Aristoteles'ten, Hacı Bektaşi Veli'ye, kendini bilmek!

Aristoteles'in, "Kendini bilmek bilgeliğin başlangıcıdır"ından, Hacı Bektaşi Veli'nin, Her ne ararsan, kendinde ara, sözüne, kendini bilmeyi masaya yatırdık!..

Aristoteles, “Kendini bilmek tüm bilgeliğin başlangıcıdır,” demiştir.

Kendini gerçekleştirmek, kendini bilmek, ne arasan kendinde aramak, başka âlemlerde dönüp, dolaşarak bir halkayı tamamlar gibi yine kendine dönmek…

“Kendini bilmek” anlayışı geçmişten günümüze kadar gelen bir öğretidir. “Kendini bil” emrinin “haddini bil” veya “aşırıya kaçma” gibi anlamlara gelen -sorumsuzluk, sınırsızlık ve ölçüsüzlüğe vurgu yapan- tarafını ele almayacağım. Çünkü kendini gerçek manada bilen biri, kibir ve güç gösterisinden sıyrılarak kuralları hizmet ettiği amacına göre kullanır. Yeri geldiğinde haddini de aşmalıdır zaten.

Kimileri tasavvuf, felsefe, psikoloji kimileri de bilimle analiz ederken kendini, bize de farklı yöntemler sunarlar. Biz de sanki bir deney objesi gibi kullanır, benliğimizi sınarız.

Ve sınanırız etrafımızda olup bitenlerle. Kendine ulaşmak içindir, tüm olanlar, sanki oraya ulaştığımızda bir anlam kazanacaktır varlığımız. Sadece kendi varlığımızı tam manasıyla irdeleyebilecek olmamız bile kendimizi tanıma arzusunun doğru bir duygu olduğunu fısıldar bize. Ruhun kendinden hoşnut olması için izlenmesi gereken bir yol gibi. Yol ilerleyerek kat edilebilir. Üretmek, hareket hâlinde olmak bizden ikinci istenen şeydir. Zihin ve beden birlikte çalışmalıdır. Fiziksel yapımız bu doğrultuda yaratılmıştır. Yani zihnen ve bedenen durarak o olgun kişiliğe, Tanrı tarafından bize konulan veya kendi koyduğumuz hedefe ulaşmamız mümkün görünmüyor.

CESARETİN ÖNÜNDEKİ İKİ ENGEL
Kendi içine yolculuk cesaret ve inanç gerektiren bir meseledir. Bu yolculukta; inancın karşısında şüphe, huzurun karşısında kaygı, mutluluğun karşısında üzüntü, cesaretin karşısında ise korku gibi aşılması gereken zorluklar, hep var olacaktır. İnsan bilmediğinden korkar ama onunla baş edebilmek mümkündür. Çünkü kişi tanımlayabildiği korku için çözüm üretilebilir ama kaygı devamlı olabilir, genelde kaynağı belirsizdir. Kaygının geldiği yer hiçliktir, bir yerden devamlı olarak fışkırıp içimizde dolanan bir duygudur o. Korku ve kaygı farklı ama iç içedir. İkisi de yeri geldiğinde yok olma tehdidine karşı geliştirilen savunma mekanizmaları olabilir.

Korku, vahşi bir hayvanın ne kadar tehlikeli olduğu ile ilgiliyse, bir varlığa yönelikse kaygı, vahşi hayvanın bize saldırdığı anda bizim için oluşturacağı tehditlerle başa çıkamayacağımız, varlığımızı koruyamayacağımız vb. birçok düşünceden kaynaklanır. Kaygının nesnesi yoktur. Dolayısıyla kaygı yaratmak için vahşi bir hayvanla karşılaşmamıza bile gerek yoktur. Hayalimizde onunla ilgili kaygı üretecek sayısız nedenler bulabiliriz.

