Adalet nerede var ki sana olsun diyeceksiniz ama gerçekten ekstrem bir örnek olduğu için bu kez kendi durumumdan bahsedeceğim.
Değerli genç meslektaşlarım Barışlar, Timur Soykan ve Murat Ağırel gibi gazete manşetlerinden tehdit edilmiyorum ama öyle kıytırık nedenlerle öyle orantısız cezalar alıyorum ki ağırıma gidiyor, bir oyunun mağduru olmak ve sistemi yenememek gururumu kırıyor, isyan ediyorum! Ben ki her haksızlığa uğrayanın yanında olmaya gayret etmekten başka bir suçum yok, tek talebim, adalet, hak, hukuk, özgürlük, ama bunun için ödenen bedel de bu kadar olmamalı?
Bu kez mahkûm oldum
Yine bir hakaret davasıyla yargılandığım son olayda öyle bir ceza aldım ki amaç ceza vermek değil, gerçekten yıldırmak, gerçekten lanet olsun deyip bütün sosyal medya hesaplarımı kapatıp köşeme çekilmemi sağlamak olan bir haksızlık, hukuksuzluk durumu.
Ama karşılarında bir keçi var!
Boynumu vursanız, vazgeçmeyeceğim!
Trafik magandaları Sel Kardeşler
Anlatıyorum: Suçum gerçekten çok sıradan, çok uyduruk, kıytırık. Zaten tepemi attıran da bu. Hepiniz hatırlayacaksınız, Pendik’te geçen bir trafik magandalığı hikâyesi. Temmuz 2019 yılında Hasan ve Hüseyin Sel kardeşler (Seyitoğlu Baklavalarının ismini de taklit ederek baklavacılık yapıyorlar) Pendik’te trafikte tartıştıkları bir aracı durdurup saldırıyor. Arabada 7 aylık hamile bir kadın ve eşi var, korkudan kapılarını kilitleyip saldırganları telefonlarıyla videoya çekiyorlar ve darp edilmekten kurtulmaya çalışıyorlar. İki saldırgan, aynaları kırıp camları tekmeliyor, küfürler ediyor. Sonra yakalanıyorlar, yargılanıyorlar, haklarında 20’şer yıl hapis cezası isteniyor, çünkü bu hareketleri kamuoyunda büyük bir infiale neden oluyor, ama nasıl olduysa 5’er yıl ceza alan kardeşler, ilk duruşmada tahliye ediliyor, istinaf da cezayı bozuyor, birkaç ay hapis yatıp çıkıyorlar. Bonus olarak da sağa sola sarmaya başlıyorlar!
Trafik müfettişiyim
Bendeniz de 18 yaşından beri araba kullanan, trafikte bu tür erkek şiddetine sık sık maruz kalmış biri olarak bu konuda hassasiyet sahibiyim. Sanki diğer kadına şiddet konusunda değil miyim, öyleyim tabii ama bu konu da ayrı bir iç yarası. Fahri Trafik Müfettişliği yasası çıkar çıkmaz, başvurdum ve İstanbul ilinde 50 sayı numaralı Fahri Trafik Müfettişiyim. Konuya da aynı öfkeyle yaklaştım. Ama keşke ben yazsaymışım, o anda önüme düşen bir tweetti yeniden gönderdim. Efendim, içinde O.Ç. kelimesi geçiyormuş! Tez kellem vurulaymış.
Adamlar birkaç ay sonra serbest kalıyor ya, kin ve nefretle, ortalığa dökülüp intikam almaya karar veriyorlar ve kendileri hakkında yazıp çizenleri şikâyet ediyorlar. O dönem haklarında atıp tutanların sayısı 2 bin küsur! Tam rakamı hatırlamıyorum. İlk peşine düşülenlerden biri benim. Ben de birinin paylaşımını tekrarlamışım. Uzlaşma denilen bir yöntem icat edildi, kurban pazarlığı gibi bir şey, uzlaştırmacı geliyor, sizden para istiyor, al tut pazarlık anlaşırsanız sizi dava etmiyor. Uzlaştırmacı ve bir avukat, Gebze’den kalkıp evime geldi, 20 bin TL istediler. Kim bulmuş ki ben kaybedeyim. Pazarlık etseydim, 15, hatta 10’a bile inerlerdi belki ama huyum kurusun, ille de ADALET! Beş kuruş vermiyorum, baklavalarını da almıyorum, anca gidersiniz dedim, dava açıldı iyi mi. Parayı versem açılmayacak, nasıl adaletse?
Kalem kırılmış
Dava açıldı, gittim ifade verdim, durumu anlattım. Sürüp gidiyor olay. En son savcı mütalaa vermiş ve cezalandırılmamı istemiş. Avukatım Başar Yaltı ile beraber son duruşma için Gebze yollarına düştük, kapıda iki saat bekledik ve son duruşma bizimki, girdik. Savcı bey, yüzümüze bakmıyor. Telefonuyla oynuyor. Şikâyetçi taraf tabii ki ortada yok, hatta avukatları bile yok, stajyer yollamışlar, sadece kimlik bildirdi, hâkim bize son sözlerimizi sordu. Kalem kırılmış, ceza kesilmiş, tiyatro oynuyoruz!
