Emanet mi armağan mı?

Her neslin, diğerine devrettiği, hem eylemlerimizle de oluşan özgün kod... Bizim bağlar kuran, hem de bağ bozumları yapan varlığımızı anımsatıyor.

Bursa Devlet Tiyatrosu’nun halen sahnelediği, şahsımın yazdığı tiyatro oyunlarından biri olan “Sonum Başlangıcımdır”da karakterimiz Yosun, oyunun başında, bir zamanlar uzak bir kentte bacağına konup gitmiş karasinekten söz eder.

“Bacağıma konan karasineğin uçup gitmesine üzülmüştüm bir keresinde, nasıl bir yalnız hissetmekse. Konma anındaki sevincimi de hatırlıyorum. Bir canlı, bitki değil, hareket edebilen bir canlı, kendi isteğiyle, gelip bacağıma konmuştu!

O anki sevinç, heyecan!..

Bir anlık…

Sonra uçup gitti.

Sinek de sevinç de.

Yalnızlık… yine gelip üstüme çöreklendi.”

Piyesin ilerleyen anlarından birinde yine bir karasineğin teması sayesinde delirmediğini söyleyerek aynı meseleye döner Yosun. İşte o mesele, Vuslat’ın Tophane-i Amire’deki sergisinin de ana meselesi olan “temas”tır; dokunuş, iki şey arasında karşılıklı ilgi, ilişki, bağ. Bağdan kaynak alan güven, güvenle paylaşılarak birbirine emanet edilen anlar.  Anlardan oluşan anıların belleğimize emanet (ya da armağan mı) edilmesi için ortaya çıkan anlatılar.

Her şey Vuslat’ın anneannesinin anlatarak ona armağan ettiği bir masaldaki kuşun ayağına batan dikene sahip çıkmasıyla başlıyor aslında. Bu masala, anneannesinin anısına, onun o masalı anlattığı ana, anlatının kendisine sahip çıkmasıyla. Bir yazarın, piyesinin kahramanı kadının bacağına konan sineğin temas anına sahip çıkıp yazarak tiyatro seyircisinin belleğine emanet ettiği gibi, Vuslat da sergide hem dinleyip hem de plastik sanatlar üzerinden izleyebildiğimiz “Ayağına Diken Batan Serçe Masalı” işiyle sanatseverlerin belleğine emanet ediyor bu masaldan öğrendiğini: Yaşamı kutlamak. Emanet ettiği dikene, söz verdikleri halde sahip çıkmayanlar için ne diyordu masaldaki serçe?

“Nefeslerinin peşinden gideceklerine/Her biri nefslerinde kaybolup gitti.”  

İşte bizim anımsamamız gereken, işe güce dalıp o kimselerden olmak yerine, her nefesin alınışını onurlandırmak.  



Ebru Yetişkin’in küratörlüğünde hayata geçen, 30 Haziran’a değin görülebilecek serginin dikkat çeken işlerinden biri yine anneannenin torununa armağanı bir zincirden esin almakta. “Yaşamın Göbek Bağı” enstalasyonu da kavuşmak, buluşmak, kopmak ya da aşk, utanç gibi belleğimizde koyu kalemle altı çizili anların hem biricikliği hem de birbirimize aktardığımız aitlik üzerine Tophane-i Amire’nin kubbesine doğru ihtişamla yükselmekte. Epigenetik, diyor Yetişkin, “Tıpkı DNA'lar gibi. Son zamanlarda epigenetik ile ilgili yapılan bilimsel araştırmalar, genlerimizle emanet aldığımız şeyleri hem koruyabileceğimizi hem de değiştirebileceğimizi ortaya koyuyor. Her neslin, bir diğer nesle devrettiği şeylerin yanı sıra kendi eylemlerimizle de oluşan özgün ve benzersiz bir kod zincirinden bahsediyoruz. Bu da bizim hem bağlar kurabilen hem de bağ bozumları yapabilen varlıklar olduğumuzu hatırlatıyor” diye ekleyerek.



Rüzgârın tasasızlığı, taşın ürpertici serinliği, nehrin ışıltılı coşkusu, dağın zamansız ağırlığı, ateşin keskin sıcaklığı, böceğin hışırtısı, doğumun ve ölümün çok ötesi, ruhun derin sessizliği ise Vuslat’ın Abecesi. Bu abeceyi, antropologların binlerce yıldır birçok toplumda benimsenen bir kültürel ritüel, geleneksel şifa aracı dediği, gelecekte gerçekleşebilecek her türlü kötülükten, hastalıktan, şerden korunmak için yine bir güven bağıyla yapılan (yapan ve yaptıran arasındaki) muskaların üstüne işliyor. Üç köklü sığır kuyruğunu tek bir noktadan ama çok etkili bir an gibi sağlam bir temas ile yerçekimine ilintilediği “Orada Benimle Buluşur Musun?”da sesiyle yineliyor bu a’yı be’yi ce’yi.  Sonum Başlangıcımdır’daki Yosun gibi düşünmüyor Vuslat, karşımızdakinin hareket etmesi şart değil anlamlı ilişki kurmak için, temas eden ve/veya ettiğimiz bir bitki de olabilir.


Etkileşimli işinde ise “Siz en çok neyinizi kime emanet ederdiniz?” diye soruyor Vuslat. Yanıtınızı kuş cıvıltısıyla doldurulmuş alandaki kâğıtlara yazıp asılı kafese koyabiliyorsunuz. Ben “yaşama sevinci”ni yeni kuşak gençliğe emanet ettim.

Siz en çok, neyi, kime emanet edersiniz?

Peki, bir kuş ayağına batan dikene, canını acıtmış olduğu halde niye sahip çıkar?


Sanata evet.