Bir gün fiziksel varlığımızın yok olacağını bilerek, ahlaki doğruluğu benimseyerek kendini tecrübe etme cesaretini göstermektir kendine varmak. Ölüme ve anlamsızlığa rağmen kendini evren içerisinde anlamlı kılmaktır. Bedensel varlığımız aracılığı ile yabancı olduğumuz dünyayı bir nebze tanımış oluruz. Ruhumuzun yalnız olduğunu veya yalnızlığımızın sadece bize özgü olmadığını burada öğreniriz. Dünyanın oluşumunu, nasıl ki tesadüflere dayandırıyorsak ruhsal varlığımızın başka bir âlemde varlığını sürdüreceği düşüncesinin tesadüfen zihnimizde belirdiğini de varsayabiliriz. Fakat şunu bilmemiz gerekir ki tüm rastlantısıllıklar arkasında bir amaç barındırır. Varoluş, sebepler ve sonuçlar zinciriyle her an kadere hikâyeler yazdırmaya devam eder. Olasılıklar ise bu hikâyelerde kahramanın çelişkisini belirler.

SİZ Mİ UNVANI, UNVAN MI SİZİ TAŞIYOR?
Bilgelik yolunda ilerlemek, her konuya ve fikre açık olmakla ilgilidir. Eğer bir prestiji kaybetme korkunuz yoksa veya herhangi bir unvanın güdümünü tercih etmiyorsanız, unvan sizi esir alamaz. Düşüncelerinizi özgürce, kişisel özgüven ve farkındalığınızla birlikte paylaşabilirsiniz. Esir olmak durumu, ilişkilerdeki dinamikler özelinde ele alındığında, birinin diğerini ele geçirmesi veya hegemonyası altına alması değildir. Sizin sınırınızı net belirlemediğiniz alanların istila edilmesidir. İzin verdiklerinizdir.

Cesaret, “Dünya böyle ve bu kadardır, biz neyi anlıyorsak onu yaşamalıyız” anlamına gelmez. Cesaret ayrılıklarda özlemekten korkmamaktır, hayal kurduğunda ve bunu açıklıkla paylaştığında tepkilere ve kayıplarına aldırmamaktır, hiçbir unvanın güdümünde olmamaktır. Çünkü sahiplenmediğiniz bir şeyi kaybetme korkunuz olmaz. Diğerlerinin sahip olduğu varlıklar için kıskanma eğiliminiz olmaz. Özgün bir yaratım için cesurca sahiplenme ve sahiplenilme duygusunu bertaraf etmek gerekir, ilişkiler ve duygular anlamında.

“ÖZGÜRLÜK VE CESARET BİZE YANLIŞ ÖĞRETİLMİŞ”
Özgürlük, tamamen dışarıdaki olayların kışkırttığı bağımlılık yaratacak sahiplenme güdüsüne karşı bir duruş sergilemektir. Bir nevi hastalık yaratacak tüm ihtiyaçlardan arınmaktır. Ve tekrar ediyorum: Özgürlük ve cesaret kavramları bize yanlış öğretilmiştir. Cesaret, birilerinin kendi çıkarı için çıkardığı savaşta gidip kıyım yapmak değildir. Kendini bilmek cesaret ister ve cesaret, yaşamı keşfetmekle ilgilidir.

Hakikatle karşılaşıldığında, onu anlamaya ve özümsemeye çalışmak bir deneyim edinmemizi sağlar. Her deneyim bize kendimizi tanımamız için bir bilgi kaynağıdır. Yaşamın içindeki görevimiz, gelecek nesiller için elde edilen bilginin değişimi, dönüşümü ve devamı için ruhani bir katılım ve katkı sağlamaktır.

