Güneri Cıvaoğlu, Yalçın Doğan, ben…
Biz üç saatten beri pistin kenarına çekilmiş uçakta bekliyoruz…
Ama beklediğimiz yolcu bir türlü gelmiyor…
Sakın bunu sıradan bir “Eski günler yazısı” gibi görüp, atlayıp geçmeyin.
Yeni günler yazısı bu…Tam da bugünün yani.
Önümüzdeki günlerde çok konuşulacak olayların anlatıldığı bir kitap.
En güncelinden başlayalım…
YIL 1993: ŞAM’DA
BİR İSTİBARAT BİNASI
19 Ocak 1993…
Suriye’nin başkenti Şam’da “Çift Yıldızlı Saray” olarak bilinen, İstihbarat binası…
O gün orada Orta Doğu yakın tarihinin en önemli olaylarından biri yaşanacaktır.
O toplantının sonuçlarını bugün, hala önümüzden geçiyor.
Bundan sonra anlatacağım olayın bir bölümü kamuoyunca biliniyor.
Ama bir bölümü var ki, ilk defa duyuyorum.
Olayı Cavit Çağlar’ın önceki gün çıkan “Fırtınalı Bir Yaşam Öyküsü” kitabından aktarıyorum.
Kitap hakkındaki görüşlerimi de sonda yazacağım.
DOSTUM, O ZAT LAZKİYE’DE
GAZETECİLERE MÜLAKAT VERİYOR
Şimdi 19 Ocak 1993 gününe dönelim.
Masada karşılıklı oturan kişiler; Dönemin Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel ile Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’dır.
Yani bugünkü Beşar Esad’ın babası.
O gün bizler de gazeteci olarak Şam’da kaldığımız otelde bu toplantının sonuçlarını beklemekteyiz.
Toplantının başında Demirel, şunu söyler:
“Değerli komşum, biz dost ve komşu iki ülkeyiz ama sizin, topraklarınızda Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden PKK ve onun faaliyetlerine izin vermenizi hatta korumanıza bir anlam veremiyorum.”
BAHSETTİEĞİNİZ O ZAT
BİZİM ÜLKEMİZDE DEĞİL
Esad’ın cevabı:
“Bahsettiğiniz zat, bizim ülkemizde barındırılmamaktadır.”
“Bahsettiğiniz zat” dediği kişi Abdullah Öcalan’dır.
Bunun üzerine Demirel şunu söyler:
“Siz yok diyorsunuz ama, bizim gazetecilerimiz gelip burada o zatla mülakatlar yapıp yayınlıyorlar. Elimizdeki bilgilere göre bu zat halen Lazkiye’de yaşıyor.”
DOSTUM ÖYLEYSE SİZ DE
BU DOSYAYA BİR BAKIN
Söz sırası Esad’dadır…
Demirel sözünü tamamlayınca, Esad masanın üzerindeki bir dosyayı alıp, masadaki Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’e uzatır…
Hikmet Çetin dosyaya bakar.
Üzerinde “Müslüman Kardeşler” kelimeleri yazmaktadır.
Esad şunu demektedir
“Siz de kendi topraklarınızda Müslüman Kardeşler örgütünün faaliyetlerine izin veriyorsunuz.”
SAYIN DEMİREL DE BİZİM
REJİMİMİZLE OYNUYORSUNUZ
Verdiği bilgiye göre bu ziyaretten 4 gün önce Hatay’dan Halep’e geçen bir örgüt üyesi yakalanmış. Bunun dışında 4 örgüt üyesi daha ele geçirilmiş.
Esad sözünü şöyle tamamlar:
“Rejimimizle oynuyorsunuz…”
Yani Suriye’deki rejimi yıkmaya çalışıyorsunuz…
Ama karşısındaki siyasetçi Demirel’dir…
Bu sözün rövanşını akşam yemekte alacaktır.
SAYIN ESAD LÜTFEN SİZ DE BU
KÂĞITTAKİ NUMARAYI ÇEVİRİN
İki komşu ülkenin devlet adamlarının restleşmesinin son sahnesi o akşam Esad’ın Türk heyetine verdiği resmi yemekte yaşanacaktır.
