Partilerin güvenlik ve göç politikaları

Almanya Perspektifinden AB Parlamento Seçimleri: Partilerin Güvenlik ve Göç Politikaları

Harun Gümrükçü / Yasin Baş

Günümüzde Avrupa Birliği (AB) üye ülkelerinin siyasi gündemini belirleyen tartışmaların önde gelen konularından biri de Avrupa Parlamentosu ve onun parlamenterlerinin 6-9 Haziran 2024 tarihleri arasında üye ülkelerin halkları tarafından yapılacak seçimlerdeki konuları belirlemektedir. Başlangıçta bu bütünleşme sürecinin temelini oluşturan ekonomik bütünleşme ve para birliğine dönük çalışmalar belirleyici olmuştur. AB’nin 2004 yılında Orta ve Doğu Avrupa’ya açılmasıyla jeostratejik bakış, Yüksek Kuzey’e dönük Arktika Politikası, küresel dünyada konumlandırılması gibi farklı ‘yeni bakış açıları’ ön plana çıkmaya başlamıştır. 1950’li yılların başından başlayarak 1990’lı yıllarda Avrupa Birliği’ne giden yolda genelde dünya ve özelde üye ülkeler arasında barışı sağlamak ve devam ettirmek düşüncesi yönlendirici olmuştu. Bu temel bakışa göre, artık Almanya’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni bir dünya savaşı çıkartmasının önüne geçecek önlemler alınmalıydı. Bunun içinde bütünleşen Avrupa’nın içinde Almanya’nın da kendini bulması ve orada kontrol altına alınması gerekiyordu. Bu ilk etapta ekonomik bütünleşme şeklinde gerçekleşmişti. O zamanlar da bu şekilde gerçekleşecek bir ekonomik bütünleşmenin itici gücüyle siyasi bütünleşmenin de mümkün olacağı görüşü hakimdi. Özellikle, Almanya’nın 19. yüzyılda ulus-devlet olması sürecibu bakışın temel dayanağıydı ve bu anlamda da 1834 tarihinde oluşturulan “Alman Gümrük Birliği” (Deutscher Zollverein) bu sürece örnek gösteriliyordu.

Avrupa’da kalıcı bir barışı sağlamak için İkinci Dünya Savaşı’nın arkasından sanayileşmiş Batı Avrupa ülkeleri arasında karşılıklı ilişkileri sürekli kılmak ve bağımlılıkları devamlı artırmak için bölgesel bir proje üretilmiştir. 1950 yıllarının başında sadece altı ülkeyi (Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg) kapsayan ve tarihte ilk kez oluşturulan bu ulusüstü/supranasyonal ilişkiler sistemi sadece Kömür ve Çelik’ten oluşan sanayi dallarıyla sınırlıydı. Bu durum, aradan geçen 70 yılı aşkın bir zamandan sonra yani günümüze gelindiğinde 27 ülkeyi kapsamaktadır. Bu sistem, etki alanını da tüm sektörleri kapsayacak şekilde genişletmiştir. Bunun içinde malların ve sermayenin sınırsız sirkülasyonu, Ortak Tarım Pazarı’nın gerçekleştirilmesi, hizmetlerin ve işgücünün serbest dolaşımı, oluşturulan Gümrük Birliği’nin temel dayanaklarındandır. Bu süreci meşrulaştırmak ve halka yaymak için Avrupa Parlamentosu (EP/ AP) kurulmuştur. Bu egemenlik yetkilerinin kullanımı, demokratik olarak kontrol edilmeli ve demokratik olarak meşrulaştırılmalıydı. AB Konseyi ile Birlik'in yasa yapıcı kurumu olan ve AB bütçesine onay veren Avrupa Parlamentosu’na girecek 720 milletvekilinin belirlenmesi için 5 yılda bir seçim yapılmaktadır.

Bu çalışmada Haziran 2024 seçimlerini belirleyen Almanya örneğindeki temel söylemler yanında AP’nin kuruluşundan günümüze kadar geçirdiği evreler ve onları belirleyen itici güçler analiz edilecek ve onun yaşaması muhtemel krizleri ve bu krizlerin nedenleri üzerinde durulacaktır. Bu seçimi etkileyen temel faktörler ise, Rusya-Ukrayna Savaşı, bir türlü bitiril(e)meyen Gazze Savaşı, çözülemeyen iklim krizi, siyasal aktörler arasında AB üye ülkelerinin aldıkları/alacakları pozisyonları ve küresel düzeyde etkili hegemonlar arasındaki çatışmalarda AB’nin yerinin belirlenmesi. Ayrıca, Demografik değişim, ekolojik krizler ve toplumsal yapının sosyal parçalanması yanında üye ülkelerdeki nasyonalist hareketlerin güç kazanmaları ve Avrupa sosyal modelinin sorgulanması da belirleyici konular arasında yerlerini almışlardır. Çalışmamızda, Avrupa Birliği'ne Giden Yol (I.), ve Avrupa Parlamentosu'nun Avrupa entegrasyon sürecinde rolünü ve işlevini incelemektedir (II.) Aynı zamanda, bu seçimlerin yapıldığı siyasi ortam da tartışılmaktadır (III.) Son bölümde de Avrupa Parlamentosu'nun geleceğine bakmaktayız (IV.).

1.     Avrupa Birliği’ne Giden Yol

Son yüzyılın uluslararası iş birliğinin yeni biçimlerinin geliştirilmesindeki inovatif çıkış noktalarından en belirleyici kurumsal yapısı dünya tarihinde ilk kez ve barışçıl yöntemlerle ulusüstü bir kuruluş oluşturulmasında yatmaktadır. Burada söz konusu olan, katılan devletlerin ulusal egemenlik haklarının bir bölümünü bir üst organa devretmeleridir. Bu çerçevede de ulus devletler gözlerinin nuru kadar korudukları, kolladıkları ve uğrunda kurtuluş savaşları verdikleri egemenlik haklarını başta ekonomik boyutu olmak üzere ve diğer alanlarını da kısmi olarak kapsayacak şekilde bir üst otoriteye devretmeleri olmuştur. Bu egemenlik haklarının devriyle oluşturulan Avrupa (Ekonomik) Toplulukları/Birliği [A(E)T/AB] kendine has özellikleri olan bir siyası yapı ve hukuk düzeni olaraktan ortaya çıkmıştır.

Alman Anayasa Mahkemesi günümüzden 50 yılı aşan bir süreden önce (Bundesverfassungsgericht 1971: 2122) verdiği tarihi bir kararla bu ülkenin anayasasının 24. Maddesi’ne göre egemenliğini kısmen ulusüstü bir kuruma devredilmesine izin verdiğini teyit ediyordu. Bu egemenlik devrinin hukuken geçerli olduğundan Alman mahkemelerinin de ulusüstü hukuku öncelikli olaraktan uygulamak ve üye ülkelerinin en son ve en yüksek mahkemesi olan Avrupa Toplulukları/ Birliği Adalet Divanı (ATAD/ABAD) kararlarını bağlayıcı kabul etmek zorunda olduğu yorumunu getirilmekteydi. Bu yorum, günümüzde Türkiye söz konusu olmadığı sürece de sorunsuz olarak genel ve geçer bir kabul görmektedir. Alt mahkemeler ve ATAD/ABAD arasındaki bu karşılıklı etkileşim günümüzde de aynı kararlılıkla devam etmektedir.

Bu genel çerçeve dikkate alındığında Birlik Hukuku yeni ve benzersiz bir ulusüstü yönetim şeklini anayasalar düzenine benzer bir konuma getirmiştir. A(E)T/AB Hukuku bu arada, ATAD/ABAD tarafından tasarımı süresince üstün kaliteye sahip olmuş ve hiçbir koşulda herhangi bir üye devlet tarafından değiştirilemeyen bir hukuk düzenidir. Değiştirilmesi sadece A(E)T/AB kurumları tarafından ya da üye devletlerin toplu halde hareket etmeleri halinde mümkündür. Bu uluslararası ilişkilerde kendine mahsus yapısıyla ortaya çıkan inovatif düzeni meşrulaştırmak için de Avrupa Parlamentosu kurulmuştur.

