Kimin yüreği yanar Berfo Ana’nın yüreği gibi, kimin yüreği sızlar… Berfo Ana’nın ağıtlarından akıp gelen o yangın, o sızı yüreğimizi yaktı geçti. Ah Berfo Ana, o ne yüreğinin yangınıyla alevler saçan ağıtlardır. Yüreğimi yaktı, gözlerimden akan yaşlar sele dönüştü. İnan bana senin yürek acını, yürek yangınını ta içimde duydum benim de yüreğim yandı tutuştu.
Yürek yangınıyla direnen 100 yaşını aşkın asırlık kadın, o yürek yangınının alevleri gözlerinde, duruşunda, sözlerinde görünüyor, yankılanıyor. Ana yüreğidir bu, yanıp kavrulan tüten, dumanı sarmış Galatasaray meydanını… Yürekleri yakan feryadı, çocuğunun kemiklerini istiyor sarılmak için, yürek yangınını soğutmak için.
Çalmadık kapı bırakmamış, gitmedik hâkim, savcı kalmamış. 90’lı yıllarda Kenan Evren’in devletinin polisleri almış götürmüş biricik oğlunu, üzerine titrediği, özü doğru sözü doğru Cemal’ini… gidiş o gidiş. Geri gelmeyen çocuğunu karakollarda, emniyette aramış, onlar da topu birbirlerine atmışlar. Berfo Ana şaşkın, oradan oraya dolanıp duruyor, çalmadık kapı bırakmıyor “oğlumu isterim” diye… Ama yok işte.
O yürek acısıyla oğlunun kemiklerini bulamadan, Cumartesi Annesi olarak, onca baskı zulme göğüs gerip her cumartesi oğlunun fotoğrafını gösteriyor, “Bulan gören var mı?” dercesine. Yüksek dağlar ardında mısın, sesin gelmiyor. O dağları yıkacağım diye yürekler yakan ağıtlarla dağlar yerinden oynuyor…
“Oğlumun kemiklerini bulamadan beni gömmeyin” diyen Berfo anayı yüzler, binler kucaklayıp götürdü toprağın kucağına. Her cumartesi alevler fışkırıyor mezarından… besbelli, yürek yangını sönmemiş hâlâ.