Bu defa yer, Şam’a yukardan bakan tepedeki Kasr-ül Saab’dır…
Türkçesi “Halk Sarayı…”
Nedense otoriter liderler dev saraylar yaptırmayı ve adını da “Halk”, “Millet” koymayı çok severler.
Özellikle de eski Sovyetler Birliği ve Orta Doğu’da…
Yemeğin tam ortasında Başbakan Demirel elini cebine atar ve çıkardığı kâğıdı Suriye Devlet Başkanına uzatır:
“Sayın başkan, gündüz size bahsettiğim o zatın telefon numarası bu.”
Sonra eliyle telefon çevirir gibi yapıp devam eder:
“İsterseniz şimdi açıp kontrol edebilirsiniz. Telefona o zat kendisi çıkıyor…”
Saray’daki akşam yemeğinden sonra ertesi gün tekrar buluşulmak üzere karar veriliyor.
ERTESİ SABAH BOMBOŞ ŞAM
HAVA ALANINDA BİR THY UÇAĞI
Ertesi gün saat sabah 9 sıralarında biz Türkiye’den gelen gazeteciler uçakta bekliyoruz.
Şam hava limanı Amerikan ambargosu nedeniyle bomboş.
Bir tek Rus uçağından başka sadece THY’nin Başbakan Demirel’e tahsis ettiği uçak var.
Bekliyoruz ama Demirel bir tünlü gelmiyor.
Nihayet 3 saat sonunda başbakan geliyor ve uçak Ankara’ya doğru havalanıyor.
31 YIL SONRA O ZAT KANDİL’DE
KURDUĞU TERÖR ÖRGÜTÜ NEREDE
Aradan 31 yıl geçti…
Bugün değişen ne?
Çağlar’ın kitabında yok, o akşamki hikâyeyi ben tamamlayayım.
Abdullah Öcalan artık Suriye’de değil, Kandil’de bir hapishanede…
Ama PKK’ye bağlı YPG örgütü hala Suriye’de…
Artık Suriye devletinin değil, YPG ve ABD’nin kontrolü altındaki bölgede
GEÇEN AY İSTANBUL’DA İPTAL
EDİLEN BİR VATANDAŞLIK
Ya Müslüman Kardeşler örgütü?
O da yine bizim sınırımızda ama bizim kontrolümüzdeki bölgede.
ÖSO adıyla Şam rejimine karşı savaşıyor.
Ve Müslüman Kardeşler örgütünün Mısır kanadı?
Artık Mısır’da siyasetten çekildiğini açıklayan bir oluşum.
Mısır’da siyasi sahneden silindiler ama siyasi olan muhalif kanadı faaliyetlerini Londra ve İstanbul’dan yürütüyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kahire’ye yaptığı ziyaretten iki üç gün önce İhvan, yani Müslüman Kardeşler örgütünün Türkiye’deki başkanına verilmiş olan TC vatandaşlık hakkı geri alındı.
BURASI ORTA DOĞU BİRİNİN TERÖR
ÖRGÜTÜ ÖTEKİNİN MÜTTEFEKİDİR
Orta Doğu işte böyle bir yer…
Ülkelerin birbirlerinin altını oyduğu, rejimleriyle oynadığı, istikrarını sarsmak için elinden geleni yaptıkları bir bölge…
Ve bunun adı da “Milli menfaat…”
Ama bazen milli menfaat denilen bu şeyler, güçlü liderlerin şahsi takıntıları da olabiliyor.
O örgütler de kendi terörist faaliyetlerinde her tür işbirliğini mubah görüyorlar.
Ne yazık ki Cavit Çağlar’ın bizzat yaşayarak anlattığı bu Orta Doğu 31 yıldır zerre kadar değişmedi.
Bu kültür nesilden nesile de aktarılıyor.
ÇIRAĞAN’DAN TAKSİYE BİNEN AZERİ
LİDER NEREDE VE NASIL BULUNDU
Neyse konu değiştirelim kitaptan biraz daha eğlenceli şeylere bakalım.
Cavit Çağlar’ın kitabında, yakın tarihimize ait çok ilginç bir başka gecenin de gerçek hikayesi var.