2.     Dünden Bugüne Avrupa Parlamentosu

1958 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu kuruluncaya kadar bu meclisin üye sayısı 6 kurucu ülkeden, Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’un ulusal parlamenterleri arasından seçilerek atanan 78 temsilciden, oluşmaktaydı. AKÇT Antlaşması’nın 21. maddesinin 3. bendine göre ulusal meclislerce AKÇT’nin Ortak Meclisi’ne atanan 78 üye bu Topluluk içinde “bir araya gelmiş olan devletlerin halklarını temsil ederler” deniyordu. Topluluk kurumları arasında yetki bakımından „en alt seviyede olan” AP siyası gücünü artırmak ve kurumlar arasında etkili bir siyası aktör olabilmek için büyük gayretler sarfetmiştir. 50 yıla yakın süren bu faaliyetlerin sonucunda 1990’lı yılların sonuna doğru AP’nin üye devletlerinin halklarını temsil ettiği kabul görmeye başlanmıştır (AT-A, Madde 137). Ancak bu aşamaya varması için önemli evrimler geçirmesi gerekmekteydi. Burada bu evrimlere kuş bakışı da olsa bir dönüp bakmak yerinde olsa gerekir:

1958’den sonra bu Ortak Meclise atanan üyelerin sayısı 142’ye yükseltilmiştir. Yine Mart 1957 yılında imzalanan ve 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma Antlaşması’na göre bu Ortak Meclise, üyelerin atanması yerine seçilmeleri kararlaştırılmıştır. 1958 yılına kadar üye ülkelerin ‘Ortak Meclisi’ ismi altında çalışmasını yürüten bu kurum, 1962 tarihinden sonra kendisinin aldığı bir kararla kendine ‘Avrupa Parlamentosu’ ismini koymuştur. O tarihlerde üyelerinin atandığı bu parlamentonun isim değişikliği girişimi resmî kurumlarca tasvip edilmedi. Kendi kendine değiştirdiği ismini resmî kurumlarca tescil ettirtebilmek için 30 yıla yakın bir süre beklemesi gerekti. İlk kez 1 Haziran 1987 yılında yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi sayesinde bu ismini resmileştirilebilmiştir.

Avrupa Parlamentosu üyelerinin seçim yoluyla iş başına gelmeleri için 9-10 Aralık 1974’te üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla gerçekleştirilmiş olan Paris Zirvesi’ni beklemesi gerekiyordu. Bu tarihte, Topluluğun organları ve kuruluşlarının meşru olup olmadıkları sorusu ortaya atılınca, o zamanki ismiyle Avrupa Ekonomik Toplulukları (AET) Komisyonu sorunun çözümü için ‘yurttaşların Avrupası’ terimini buldu ve buna dayanan yeni bir söylem başlatıldı. Ayrıca, Avrupa Parlamentosu milletvekillerinin halk tarafından doğrudan seçilmesi için 1957 tarihinde verilen ortak kararın yürürlüğe konulması için ilk adımlar atıldı. 1974’teki Zirve’de seçim yasalarının değiştirilmesi kararlaştırıldı ve 1976 yılında Avrupa Parlamentosu’nun doğrudan seçimi için 20 Eylül tarihli ve 76/787 sayılı Konsey Kararı çıkartıldı. İlk tek dereceli genel seçimlerinin de 1979 yılının haziran ayında yapılması kararlaştırıldı. Böylece Avrupa Parlamentosu üyelerinin ilk kez genel seçimler yoluyla halk tarafından seçimi için tüm hazırlıklar tamamlanmış oldu. Haziran 1979’da ilk kez Avrupa Parlamentosu seçimleri için tüm üye ülkelerde sandık başına gidilmiş olundu. Günümüzde Birliğin her vatandaşı, ikamet ettiği Üye Devlette, bu Devletin vatandaşları ile aynı koşullar altında Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanma ve aday olma hakkına sahiptir. Ayrıca, AP üyeleri, genel, serbest ve gizli oyla doğrudan seçilirler. Lizbon Antlaşması’nın 40. Maddesine göre Yerel seçimlerde Birliğin her vatandaşı, ikamet ettiği Üye Devlette, bu Devletin vatandaşları ile aynı koşullar altında üye devletlerin kendi yerel seçimlerinde de oy kullanma ve aday olma hakkına sahiptir.

1979 yılında yapılan ilk AP seçimlerinden 9 Haziran 2024 tarihinde yapılacak seçimlerde bazı ortak özellikler bulunmaktadır. Şöyle ki;

1)     1979 seçimlerinde 410 temsilci, 9 üye ülkedeki 180 milyon seçmen tarafından tek dereceli olarak verilen oylarla seçildiler. O tarihten sonra her beş yıl aralıklarla yapılan seçimlerde hem temsilci sayısı sürekli artarak Haziran 2024 seçimlerinde 720 temsilci sayısına çıkmıştır.

2)     Halkların katılımıyla 1979 yılında yürütülen ilk seçimle Federal Almanya’dan 78 kişi AP’ye, yani Strazburg’a gönderildi. Bu sayı günümüze kadar kademeli artarak bu seçimlerde 96 parlamenterin seçimiyle gerçekleşecektir.

3)      AP seçimlerinde bu ülkenin ortanın sağında olan partileri CDU/CSU adayları yüzde 49,2 oy oranıyla 40 sandalye kazandılar. Ortanın solunu temsil eden Sosyal Demokrat Parti, SPD’nin oy oranı ise yüzde 40,8’de kaldı. Bu durumda bu parti sadece 34 sandalye kazanabildi. Bundan sonra beş yıl aralıklarla yapılagelmekte olan seçimlerde de orta solu temsil eden SPD’nin her seçimde aldığı oy oranı hep aşağıya doğru gitti ve bu seçimlerde de seçmen ilgisinin daha da düşeceği beklenmektedir.

4)     Haziran 2024 seçimlerinin başka bir özelliği de halkın ilgisinin her seçimde daha da azalmasıdır. Örneğin 1979 yılında AP seçimlerine katılım oranı yüzde 61,99 iken bu oran 2014 yılında en düşük seviyeye inerek sadece yüzde 42,61 oranına ulaşmıştır. Hemen ardından 2019 yılında yapılan seçimlerde ise seçmenin yüzde 50,02’si bu, 2019 yılında yapılan son seçimlerde 2014 yılına göre yüzde 8 gibi artarken genelde toplam seçmenin yine de sadece yarısı bu sandığa giderek oy kullanmıştır.

5)     Avrupa Parlamentosu, demokratik bir meşruiyet otoritesi olarak, AB'nin sui generis (kendine has) karakteri nedeniyle ulusal parlamentolarla karşılaştırılamaz. Bu nedenle, seçilen parlamento terimi yanıltıcıdır. Parlamentoların önemli tarihsel hakları, mesela sınırsız bütçe yetkisi veya yasamada inisiyatif hakkı, AP`de bulunmamaktadır. Milletvekilleri, AB üye devletlerinin hükümet temsilcileriyle birlikte yeni yasaların hazırlanması ve kabul edilmesi görevini üstleniyor. Bu yasalar, ekonomik faaliyet alanlarını, yoksullukla mücadeleye, iklim krizinin giderilmesi, Avrupa’da güvenliği artırmaya kadar bir yelpazeyi kapsar. Böylece Avrupa Birliği'ndeki yaşamın bazı önemli alanlarını doğrudan etkilemektedir. Bu görevler tek başlarına önemli alanlar olmakla birlikte, klasik bir parlamento göreviyle kıyaslanmaktan uzaktır. Bununla birlikte, dünyada ulusüstü bir yapının doğrudan seçilen tek parlamentosu özelliğine sahiptir.