Bendeniz, yine bütün samimiyetimle durumu anlattım. Kadın şoför ve trafik müfettişi olarak hassasiyetimi, bu işin para ile uzlaşma kısmına uyuz olduğumu, adamların suçlu olduğu halde niçin tepki göstermenin yasak olduğunu. v.b. Avukatım Başar Yaltı da, O.Ç. ‘nın niçin illa ki bir anlamı düşündürdüğünü, (gerçekten öyle oldukları için olmasın?) mesela Okul Çocuğu, Orman Çamı gibi anlamları olabileceğini latifeli bir biçimde anlattı. En çok da kamuoyundaki bir infialin böyle tepkilerinin olmasının doğal olduğunun kanunda yeri olduğunu da dile getirdi. Hâkim bizi usulen dinlerken savcı çoktan çekmiş gitmişti bile, bu tiyatrodan sıkılıp! Ayrıca bu tweeti ve daha ağırlarını paylaşan 2 bin 400 kişi varken niçin ille de benim yargılandığımı da sordu, tabii ki!
Mesele tweet değil ki!
Hakim de Yazgülü Aldoğan, yüksek takipçili hesapları olan, rejime ve Reise muhalif ve uslanmayan, susmayan, sivrisinek gibi rahatsız eden bir kişilik, susturulması lazım, ama akıllandı, kendisi doğrudan Reis’e laf etmiyor, yandan dolaşıyor, biz de onu böyle yıldırıyoruz diyecek hali yok ya.
Adalet Baklavacıların yanında!
Karar okundu: En düşük para cezası verildi. 2 bin küsur mu ne! Aman daha ne istiyorsun, başımın gözümün sadakası de, öde değil mi? Değil canım. Meğer en düşük para cezası verildiği zaman itiraz hakkı yokmuş, kesin kararmış! Yani itiraz hakkımız da elimizden alınmış oluyor! Tufaya geldik!
Ayrıca düşük müşük değil. Çünkü kaybeden taraf karşı tarafın avukat ve mahkeme masraflarını ödüyor, kendi avukatı v. b. derken hesap 50 bin TL’ye yakın! Ne güzel kazık değil mi! İşte böyle geçirir baklavacının yanındaki adalet, insana, hele kadınsan, hele muhalifsen, hele susturulması gereken bir gazeteci isen…
Öyle tepem attı ki, hiç yapmadığım bir şey yaptım: Hakime, Ben buraya adalet aramaya geldim, ama adalet yok, bundan sonra adaleti başka yerde arayacağım dedim! Saraylar yapıyorsunuz içinde adalet yoksa neye yarar, dedim. Daha bir şeyler söyledim sinirimden hatırlamıyorum! Stajyer avukat kaçarken arkasından bağırıyordum, baklavacılar niye gelmedi, gelselerdi de yüzlerine karşı hakaret etseydim madem parasını ödüyorum, diye!!!
Sinirim bozuldu
Hadi itiraf edeyim, gece hırsımdan ağladım! Para için değil, Adalet beni baklavacılara sattı diye! Magandaların gücü neymiş be abi, diye…
Sakinleşiyorum, mesele baklavacılar değil, niye anlamak istemiyorsun, mesele senin ezilenin, hakkı yenenin yanında olman. Bunun için okunman, bunun için rahatsız etmen. Bir biçimde susturulman lazımdı, baklavacılar vesile oldu. Yoksa diğer 2 bin küsur kişiye de bir ceza gelirdi değil mi?
Aldırma gönül aldırma, Susacak mısın, tabii ki hayır. Edebimle, adabımla eleştiriye de devam, kellemi alsanız sepete düşerken dilini çıkarır diyorum.
Muhalif şoför
Taksiye bindim, şoförle dertleşiyoruz. Abla ben bütün gün Reis’e hakaret ediyorum, bir şey olmuyor dedi. İnanmadım. Telefonunu verdi baktım, gözlerim büyüdü. Gerçekten de sallayıp duruyor. İki kez mahkemeye çıkmış, uyarı cezası almış! Sen ballısın dedim. Hayır abla, ben sıradan vatandaşım, beni iplemiyorlar, senin kitlen var, onun için susturmaları lazım dedi! Boş ver devam et, gidecekler diye de beni teselli etti. Ya siz ne diyorsunuz, tamam mı, devam mı? Avukatım Başar Yaltı, Anayasa Mahkemesi’ne gideceğiz, diyor. Gidiyoruz, gidelim bakalım! Tabii ki hak, hukuk, adalet. Devam ediyoruz!