24 Hazıran 1992…
O dönemin Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey, Karadeniz İşbirliği toplantısı için İstanbul’a gelir ve Çırağan Sarayının büyük bir süitine yerleştirilir.
Ertesi günkü toplantıya, Rusya, Ermenistan, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Ukrayna, Gürcistan, Moldova ve Arnavutluk devletlerinin cumhurbaşkanı ve başbakanları katılacaktır.
Toplantı ertesi sabah başlayacaktır.
ÇAĞLAR’A SABAH SAAT 05.30’A BİLGİ:
DEVLET BAŞKANI TAKSİYLE GİTMİŞ
Ancak sabaha karşı saat 5’de Cavit Çağlar uyandırılır.
Ebulfeyz Elçibey gece yarısı bir ticari taksi çağırıp otelden ayrılmıştır.
Beraberinde gelenler de nerede olduğunu bilmemektedir.
Bunun üzerine İstanbul Polisi harekete geçer ve Cavit Çağlar’ın anlattığına göre, Azeri başkanı sabah saat 08.30’da Anadolu yakasındaki Salacak’ta bir taksinin arka koltuğunda otururken bulur.
Polise, “Türkiye aşığıyım, İstanbul’a hayranım, Anavatanımıza gelmişken atalarımızın yaşadığı Topkapı’yını karşıdan seyretmek istedim.”
RESMİ AÇIKLAMA BUYDU AMA
GERÇEKTE NE OLMUŞTU
Evet, resmi açıklaması bu diye duyuruldu ve Cavit Çağlar da öyle yazmış.
Ancak o günlerde olayın bir başka versiyonu daha çıkmıştı.
O da Elçibey’in bir mezar başında ağlarken bulunduğunu iddia ediyordu.
Aradan 32 yıl geçti.
Cavit Çağlar belki devlet terbiyesi gereği yazmamış ama bizim öğrendiğimize göre, Elçibey taksinin içinde sızmış halde bulunmuştu.
Devlet terbiyem “Neden sızdığını” yazmama bana da izin vermiyor.
CAVİT ÇAĞLAR’I AĞLATAN DİZ
ÇÖKMÜŞ GEYİK BENİ DE AĞLATTI
Kitapta beni ağlatan bir bölüm var.
Çağlar, Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbeyev’den bir davet almış.
O davette Cavit Çağlar ve Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’ı helikopterle bir av partisine götürmüşler.
Helikopter Tanrı dağlarına yakın bir yerde alçalmaya başlamış.
Kazak görevliler alçaktan uçarken kapıları açıp av tüfeklerini çıkarmışlar.
Sonra aşağıdaki sürüde en büyük geyiğe nişan alıp vurmuşlar.
ÇAY BARDAĞINI UZATIP AL
EN BÜYÜK ANTİOKSİDAN BU
Cavit Çağlar o anı şöyle anlatıyor:
“Geyik diz çöküp ağlamaya başladı. Çok ama çok üzüldüm, benim de gözlerim yaşardı…”
Gerisi daha acıklı.
Geyiğin kafasını kesip helikoptere almışlar.
Kanını çay bardaklarına koyup içmişler.
Güya en iyi antioksidanmış.
KİTABI OKUDUKÇA DEMİREL’İ
DAHA DA ÇOK SEVDİM
Kitapta son 50 yılımıza ait çok ilginç anekdotlar var.
Hulusi Turgut kaleme almış.
Onun daha önce yayınlanmış bazı hatıra kitaplarını biraz didaktik bulmuştum.
Ancak bu defa çok akıcı ve sürükleyici bir dille yazmış ve çok kolay okunuyor.
Gazeteci olarak yaşadığım bir dönem olduğu için çok ilgiyle iki günde okudum.
Kitabı okudukça merhum Dokuzuncu Cumhurbaşkanını daha da çok sevdim.
DEMİREL’İN NTV’NİN AÇILIŞINDA SÖYLEDİĞİ
O CÜMLEYİ BUGÜN DAHA İYİ ANLIYORUM
Mesela NTV’nin açılış günü yaptığı konuşmada söylediği şu söz:
“Medyası olmayan bir ülkenin rejimini demokrasi diye tarif etmek mümkün değildir…”
Demirel bunu söylemekle kalmadı.