6)     Avrupa Parlamentosu milletvekilleri önemli siyasi, ekonomik ve sosyal konulara odaklanır ve Avrupa Birliği'nin değerlerini destekler: İnsan haklarına saygı, özgürlük, demokrasi, eşitlik ve hukukun üstünlüğü.

7)     Parlamento AB bütçesini onaylar ve fonların nasıl kullanıldığını inceler. Aynı zamanda Parlamentoya karşı sorumlu olan Avrupa Komisyonu'nun başkanını ve üyelerini de seçer.

3.     Avrupa Parlamentosu Seçimi

Avrupa Parlamentosu Seçim Sistemi Topluluk antlaşmalarında enine boyuna yer almamıştır. Sadece sistemin asgari müşterekleri belirlenmiştir. Örneğin AP’ye seçilecek üyelerinin sayısı ve onların üye ülkelere dağılımı. Bu dağılım kontenjan usulü sistemine göre yapılmaktadır. Buna rağmen bütün üye ülkelerde ne o zaman ve ne de günümüzde geçerli olabilecek ortak bir seçim sistemi gerçekleşmedi. Bunun gerçekleşmesi bir hedef olarak ortada durmaktadır.

AP seçimleri ulusal seçim yasalarına göre düzenlenmişlerdir. Dolayısıyla bu seçimlerde üye ülkeden ülkeye çok farklı seçim sistemleri uygulanmaktadır. Buna göre örneğin Belçika ve İtalya’da bölgesel, Fransa, İspanya, Lüksemburg, Danimarka ve Avusturya’da ulusal ve Almanya’da karma temele dayalı bir nispi temsil sistemine göre adaylar seçilmektedirler. Günümüzde Avrupa Parlamentosu, genel, doğrudan, özgür ve gizli oyla seçilen 705 üyeye sahiptir (Madde 14 TFEU). Ancak oy eşitliği yoktur. Küçük AB üye ülkeleri, AP'de de orantısız şekilde temsil edilmektedir. Ülke başına milletvekili sayısı, aşırı orantılılık ilkesine dayanmaktadır: Buna göre, hiçbir ülke 6'dan az ve 96'dan fazla üyeye sahip olamaz. Örneğimiz 83 milyon nüfuslu Almanya’da 63,6 milyon seçmen (bunun 2 milyonu Birlik Yurttaşı) 96 AP üyesini seçmiş olacaklardır. Buna göre, Almanya 27 üye ülkelerince seçilen Avrupa Parlamentosu üyelerinin sadece %12,78`ini seçmektedir. Avrupa seçimleri 9 Haziran 2024'te 350 milyondan fazla Avrupalı yeni bir parlamento için oy kullanacaktır.

Avrupa Parlamentosu seçimleri 11. kez Haziran 2024 yılında doğrudan yapılacaktır. İlk doğrudan seçimler, daha önce de vurgulandığı gibi, 1979 yılında olmuştu. Buna göre AP üyeleri ve onların bağlı oldukları siyasi partiler bütünleşme sürecine katkı yapmaktadırlar. AP’ndeki siyasi guruplar Birlik düzeyinde oluşmaktadır. Onun için de parlamenter çalışmanın ana gövdesini siyasi partiler oluşturmaktadırlar. Buna rağmen AP böyle bir kurum için olmazsa olmaz prensiplerine uygun yetkilerle henüz donatılmış değildir.

Tablo 1           Avrupa Parlamentosu seçiminde AB üye ülkelerine göre, Nüfus dağılımı, sandalye sayısı ve AB’nin orantısal katılımları

                        Parlamenter

Sayısı              Nüfus                                                 Nüfus Parlamenter

Ülke                2014                2019                           AB Yüzdesi    2023    sayısı 2024 için

Belçika           21                    11,51 Mil.                  2,21%             11,69               21

Bulgaristan     17                    7,01 Mil.                    1,43%             6,44                 17

Çekya             21                    10,63 Mil.                  2,07%             10,85               21

Danimarka      13                    5,84 Mil.                    1,11%             5,96                 14

Almanya         96                    83,51 Mil.                  15,92%           83,29              96

Estonya           6                      1,32 Mil.                    0,26%             1,33                 6

İrlanda              11                  4,81 Mil.                    0,91%             5,15                 14

Yunanistan     21                    10,62 Mil.                  2,17%             10,482              21

İspanya           54                    46,51 Mil.                  9,17%             48,45               54

Fransa             74                    67,54 Mil.                  12,98%           68,22              81

Hırvatistan     11                    4,11 Mil.                    0,84%             3,88                 11

İtalya              73                    60,78 Mil.                  11,98%           58,80              73

Kıbrıs             6                      0,86 Mil.                    0,17%             0,98                 6

Letonya          8                      1,93 Mil.                    0,39%             1,88                 8

Litvanya         11                    2,78 Mil.                    0,58%             2,86                 11

Lüksemburg   6                      0,62 Mil.                    0,11%             0,65                 6

Macaristan     21                    9,88 Mil.                    1,95%             9,59                 21

Malta              6                      0,45 Mil.                    0,08%             0,52                 6

Hollanda         26                    17,3 Mil.                    3,32%             17,93               31

Avusturya       18                    8,93 Mil.                    1,68%             9,15                 20

Polonya          51                    37,96 Mil.                  7,59%             37,75,              53

Portekiz          21                    10,24 Mil.                  2,05%             10,44               21

Romanya        32                    19,38 Mil.                  3,93%             19,05               32

Slovenya         8                      2,07 Mil.                    0,41%                                     9

Slovakya         13                    5,45 Mil.                    1,07%             5,43                 15

Finlandiya      13                    5,54 Mil.                    1,07%             5,59                 15

İsveç                20                              10,19 Mil.                  1,90%                                     20

Birleşik Krallık 73                 66,77 Mil.                  ---                                           ---

Toplam           751                  507,44 Mil. im Jahre 2019

Birleşik Krallık olmaksızın   705 Parlamenter                     443,13 mil. im Jahre 2019    

Bu dağılımın bir sonucu olarak bazı büyük Üye Devletlerin 2014'e oranla milletvekili kontenjanlarını artırdıklarını görmekteyiz. Bu artış nispeten Almanya'daki seçmenlerin aleyhinedir. Alman seçmenlerin göreceli temsili AB'de daha düşüktür. Daha somuta indirgeyerek değerlendirildiğinde son seçimlerin yapıldığı 2019 yılından sonra AB üye ülkelerinde bazı demografik değişimler yaşanmıştır ve bunun neticesi bu yapılacak 2024 seçimleri sonucu Milletvekili sayısı 2019’taki 705 sayısından 720'ye çıkacaktır. Bir başka ifadeyle, 27 AB ülkesinde milletvekili sayısı 15 temsilci kadar artırıldı. Bu artırma sonucu Fransa, İspanya ve Hollanda fazladan ikişer adayı daha seçerlerken Avusturya, Belçika, Polonya, Slovenya, Slovakya, Finlandiya, Letonya, İrlanda ve Danimarka birer milletvekilini daha fazla olaraktan AP'ye gönderecektir.

4.     AP'nin 6-9 Haziran 2024 Seçimleri

2024 AP seçimlerinin başka bir özelliği de 2019 seçimlerinin önemli bilinmeyeni Birleşik Krallığın/İngiltere’nin 2024 seçimlerinde Avrupa Birliği üyeliğinden kesin ayrılmış olmasıdır. Bir önceki seçimlerde Birleşik Krallık, AB üyeliğinden çıkmadığından dolayı Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılmasının zorunluluğu vardı. Bu yükümlülük doğrudan AB antlaşmalarından kaynaklanmaktaydı.

Avrupa Parlamentosu seçimleri bu yıl Almanya’da 9 Haziran Pazar günü yapılacaktır. Bazı AB ülkelerinde, örneğin Hollanda, İrlanda, Fransa, Slovakya veya Çek Cumhuriyeti’nde seçimler bir veya iki gün önce yapılmaktadır.