Sonrasında ise içeride var edilmiş bir tatmin duygusu belirecektir. Anlamsızlık duygusuna karşı hayat tecrübesiyle elde edilmiş, onaylanmış ve kalıcı bir duygudur o. Kendi yolumuzda ilerlerken “Hayatın anlamı nedir?” sorusuyla çağırdığımız hakikatin ne olduğunu ne olabileceğini anlamaya çalışırken verdiğimiz mücadelenin ürünüdür. Onu önce öğretilen kavram ve değerle sınamak, sonra kural ve değerlerden ayırıp özgün bir anlayışla değerlendirmek gerekir. Olaylarla veya kişilerle şimdi ve neden karşılaşıldığı ile ilgili manevi bir mana aramak gerekir. O mana üzerinden yorum yapmak ve onu dönüştürerek, tekrar hayatın içine dâhil etmek peşinde olduğumuz “Nasıl insan olunur?” sorusunun cevaplarından biridir. Potansiyelini keşfetmeyi ve kullanmayı içinde barındırır.

Ruhani boyutta bunlar olurken zihnin komutuyla hareket eden mantık, kültürel öğretilerin güdümüyle suçluluk duygusunu yaşamaya devam edecektir. Suçluluk duygusu, kişinin maneviyatını, yapacağı girişimleri ve eylemleri "Varlık gösterme!" diyerek baskı altına alır. Bu duygu, ahlaki ve toplumsal açıdan yapılanın yanlış olduğunu savunur. Öte yandan, diğer bir ruhani ses yaşanılanların çok insani hisler olduğunu vurgular. Güçlü bir benlik duygusuyla artık aldığımız şeyi onun bir parçası olduğunuzu düşünerek nezaketle geri verebiliriz. Ve bir yüzleşmenin ayak sesleridir olanlar.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin ifade ettiği gibi, insanın öz arayışı kendi iç dünyasını keşfetme ve anlama çabasıdır.

HER NE ARAR İSEN KENDİNDE ARA!..

Hararet nardadır sacda değildir

Keramet baştadır taçda değildir

Her ne arar isen kendinde ara

Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir

Sakın bir kimsenin gönlünü yıkma

Gerçek erenlerin sözünden çıkma

Eğer insan isen ölmezsin korkma

Aşığı kurt yemez uçta değildir

Gönül Kâbe’sine girmesin hülya

Nefsine hâkim ol düşme bed huya

Kirleri arıtan baksana suya

Hep yüzü yerlerde bucda değildir.

Her ne arar isen kendinde ara

Benim Kâbe’m insan bilmek istersen

Sen bende ben sende olmak istersen

Makam denen gönle girmek istersen

Her ne arar isen kendinde ara.

Düşman dahi insan bilmek istersen

İnsanın özünü süzmek istersen

Allah’ın emrini bulmak istersen

Her ne arar isen kendinde ara.

İlimsizdir cahil bilmek istersen

İnsan-ı Kamil’e ermek istersen

Nefsi şeytanını yenmek istersen

Her ne arar isen kendinde ara.

Dört kapı kırk makam yolu istersen

El, Bel, Dil’e sahip olmak istersen

Enel Hak diyerek ölmek istersen

Her ne arar isen kendinde ara.

Ten’den Can’a yolu bulmak istersen

Günahsız olarak yunmak istersen

Ölmeden ölmeye ermek istersen

Her ne arar isen kendinde ara.

Ayrımcı olmayıp birlik istersen

Sevgi ve hoşgörü bulmak istersen

Ehl-i Beyt sevgisin sunmak istersen

Her ne arar isen kendinde ara.

Pir, mürşit ve rehber bulmak istersen

Keramet sendedir bilmek istersen

Güruh-u Naci’den olmak istersen

Her ne arar isen kendinde ara.

Tarikat kapısın aşmak istersen

Marifet kapısın taşmak istersen

Hakikatte birlik olmak istersen

Her ne arar isen kendinde ara.

Güvenç sen ham iken pişmek istersen

Gürsesle bu yola varmak istersen

Okunacak kitap olmak istersen

Her ne arar isen kendinde ara.

Hacı Bektaş-ı Veli