Şahidiyim, bütün hayatı boyunca bu ilkeyi kendisi de sonuna kadar uyguladı.
Kitapta onun demokrasiye bağlılığı ve kendisine en muhalif insanlara bile ne kadar hoşgörülü davrandığı birçok örnekle anlatılıyor.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN BİR
ZAMANLAR BİZLERLE DE GÖRÜŞÜRMÜŞ
Medyadan açılmışken kendimi de ilgilendiren bir cümleyi aktarayım.
NTV’nin açılış günlerinde dönemin İstanbul Belediye Başkanı Erdoğan gazetecilerin karşısına geçip soruları yanıtlamış.
Ben unutmuşum.
Ona soru soran gazeteciler arasında Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olarak ben ve Sabah gazetesinin genel yayın yönetmeni Zafer Mutlu da varmış.
Erdoğan belediye başkanlığı sırasında bir gün Oktay Ekşi, Hasan Cemal ve Hasan Pulur gibi kendisine son derece muhalif insanları helikopterine almış ve İstanbul üzerinde 45 dakika uçarak yaptıklarını göstermişti.
O helikopterde ben de vardım…
BUGÜN A 330 UÇAĞINDAKİ
TABLO TAMAMEN DEĞİŞTİ
Daha sonra başbakan olunca ilk yıllarında seçim dönemlerinde bir çok defa bizlerin sorularına da cevap vermişti.
Bir yerel seçimde beni uçağına alıp İzmir’e götürmüştü.
Sun Valley’de dünyanın önde gelen iş insanları ve siyasetçileriyle bir araya geldiği toplantıya beni de uçağına alıp götürmüştü.
Onunla son biraya gelişimiz o gezi olmuştu.
Başbakanlık Basın Müşavirliği koltuğunda Akif Beki oturuyordu.
Ama sonra bizlerle ilişkisini tamamen kesti.
ÇAĞLAR, İFTAR YEMEĞİNDE KİTABI
TANITIRKEN HANGİ GAZETECİLER VARDI
Cavit Çağlar bu kitabı Pazartesi akşamı gazetecilere verdiği iftar yemeğinde tanıttı.
Rahatsızlık geçirdiğim için katılamadım
Rahmetli Süleyman Demirel’in demokrasi anlayışına uygun olarak Geniş yelpazeye yayılmış 29 gazeteci davet etmiş.
Katılanlar şunlar;
(*) Habertürk’den; Kenan Tekdağ, Nagehan Alçı, Mehmet Akif Ersoy,
(*) Halk TV’den İsmail Küçükkaya
(*) T24’den Mehmet Yılmaz
(*) 10 Haber’den İsmet Berkan, Elif Soyseven
(*) Hürriye’ten Yalçın Bayer
(*) Sözcü’den; Rahmi Turan, İpek Özbey
(*) TV 100’den; Erdoğan Aktaş, Kübra Par
(*) Oksijen’den; Zafer Mutlu, Tayfun Develioğlu
(*) Yotuber; Özlem Gürses
(*) Ekonomi Gazetesi’nden Vahap Munyar
(*) KRT’den Fırat Bozfırat
(*) NTV’den Nermin Yurteri
(*) AA’dan Yıldız Taşdelen
DAVETLİ OLUP DA MAZERET
BİLDİREN GAZETECİLER
(*) NOW’dan Doğan Şentürk
(*) Hürriyet’ten Ahmet Hakan, Sedat Ergin ve Fatih Çekirge…
(*) Teke Tek; Fatih Altaylı
(*) Yetkin Report’tan Murat Yetkin,
(*) Sözcü’den İsmail Saymaz ve Saygı Öztürk,
(*) Oda TV’den Soner Yalçın da benim gibi mazeret bildirip gelemeyenler.
Bu listeyi yazmamın sebebi, artık gittiğim bu tür toplantılarda “Yeni medyayı” daha sık ve kalabalık görmeye başladığımı anlatmak için.
Bunun anlamı da şu.
İktidara yakın medya yanında güçlü bir bağımsız medya da oluşmaya başladı.
Tabi ki Türkiye için çok iyi bir şey bu.