Mart ayında Ipsos araştırma şirketi tarafından Euronews Haber sitesi için yapılan ve AB nüfusunun yüzde 96’sını temsil eden ülkelerde yaklaşık 26 bin kişinin katıldığı bir anket, bu büyük seçim öncesinde genel bir öngörü ortaya koymaya çalışmıştır. Ankette, uzun süredir dile getirilen ‘aşırı sağın yükselişi’ ile Yeşiller ve Liberallerin düşüşü tespit edilmiştir. Ancak bu değişimin daha çok ulusal etkiler yaratması ve 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu’nun aritmetiğini ‘temelden’ değiştirmesi beklenmektedir. Kamuoyu araştırmaları radikal ve aşırı sağcı partilerin Avrupa seçimlerinde önemli kazanımlar elde edeceğini, ancak ilerlemeleri Avrupa Parlamentosu’ndaki temel siyasi dengeleri altüst edecek kadar güçlü olmayağını öngörmektedir. Ipsos’un sonuçlarına göre, Avrupa sağı (EPP), Sosyal Demokratlar (S&D) ve Renew liberallerin bir araya getirdikleri koalisyon daha da küçülecek; ancak yeterli çoğunluğa sahip olmaya devam edeceği düşünülmektedir. Avrupa yanlısı bu 3 grubun, sandalyelerin yüzde 63’ünü elinde tutması öngörülmektedir.

Ipsos anketine göre aşırı sağcı grup (I&D) 22 sandalye kazanarak en büyük artışı gösterirken sandalye sayısını 81’e, herhangi bir gruba dahil olmayan Avrupa karşıtı bağımsızlar da 19 sandalye artırarak milletvekili sayısını 68’e, çıkartmaları öngörülmektedir. Mevcut 705 sandalyeli Avrupa Parlamentosu’nda, radikal sol milletvekillerinin sayısı 37’den 42’ye çıkması, Yeşiller’in 72’den 55 sandalyeye gerilemesi; Sosyal Demokratlar’ın (S&D) 140’tan 136’ya, Liberaller/Renew Europe ittifakının ise 102’den 85’e düşmesi düşünülmektedir. Sağ kanatta, Avrupa Parlamentosu’nun en büyük grubu olan Avrupa Halk Partisi (PPE) 178’den 177 sandalyeye gerilemesi, Muhafazakâr/Reformist (CRE) grubun milletvekili sayısı ise 68’den 76’ya, aşırı sağcı Kimlik ve Demokrasi Grubu (I&D) milletvekillerinin 59’dan 81 sandalyeye çıkması öngörülmektedir.

Alman partileri ve diğer siyasi oluşumlar 2024 Avrupa seçimleri için federal liste ya da eyalet listeleri şeklinde adaylıklarını belirlemiş ve sunmuşlardır. Bireylerin tek başına aday olma şansı bulunmamaktadır. 2024 Avrupa seçimleri için Almanya’da 35 parti kayıt yaptırmıştır. Bunların çoğu tüm eyaletlerde oy pusulalarında yer almaktadır. Mart ayının sonunda Federal Seçim Komitesi, 2024 Avrupa seçimleri için partilerin ve siyasi derneklerin yetkilendirilmesine karar vermiştir. Resmi prosedür ve gerekli işlemler kontrol edildikten sonra 35 parti ve siyasi dernek Federal Alman Seçim Görevlisi tarafından seçimlere katılmak için onay alabilmiştir. Bunlardan 33’ü tüm eyaletlerdeki oy pusulalarında yer alan partilerdir. Seçim listeleri yayınlanmadan çok önce, çoğu parti kendi listelerinin başındaki adaylarını belirlemiştir. Almanya’da Hırıstiyan Demeokrat Birlik Partisi CDU ve Hristiyan Sosyal Birlik Partisi CSU’nun bir özelliği bulunmaktadır: CDU 15 eyalette - Bavyera hariç tüm eyaletlerde - yarışırken CSU sadece Bavyera’da yarışmaktadır. Almanya’daki federal ve eyalet seçimlerinin aksine, Avrupa seçimleri için on yıldır bir seçim barajı söz konusu değildir. Bu da partilerin AP milletvekili seçebilmeleri için artık belli bir barajı geçmeleri gerekmediği anlamına gelmektedir. Seçimlere katılacak 35 partiden 10’unun parti programlarında neleri vaad ettikleri ve hangi liste başı adaylar ile seçime girdikleri konusu aşağıda değerlendirilecektir.

Almanya’dan AP seçimlerine katılacak liste başı milletvekili adayları şu isimlerden oluşmaktadır:

Hırıstiyan Demokrat Birlik (CDU)/ Hristiyan Sosyal Birlik (CSU): Ursula von der Leyen ve Manfred Weber

Sosyal Demokrat Parti (SPD): Katarina Barley

Birlik 90/Yeşiller: Terry Reintke

Almanya için Alternatif (AfD): Maximilian Krah

Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak (DAVA): Fatih Zingal

Almanya için Avrupa Parlamentosu Seçim Anketi

16 Mayıs 2024 tarihli INSA kamuoyu araştırmasına göre Almanya’da pazar günü AB Parlamentosu seçimi olsa hangi partinin ne kadar oy alabileceği araştırılmıştır. Buna göre muhafazakâr sağ Hristiyan Demokratlar ve Hristiyan Sosyal Birliği oluşturan Hristiyan Birlik (CDU/CSU) yüzde 29 oy ile birinci olacağı sonucuna ulaşılmıştır. İkinci sırada ise yüzde 17 ile aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi bulunmaktadır. AfD’yi federal hükümetin başını çeken Sosyal Demokrat Parti (SPD) takip etmektedir. SPD’nin oyu yüzde 15.5 olarak kaydedilmiştir. SPD’yi ise yüzde 13 ile hükümetin bir diğer ortağı Yeşiller Partisi takip etmektedir. Beşinci sırada ise Sol Parti'den ayrılan BSW - Bündnis Sahra Wagenknecht Partisi (yüzde 7) yer almaktadır. Bu partiyi yüzde 4 oranında Sol Parti (Linke) ve yine yüzde 4’de bulunan federal hükümetin küçük ortağı Hür Demokrat Parti (FDP) takip etmektedir. Almanya’nın bazı eyalet ve bölgelerinde güçlü olan Hür seçmenler (Freie Wähler / FW) yüzde 3 oranında anketlerde yer almaktadır. Diğer partilerin ise toplam yüzde 7.5’lik bir oy oranına sahip oldukları görülmektedir.

INSA anketi: Avrupa Parlamentosu Seçimleri Kamuoyu Yoklaması 16 Mayıs 2024

Kaynak: https://dawum.de/Europawahl/INSA/2024-05-16/

 1979 ile 2019 Yılları Arasında Almanya’da Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde Seçmen Katılımı 

Kaynak: Statista İstatistik Kurumu

 Son AB Parlamento seçimlerine Almanya’dan geçmiş seçimlere göre katılım artış göstermiş ve yüzde 61,4 oranında bir katılım gerçekleşmiştir. Almanya’da bu düzeyde bir katılım oranı en son 1980’li yılların sonu ve 1990’lı yılların ortasında yakalanmıştır.

Bu çalışmada özellikle AB Parlamentosunda yer alan dört ana parti grubuna bağlı Alman partilerin göç ile güvenlik ve savunma politikalarına yer verilecektir. AB Parlamentosunda yer alan CDU/CSU, Avrupa Halk Partisi Grubu’na (EPP); SPD, Sosyalistler ve Demokratların İlerici İttifakı Grubu’na (S&D); Birlik 90/Yeşiller, Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı’na (Greens/EFA) ve AfD ise, Kimlik ve Demokrasi Partisi’ne (ID) bağlıdır. Ancak son gelişmeler AfD’nin aşırı görüşlerinden dolayı bu ittifaktan çıkartılacağı yönündedir. Adı geçen bu büyük partilerin yanında 2024 başlarında Almanya’da çoğunluğu Müslüman göçmenlerden ve Türk kökenli insanlar tarafından kurulan “Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak - DAVA” isimli siyasi oluşuma da bu çalışmada yer verilecektir.

