bütün arkadaşlarım ya ot ya da bebek gibi kokuyor” diyor.
Arkadaşlardan hafızamızda kalan kokular nasıl anlatılır ki;
Evet bazılarımızda, hala genzimizde duran o ot kokusu…
Bazılarımızda genzimizi hala yakan o parka…
PENCERESİZ KALMIŞ
ÇOCUKLAR BALADI
Bazılarımız ise Ahmet Kaya’nın şarkısındaki “Penceresiz kaldım anne” diye ağlayan bir çocuk.
Bazılarımız ise kokusuz, renksiz, umutsuz…
Bazılarının ise kokusu bile kalmamış.
Ve geldiğimiz bu yaşlarda kendi kendimize soruyoruz.
Biz kimiz?
NE SEN DYLAN THOMAS’SIN
NE DE BEN PATTI SMITH
Taylor Swift, albümün “Eziyete Uğramış Ozanlar” şarkısında kim olduğumuzu anlatıyor:
“Peki kim tutacak seni benim gibi
Ben olmasam kim sevecek seni
Yüzüne bakıp güldüm…
Güldüm ve dedim ki;
(Bak arkadaş) ‘Ne sen Dylan Thomas’sın
Ne de ben Patti Smith
Burası da Chelsea Hotel değil…
Biz modern aptallarız…”
KEŞKE DÜNYAYI MAHFEDEN LİDERLERE DE
BU SORUYU SORSAK: SEN KİMSİN KARDEŞİM
İşte, dünyanın her yerinde milyonlarca genç insanı stadyumlara çeken Taylor Swift bu…
Stadyumları dolduran devasa kalabalıklar içinde hepimize tek tek bir cep aynası tutuyor…
O aynada kendinizi seyrederken, aynı cüretle o aynayı, bugün dünyayı bize dar eden popülist liderlere tutmak geliyor içinizden.
“Bak arkadaş, bak ve kendini gör… Senden büyük Allah var…”
55 YILDIR BİR ŞARKININ
SORDUĞU SORUNUN PEŞİNDEYİZ
19 yaşımda matbaa işçisi bir babanın, okuma yazmayı kendi kendine öğrenmiş bir annenin İzmir’li çocuğu olarak Çiğli Radyosu’nda Bob Dylan’ın “Like A Rolling Stone” şarkısını dinlediğim zaman da böyle bir şeyler hissetmiştim.
O şarkıda Dylan’ın sorduğu bir soru vardı;
“Nasıl hissettiriyor…
Nasıl hissettiriyor evsiz barksız olmak,
Tam bir bilinmezlik gibi…
Oradan oraya yuvarlanan bir taş gibi…”
HER KUŞAĞIN BİR POST
MORTEM OTOPSİ SAATİ VAR
Bizim kuşağımız 55 yıldır bu sorunun cevabını arıyor…
Demek ki her neslin, her kuşağın “Post mortem bir otopsi” saati varmış.
Şimdi stadyumlardaki o milyonlarca gencin niye bu genç kadının arkasında olduğunu anlıyorum.
LIBERATİON GAZETESİNİN
KAPAK SAYFASINDAKİ SORU
Fransa’nın sol gazetesi Liberation geçen hafta bir kapak sayfasını tamamen Taylor Swift’e ayırdı.
Kapakta onun yumruğunu yukarı kaldırdığı bir fotoğrafı vardı.
Yanına şu yazılmıştı:
“Trump’a seçimi kaybettirebilir mi?”
Amerika’da yapılan bir anket, Taylor Swift’in Amerikan halkının yüzde 18’in etkileyebilecek bir hayranlık gücü varmış.
SEVGİLİNİZ HANGİ
OYUNCAĞI KIRAR
Bu albüm onun “Sakin bir güç” olduğunu söylüyor.
Yani popülist liderlerin hoyrat ve despot gücünün karşısına dikilen, hikâyesini tüylü kalemle yazan sakin bir güç…
Bir şarkısında diyor ki;
“Sevgilim yalnızca sevdiği oyuncakları kırıyor
Bense onun yıktığı kumdan kalelerin kraliçesiyim…”
EY ERKEKLER DÜŞÜNÜN KAÇ
KRALİÇENİZİN KUMDAN KALESİNİ YIKTINIZ
Dinlerken düşünüyordum.
Kim bilir ben de kaç kere kırmışımdır en sevdiğim oyuncağımı…
Kraliçemin kumdan kalesini, bir yazboz gibi kaç kere yıkmışımdır.
Kaç kere tarumar etmişimdir en sevdiğim kalbi…
Hem de şu aptalca bahane cümlenin arkasına korkakça saklanarak:
“Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun, sen beni anlarsın…”
Niye bu kadar yorarız en sevdiğimiz insansa o eğer…
Niye, bizi anlama yükünü onun sırtına yükleyip, metastas yapmış bir egoyla terk ederiz cinayet mahallini…
DUR YAHU ABARTMA, BAHSETTİĞİN
KADIN NETİCEDE BİR POP ŞARKICISI
“Dur kardeşim, abartma yine, neticede bahsettiğin kadın bir pop şarkıcısı” diyen büzülmüş kibirli dudakları, ta buradan görüyorum.
Evet tam da o kadından bahsediyorum.
Senin küçümsediğin, milyonlarca gencin ise anladığı işte bu dizeleri yazan kadından.
Allah’a işte o nedenle de şükrediyorum.
Bana bu küçümsememe, tam aksine abartma duygusunu bahşettiği için.
Marlyn Monroe’nun, Jim Morrison’un, Kurt Cobain’in içindeki o derin aydını bu sayede, James Joyce okuduklarını öğrenmeden çok önce hissettim.
ÇEVREMDE BİR ÇOK 68’LİNİN
‘MÜZİK BİTTİ’ DEDİĞİ BİR GÜNDE
Teşekkürler Taylor Swift…
Çevremde birçok eski 68’linin, 70’linin “Müzik bitti” dediği bir çağda bana “Bu dünyada tek insan kalıncaya kadar müzik olacaktır” inancını bir kere daha verdin.
Gittikçe kötüleşen bir dünyada, “Hayal ettiğim ülke bu değildi” diye bedbinleştiğim şu günlerde bana aradığım estetik hüznü ve huzuru verdiğin için.
KİN, NEFRET, İNTİKAM, DAVA
BU KELİMELERİN HEPSİ PESPAYE
Haklısın… Yirmi birinci Yüzyılın hepimizde açtığı yaralara otopsi yapmanın tam zamanıydı.
Bugün Pazar…Vaktiniz olursa bu albümü baştan sona dinleyin.
Kin, intikam, rövanş, kibir, dava…
Bütün bu kelimelerin ne kadar pespaye olduğunu ta şuranızda, derinizin altında hissedeceksiniz.
Ve emin olun iyi insanların bu duyguyu hissetmeye çok ihtiyacı var.