Göç Politikası

Almanya’da siyasi partiler, mülteci ve göç politikaları konusunda farklı görüşlere sahiptir. Bazıları, hümanizm ile Avrupa’nın sorumluluğu ve insan haklarının korunmasının önemine vurgu yaparken, diğerleri Avrupa’ya olan göçü daha sıkı bir şekilde sınırlamak istemektedir. Federal hükümeti oluşturan trafik ışığı koalisyonu partileri ya da CDU/CSU gibi birçok parti, bir yandan ‘insani sorumluluk’ diğer yandan ise ‘asaiş ve nizam’ dengesini gözetmeye çalıştıklarını iddia etmektedir. AB sınırları dışında sığınmacılar için iltica süreçlerinin uygulanıp uygulanmaması konusunda ise büyük farklılıklar mevcuttur. Diğer yandan işgücü sıkıntısı yaşayan Almanya, nitelikli işgücü göçü konusunda genel olarak olumlu bir yaklaşım sergilemeye özen göstermektedir. Ancak AfD, bu konuda bir istisna teşkil etmektedir. AfD, nitelikli işgücü göçüne dahi sınırlı ölçüde izin vermek istemekte ve özellikle Müslüman göçmenleri ister iltica sistemi yoluyla ister nitelikli işçi olarak gelsinler, Avrupa için bir tehdit olarak algılamaktadır. Bir göçmen partisi olarak algılanan DAVA’nın programındaki göç ile ilgili bölümde Avrupa’nın sosyal çeşitliliğinin ve ekonomik başarısının güvence altına alınması için, şeffaf göç kotalarına ve yasal çerçevelere dayanan düzenli göçten yana görüş beyan edilmektedir. DAVA hedeflerinin, göçün fırsat ve zorluklarını tanıyan ve herkesin yararına olacak şekilde özgürlük ile güvenlik arasında dengeli bir göç politikası olduğunu vurgulamaktadır.

CDU/CSU

Almanya’da birlik partileri olarak da adlandırılan CDU/CSU, Avrupa göç politikasında göçü sınırlandırmayı ve düzensiz göçü durdurmayı hedeflerken, yasal yollardan göç etmiş nitelikli iş gücünden vazgeçmek istememektedir. Birlik partileri, göç politikasında ilkelerini ‘insanlık ve nizam (asaiş)’ olarak belirlemişlerdir. CDU/CSU, AB’nin dış sınırlarının daha iyi denetlenmesini ve Avrupa sınır koruma ajansı Frontex’in daha fazla personel ve yetkiyle donatılarak gerçek bir sınır polisi ve sahil güvenlik gücü olarak işlev görmesini talep etmektedir. Birlik Partileri, sınır kontrollerinin olmadığı Schengen bölgesinin önemli bir kazanım olduğunu kabul etmekle birlikte, AB’nin dış sınır koruması etkin bir şekilde işleyene kadar Polonya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya ve İsviçre ile olan iç sınırlarda sınır kontrollerinin sürdürülmesini savunmaktadır. CDU/CSU, AB dışındaki sığınmacıların güvenli üçüncü ülkelerde iltica prosedürüne tabi tutulmasını öngören güvenli üçüncü ülke kavramının uygulanmasını desteklemektedir. CDU/CSU’ya göre tanınan mülteciler Avrupa yerine bu güvenli üçüncü ülkelerde koruma altına alınmalıdır. Bu üçüncü ülkelerin yükünü hafifletmek amacıyla CDU/CSU, AB içinde korunmaya muhtaç insanları kabul etmek ve dağıtmak üzere bir ‘istekliler koalisyonu’ kurulması çağrısında bulunmaktadır. Birlik partileri, kaçış nedenleriyle mücadele etmek ve insanların kendi ülkelerinde umut bulmalarını sağlamak için menşe ve transit ülkeleri desteklemeyi öngörmektedir. Kaçakçılıkla ve yasadışı geçişlerle mücadele karşılığında mali yardım içeren AB-Tunus antlaşması gibi adımlar birlik partileri tarafından olumlu karşılanmaktadır. CDU/CSU ayrıca, Mısır ile bir göç ve mülteci antlaşmasının yanı sıra yenilenmiş bir AB-Türkiye antlaşması gibi benzer antlaşmaların da gerekli olduğunu savunmaktadır.

SPD

SPD Avrupa Birliği için hazırlamış olduğu parti programında, CDU/CSU gibi ‘insanlık ve nizam (asaiş)’ ilkelerine önem atfetmekte ve bunu birleştiren dayanışma temelli bir göç ve mülteci politikası talep etmektedir. Alman sosyal demokratlar bireysel sığınma haklarının ve uluslararası mülteci hukukunun pazarlık konusu yapılmaması gerektiğini vurgulayarak, Avrupa Ortak Sığınma Sistemi'nin (CEAS) 2023 reformunu memnuniyetle karşılamakla birlikte, AB’nin dış sınırlarındaki çocuklu ailelere yönelik düzenlemelerde hala eksiklikler olduğunu belirtmektedir. Parti, sığınma başvurularının bireysel olarak değerlendirilmesinin önemine dikkat çekerek, menşe ülkeye dayalı genel kategorileştirmeleri reddetmektedir. SPD ayrıca, CEAS kapsamında bazı koruma başvurularının AB’nin dış sınırlarında karara bağlanabilmesi gerektiğini savunmaktadır. SPD, AB’nin dış sınırlarının korunmasında tüm insani ve anayasal kurallara uyulmasını talep etmekte ve geri gönderme uygulamalarını uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak kınamaktadır. SPD programında, adı insan hakları ihlalleri ile karışan Avrupa Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansı Frontex’e de yer vermekte ve Frontex’in insan hakları ihlallerini soruşturması ve önlemesi gerektiğini, ayrıca ajansın yapısal sorunlarının kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmesi çağrısında bulunmaktadır. Parti, AB’de açık sularda kurtarmanın devlet güvencesi altında olduğunu vurgularken, güvenli menşe ülkeler kavramına şüpheyle yaklaşmakta ve bu ülkelerdeki güvenlik durumunun düzenli olarak gözden geçirilmesi gerektiğini belirtmektedir. SPD, AB’de de çalışmak isteyen göçmenler için daha fazla yasal göç seçeneği sunulmasından yana olduğunu vurgulamakta, BM yeniden yerleştirme programları gibi mekanizmalar aracılığıyla mültecilerin Avrupa’ya daha fazla yasal erişim sağlayabilmelerini de talep etmektedir. Ancak sosyal demokratlar, AB iltica sisteminin üçüncü ülkelere devredilmesine de karşı çıkmaktadır.

BİRLİK 90/ YEŞİLLER

Birlik 90/Yeşiller, Avrupa’nın mülteciler konusunda küresel bir sorumluluğu olduğundan hareketle iltica yasalarının sıkılaştırılmasının göçün nedenlerini ortadan kaldırmayacağını vurgulamaktadır. Parti, AB’nin insanların sığınma hakkına erişimini garanti altına almasını ve BM Uluslararası Hukuk Sözleşmesi gibi insani ve uluslararası yasal yükümlülüklerini yerine getirmesini talep etmektedir. Yeşiller, uzun vadeli, düzenli ve adil bir ortak AB iltica politikasının ‘insanlık ve düzen’ ile karakterize edilmesinden yana olduğunu belirtmektedir. Yeşillere göre AB, insanların kendi bölgelerinde güvenli ve huzurlu bir yaşam sürmelerine katkıda bulunmalıdır. Avrupa küresel krizler karşısında kendini kapatmamalı, koruma arayanlar için adil bir sorumluluk payı üstlenmelidir. Yeşiller ayrıca kriz bölgelerinde insani ve yapısal yardımın genişletilmesi çağrısında bulunmaktadır ve Avrupa’da hukukun üstünlüğü ve koruma arayan insanlara insani muamelenin yanı sıra adil iltica prosedürlerinden yana olduklarına vurgu yapmaktadır. Parti, mültecilerin AB dışındaki güvenli üçüncü ülkelere geri gönderilmesini öngören üçüncü ülke konseptini ise reddetmektedir. Yeşiller, ortaklık ve insan hakları temelinde olduğu sürece üçüncü ülkelerle göç antlaşmaları yapılmasından yana olduğunu belirtmektedir. Partililer, Birleşmiş Milletler’in korunmaya muhtaç mültecilerin AB’de de dahil olmak üzere ev sahibi ülkelere dağıtımını koordine etmesini desteklediğini ifade etmektedir. Yeşiller, Moria gibi büyük gözaltı merkezlerini reddettiklerini ve AB dış sınırlarının kontrol altına alınmasını, ancak bunun hukukun üstünlüğüne ve insani koşullara dayanmasını talep etmektedir. Parti, AB sınırlarındaki sistematik hukuk ihlallerini eleştirmekte ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin mülteci çocuklar için de geçerli olması gerektiğini vurgulamaktadır. Yeşiller, Akdeniz’de devlet tarafından koordine edilen ve finanse edilen bir deniz kurtarma hizmetinden yana olduğunu ifade etmekte ve sınır koruma ajansı Frontex’in daha da geliştirilmesi ve yasadışı geri göndermeleri önlemek amacıyla bağımsız izleme ve soruşturma yetkileriyle donatılmasını desteklemektedir. Yeşillere göre, ikamet hakkı olmayan mülteciler, tüm yasal yolları tükettikten sonra hızlı bir şekilde ve tercihen gönüllü olarak geri dönmelidir. Ayrıca suçluların, cezalarını çektikten sonra sınır dışı edilmelerine öncelik verilmelidir. Yeşiller, Almanya’da daimî ikamet izni olmayan, çalışan ve kısmen de olsa Avrupa’da doğan çocuklarıyla birlikte yaşayan iyi entegre olmuş mültecilere yasal olarak kalma fırsatı verilmesini öngörmektedir.

AFD

Avrupa Birliği’ne şüpheyle yaklaşan aşırı sağcı AfD ise parti programında AB’yi başarısız bir proje olarak gördüğünü açıkça ifade etmekte, hatta bu konuya özel bir başlık bile atfetmektedir. Ortak bir Avrupa Ordusu’nu reddeden AfD, ancak askeri alanlarda Avrupa düzeyinde iş birliğinden yana olduğunu vurgulamaktadır. Sağ popülist parti, bir yandan NATO’yu güvenliğin önemli bir ayağı olarak kabul etmekte diğer yandan ise Avrupa’nın savunma kapasitesinin ABD’den bağımsız olarak güçlendirilmesi ve Avrupalı olmayan süper güçlerin hakimiyetine karşı çıkılması gerektiğinin de altını çizmektedir. AfD, Avrupa devletlerinin silahlı kuvvetlerini bir savunma topluluğunda bir araya getirmelerini ve kendi kolektif güvenlik sistemlerini kurmalarını talep etmektedir. AfD’ye göre, Federal Almanya Ordusu (Bundeswehr), uzun vadede Almanya’daki ABD birliklerinin yerini alacak şekilde güçlendirilmelidir. Milliyetçi olan parti, gelecekteki savunma iş birliğinin Alman çıkarlarını dikkate alması gerektiğini ve yeni alımların tercihen Alman ve Avrupa üreticilerinden temin edilmesi gerektiğini talep etmektedir. AfD savaş bölgelerine silah sevkiyatını ise reddetmektedir. Parti, savaşları sona erdirmek ve Rusya ile barışçıl ilişkileri teşvik etmek için diplomatik yolların kullanılması gerektiğini de kabul etmektedir. Rusya Federasyonu, Suriye ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelik yaptırımları reddeden AfD, Çin ile ilişkilerin Almanya’nın çıkarlarına yönelik olmasını istemektedir. AfD göçü Avrupa için bir güvenlik riski ile hibrid savaş ve siyasi şantaj aracı olarak algılamaktadır.

DAVA

Almanya’da çoğunluğu göçmenlerden ve Türk kökenli insanlar öncülüğünde kurulan ‘Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak – DAVA’ isimli siyasi oluşum da Haziran’da gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılacaktır. Daha önceleri Ak Parti’nin ön saflarında görev alan DAVA’lı yöneticiler, Almanya’da fark ettikleri ‘siyasi boşluğu- daha önce de benzeri girişimler olmuştur’ doldurmayı amaçladıklarını belirterek, ‘Türk ve Müslüman topluluklar ile diğer etnik ve dini azınlıkların sesi’ olmayı hedeflediklerini ifade etmektedirler. DAVA’nın programındaki göç, mültecilik ve uyum ile ilgili bölümde Avrupa’nın sosyal çeşitliliğinin ve ekonomik başarısının güvence altına alınması için, şeffaf göç kotalarına ve yasal çerçevelere dayanan düzenli göçten yana bir strateji izleneceği belirtilmektedir. DAVA, şeffaf başvuru prosedürleri ve belirlenen kotalara sıkı bir şekilde uyulması yoluyla sosyal uyumu güçlendirmek ve bu şekilde ekonomik refaha katkıda bulunmak istediğini ifade etmektedir. Parti olma yolunda emin adımlarla ilerleyen siyasi oluşum, Almanya’ya nitelikli işgücününün kazandırılmasına da atıfta bulunmakta ve ‘vasıflı işçi açığıyla mücadele etmek için nitelikli işgücünün işe alımını özellikle teşvik ediyoruz. Buna yabancı diplomaların tanınmasının kolaylaştırılması ve Avrupa’da cazip çalışma koşullarının oluşturulması da dâhildir’, ifadelerine yer vermektedir. Programında yasadışı göçe de değinen DAVA, AB’nin dış sınırlarını güvence altına almaya yönelik etkili tedbirleri, tutarlı bir geri dönüş politikası ve insan kaçakçılığıyla mücadele ile yasadışı göçün zorluklarının üstesinden gelmeyi amaçladığını belirtmektedir. Mültecilerin kaçış nedenleriyle mücadele edilmesi gerektiğini de vurgulayan DAVA, ‘Uzun vadede yasadışı göçü en aza indirmek için, menşe ülkelerde umut yaratmak ve göç baskısını azaltmak amacıyla iş birliğinin arttırılmasını ve AB kalkınma yardım programlarının genişletilmesini destekliyoruz’, denilmektedir. Göç siyaseti altında uyum ve katılıma da önem veren DAVA: ‘Dil desteği, eğitim ve mesleki yeterlilikleri içeren entegrasyon programlarını’ genişletmeyi planladıklarını ve ‘entegrasyon başarısını ölçülebilir kılmak için zorunlu entegrasyon testleri’ getirmek istediklerini belirtmektedir. Karşılıklı hoşgörü ve saygıyı güçlendirerek uyumlu bir toplum oluşturma hedefi taşıdıklarının altını çizen DAVA, kültürlerarası diyaloğu teşvik ettiklerini de ifade etmektedir. DAVA, hedeflerinin, göçün fırsat ve zorluklarını tanıyan ve herkesin yararına olacak şekilde serbestlik ile güvenlik arasında dengeli bir göç politikası olduğunu vurgulamaktadır. Bu konuda DAVA, SPD ile CDU/CSU’nun da belirlemiş olduğu ‘insanlık ve nizam (asaiş)’ arasındaki dengeli göç politikasını benimsemektedir.

GÜVENLİK VE SAVUNMA POLİTİKASI

AB seçimlerinde yarışan Alman partilerin çoğu, güvenlik ve savunma politikası söz konusu olduğunda açıkça Avrupa Birliği’ne bağlılıklarını dile getirmektedirler. Var olan farklılıklar özellikle Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşını ele alış biçimlerinde görülmektedir. Birçok parti Ukrayna’ya askeri destek verilmesinden yana görüş belirtirken bazı sol marjinal partilerin yanı sıra aşırı sağcı ve popülist AfD de bu koşulsuz desteğe karşı eleştirel yaklaşmaktadır.

CDU ve CSU kendilerini ‘Alman Avrupa partileri’ olarak görmektedir. CDU ve CSU’nun programında Avrupa Birliği’nin güvenliği ve savunması söz konusu olduğunda, her açıdan çok daha fazlasını yapma çağrısı yer almaktadır: Seçim programına göre Avrupa’nın etkili bir ortak dış ve güvenlik politikasına, kapsamlı bir güvenlik gündemine ihtiyacı olduğu savunulmaktadır. Transatlantik ilişkilere olan bağlılığa rağmen, daha bağımsız olmak isteyen tutuma da yer verilmektedir: Avrupa’nın askeri yeteneklerinin arttırılması gerektiğini savunan CDU/CSU, bu amaçla AB’nin bir sonraki uzun vadeli bütçesinde, diğer konuların yanında ‘askeri ihtiyaçların’ karşılanması için ‘önemli ölçüde daha fazla fon’ ayrılması talebinde bulunmaktadır. CDU ve CSU’ya göre, AB ve NATO içindeki Avrupa savunma iş birliği güçlendirilmeli ve AB’nden ayrılan Birleşik Krallık da önde gelen bir Avrupa askeri gücü olarak ‘mümkün olan en iyi şekilde entegre edilmelidir’. CDU/CSU, AB dışişleri ve güvenlik komiserliği makamının geliştirilmesini ve AB Savunma Komiserliği’nin kurulmasını talep etmektedir. Kardeş partiler, Avrupa savunma sanayisinin, örneğin askeri teçhizatı için ortak ihracat kuralları yoluyla desteklenmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar. Avrupa içinde CDU/CSU, Almanya-Fransa eksenini ‘Avrupa'nın birleşmesi için belirleyici bir motor’ olarak görmektedir. Aynı zamanda ‘Weimar Üçgeni’nde Polonya ile iş birliği ve AB’nin Doğu Avrupalı ortaklarıyla daha yoğun iş birliğini de önemsemektedir. CDU/CSU Ukrayna’nın, Rusya’ya karşı verdiği ‘özgürlük ve toprak bütünlüğü mücadelesinde’ kapsamlı desteklenmesi gerektiğini de istemektedir.

SPD kendisini Almanya’nın ‘barış partisi’ olarak görmekte ve Avrupa’yı askeri olarak korunması gereken bir barış projesi olarak algılamaktadır. NATO, SPD için merkezi önemini korumakla birlikte, SPD, NATO’nun Avrupa ayağını güçlendirmek ve bir Avrupa ordusu ile Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişimi’ni (ESSI) desteklemektedir. SPD, silahların geliştirilmesi ve tedarikini standartlaştırmak ve birliklerin nakliyesini hızlandırmak amacıyla savunma için bir Avrupa pazarı için çabalamakta ve daha donanımlı Avrupa fonları (EDF, EDIP) aracılığıyla ortak Avrupa savunma harcamaları için daha fazla yapısal ve finansal teşvik çağrısında bulunmaktadır. SPD, askeri gücün yanı sıra sivil kriz önleme, silahsızlanma ve silah kontrolünü de desteklediğini beyan etmektedir. Alman sosyal demokratlar AB’yi yetenekli bir güvenlik aktörü olarak güçlendirmek, silah ihracatı politikasına daha stratejik bir yaklaşım geliştirmek ve Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği’ni geliştirmek istediğini belirtmekte ve bağımsız bir Savunma Bakanları Konseyi’nin kurulmasını talep etmektedir. SPD, AB’nin BM ile iş birliğini güçlendirmek ve BM Güvenlik Konseyi’nde reform yapmak arzusu içerisindedir. Parti, ABD’yi Avrupa’nın en önemli güvenlik ortağı olarak görürken, Çin Halk Cumhuriyeti’ni “ortak, rakip ve sistem rakibi” olarak algılamaktadır. Ukrayna konusunda ise SPD mevcut Avrupa politikasına sadık kalmak istediğini ve Ukrayna'ya yapılacak her silah sevkiyatını dikkatle değerlendirdiğini de ifade etmektedir.

BİRLİK 90/ YEŞİLLER

Yeşiller, AB’yi Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı nedeniyle yeni meydan okumalarla karşı karşıya kalmış bir barış projesi olarak görmektedir. Parti, daha sıkı koordine edilen, etkin ve ortaklığa dayalı bir Avrupa güvenlik ve savunma politikasına duyulan ihtiyacı vurgulamaktadır. Yeşiller’e göre Avrupa, Çin ve Rusya’ya karşı siyasi ve ekonomik bir denge unsuru olarak hareket etmelidir. Yeşiller, Avrupa’nın barış ve özgürlüğünün korunmasındaki önemini vurgulamakta ve başta BM olmak üzere tüm iş birliği kanallarının kullanılmasından yanadır ve AB’nin acil durumlarda barışı askeri olarak da savunabilmesi gerektiğini ve askeri gücün son çare olarak kalması gerektiğini düşünmektedir. Yeşiller ayrıca ortak bir AB dış politikasını ve bir Avrupa güvenlik ve savunma birliğini savunmaktadır. Parti, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi’nin statüsünün AB Dışişleri Bakanı’na yükseltilmesini talep etmektedir. Yeşiller, güvenlik politikasının, siber saldırılar ve dezenformasyon da dahil olmak üzere dış tehditlere karşı Avrupa düzeyinde koordine edilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Yeşiller ayrıca savunma kabiliyetleri konusunda da NATO’ya güvendiğini teyit etmektedir.

DAVA

DAVA, uluslararası yükümlülükler ve etik ilkeler doğrultusunda Almanya’nın güvenlik ihtiyaçlarını dikkate alan sorumlu ve stratejik bir savunma politikasına bağlı olduğunu ifade etmektedir. Genç siyasi oluşum olan DAVA amacının, silah endüstrisi ve silah ticaretinde şeffaflık ve hesap verebilirliği savunurken güvenlik ve savunma kabiliyetini sağlamak olduğunu da vurgulamaktadır. DAVA, ulusal güvenliğin sağlanması amacıyla silahlı kuvvetler için yeterli ve etkin teçhizat sağlanmasından yana olduğunu da ifade etmektedir. Siyasi oluşum programında, silah ihracatı için sıkı kontroller ve şeffaf kriterler getirilmesi çağrısında bulunmaktadır. DAVA ayrıca, savunma teçhizatlarının sadece insan haklarına ve uluslararası hukuka saygılı ülkelere ihraç edilmesini talep etmektedir. DAVA aynı zamanda uluslararası silah kontrolü ve silahsızlanma çabalarına aktif katılımdan yana görüş bildirmektedir. Silah stoklarının küresel ölçekte azaltılması ve barış ve istikrarın desteklenmesi partinin uzun vadeli hedefleri arasında yer almaktadır. Alman ordusunun mevcut durumu ve personel yetersizliği göz önünde bulundurulduğunda, DAVA zorunlu askerlik hizmetinin yeniden getirilmesinden yana olduğunu vurgulamaktadır. Parti, ulusal güvenliğin sağlanması ve NATO’ya bağımlılığın azaltılması için güçlü ve iyi donanımlı bir Alman ordusunun gerekli olduğuna inanmaktadır. DAVA, silahlı kuvvetlerin güçlendirilmesinin yanı sıra sivil hizmetin toplum için önemini de vurgulamaktadır. Parti, zorunlu askerlik hizmetine alternatif bir seçenek olarak sosyal bir yılın getirilmesinden yana olduğunu da belirtmektedir. DAVA güvenlik, sorumluluk ve etik ilkelere dayalı bir savunma politikasına bağlılığının altını çizmekte ve Almanya’nın savunma kabiliyetinin güçlendirilmesi ile sorumlu bir silah ihracatından yana olduğunu belirtmektedir.

 

Kaynakça

Stapelfeldt, G., Mart 2005: “Avrupa Birliğinin Ortak Ekonomik ve Para Birliği Avrupa Entegrasyonunun Prensipleri ve Sorunları”, Gümrükçü, H., (yay.): Küreselleşme, Türkiye ve Avrupa Yükseköğretim Alanı, s. 163-194, Hamburg-İstanbul.

Gümrükçü, Harun; 2009: “Vize ve Vize Ötesi Haklar için Doğru Adımlar”, Gümrükçü, 2009: Vizesiz Avrupa’ya Giden Yol İnişler, Çıkışlar, Vurdumduymazlıklar ve Bir Hak Arama Kavgasının Anatomisi, Ankara, s. 30 - 48.

Online Kaynaklar

https://tr.euronews.com/my-europe/2024/03/20/avrupa-parlamentosunda-siyasi-dengeleri-bagimsiz-partiler-degistirebilir-euronewsin-ozel-a, (erişim, 03.06.2024).

https://www.ipsos.com/de-de/meinungsumfragen/eu-wahlprognosen, (erişim, 02.06.2024).

           

            https://www.t-online.de/nachrichten/europawahl/id_100406670/europawahl-2024-afd-verliert-weiter-an-zustimmung-umfrage.html, (erişim, 02.06.2024).

            https://dawum.de/Europawahl/INSA/2024-05-16/, (erişim, 30.05.2024)

            , (erişim, 26.05.2024).

            https://www.spiegel.de/ausland/marine-le-pen-beendet-zusammenarbeit-mit-afd-im-europaparlament-a-e94ecdf2-3283-4e4c-8de4-f1f1100e837f, (erişim, 01.06.2024).

https://www.europawahl.cdu.de/sites/www.europawahlprogramm.cdu.de/files/docs/europawahlprogramm-cdu-csu-2024_0.pdf, (erişim, 31.05.2024).

            https://www.spd.de/fileadmin/Dokumente/EuroDel/20240128_Europaprogramm.pdf, (erişim, 03.06.2024)

            https://cms.gruene.de/uploads/assets/20240306_Reader_EU-Wahlprogramm2024_A4.pdf, (erişim, 30.05.2024).

            https://www.afd.de/wp-content/uploads/2023/12/AfD_EW_Programm_2024.pdf, (erişim, 21.05.2024).

https://www.europawahl.cdu.de/sites/www.europawahlprogramm.cdu.de/files/docs/europawahlprogramm-cdu-csu-2024_0.pdf, (erişim, 01.06.2024).

            https://www.spd.de/fileadmin/Dokumente/EuroDel/20240128_Europaprogramm.pdf, (erişim, 23.05.2024).

            https://cms.gruene.de/uploads/assets/20240306_Reader_EU-Wahlprogramm2024_A4.pdf, (erişim, 27.05.2024).

                                      

Almanya’nın 1830’larda ulus-devlet olma süreci nasyonal bir hareket olarak ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla bu hareket kozmopolit liberal düşünceyi ve evrensel insan haklarıyla örtüşmemektedir. Almanya Birliği daha sonra liberalleşmeye dayanan ideolojiyle yeni bir kimlik kazanarak neoliberalizme dönüşmüştür. Bu düşünceler için bkz. Stapelfeldt, G., Mart 2005: “Avrupa Birliğinin Ortak Ekonomik ve Para Birliği Avrupa Entegrasyonunun Prensipleri ve Sorunları”, Gümrükçü, H., (yay.): Küreselleşme, Türkiye ve Avrupa Yükseköğretim Alanı, s. 163-194, Hamburg-İstanbul.

Ulusüstü hukuk uluslararası hukuktan ayıran özellikleri 1963 ve 1964 tarihli Avrupa Topluluğu/Birliği Adalet Divanı (ATAD/ABAD) kararlarına dayandırılmaktadır. Van Gend ile birlikte, ATAD’nin birincil ve ikincil A(E)T/AB Hukuku’nu doğrudan uygulanabilir olarak saptadığı ve onun ulusal hukukun yanı sıra ulusal anayasa hukukundan da üstün sayıldığı bir içtihat hukuku başladı. Bu alanda iki önemli kararlar verildi: Costa/ENEL (C-6/64) ve Simmenthal (C-106/77). Her iki hüküm de devrim niteliğindedir. Teknik olarak, ulusal hukuk bağlamında A(E)T/AB Hukuku basit bir hukuk statüsüne sahiptir.

Bu gelişmelere bağlı olaraktan;

1) Ulusal mahkemeler de facto, A(E)T/AB Hukuku’nu öncelikle dikkate almak zorundadırlar. Dolayısıyla Avrupa Hukuku mahkemeleri görevlerini ifa etmektedirler.

2) A(E)T/AB Hukuku’nun kapsam ve içeriğini yorumlama hak ve görevi en son ve en üst hukuk otoritesi olan ATAD/ABAD’ta aittir.

a) A(E)T/AB Hukuku kendine (sui generic) özgü, özerk bir hukuk düzenidir ve üye devletlerin hukukunun bir parçası olup ona nüfuz etmiştir;

c) A(E)T/AB Hukuku’nun uluslar üstü niteliği üye devletlerin yetki devrine dayanır ve bu devredilen yetkiler üye devletlerce icra edilemez;

d) A(E)T/AB Hukuku üye devletlerinin vatandaşları yanında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için de doğrudan hak ve yükümlülükler koyar.

Kaynaklar

Bu kararların Almancaları için bkz. ATAD kararı 15.07.1964- Karar No. 6/64, (Costa ve Enel). Ayrıca 1963 tarihli ve 26/62sayılıVan Gend en Loos kararı.

Gümrükçü, Harun; 2009: “Vize ve Vize Ötesi Haklar için Doğru Adımlar”, Gümrükçü, 2009: Vizesiz Avrupa’ya Giden Yol İnişler, Çıkışlar, Vurdumduymazlıklar ve Bir Hak Arama Kavgasının Anatomisi, Ankara, s. 30 - 48.

Avrupa Komisyonu, Topluluk Hukuku`nu gözetleyen ve sağlayan organ olarak AB’nin sekiz organından biridir. AB Konseyi yanında “yürütme ve yasama organı” olarak "genel ehliyetlere göre seçilen” ve 1995 tarihindeki katılımlardan sonra üye devletlerce atanan 27 üyeden (komiser) oluşan bir yürütme organıdır (m. 157, yeni m. 213). Bu üyelerden, görevlerini geldikleri ülkelerden bağımsız olarak yürütmeleri beklenir. Teorik olarak sadece "Avrupa”’ya karşı sorumludurlar (m. 157, yeni m. 213) ve kararlarını basit çoğunlukla alırlar. Popülist yayınlarda AB "Hükümet’i unvanına da sahip olan Komisyon'un, “milli devletlerde hükümetlere denk gelen bir organ” olduğu da zaman zaman ileri sürülmektedir.

Avrupa Birliği`nin işlemesini ve gelişmesini sağlamak amacıyla Amsterdam Antlaşması`nın 211. (önceki m. 155) maddesine göre bu kuruma çeşitli görevler yüklenmiştir. Bu görevlerin başında “Topluluk Hukuku’nun uygulanmasını gözetmek ve sağlamak” gelmektedir. Bunun yanı sıra Topluluğun hedeflerine varması için uygun gördüğü kararları alır, gerekli eylemlerde bulunur, hukuki tasarruflar çıkartır, çeşitli antlaşmalar yapılabilmesi için girişimlerde bulunur, uluslararası ilişkileri yürütür, bütçenin ön tasarısını hazırlar ve kabul edilen bütçeyi uygular. AB Komisyonu`nun bir görevi de Topluluğu mahkemelerde temsil etmek, AB kurumlarının aldıkları kararların uygulanmasını denetlemek ve soruşturmaktır. Gerekirse bu kurumlara karşı ve A(E)T/AB yasalarını çiğneyen üye ülkelerden savunma ister ve bu ülkeleri lüzum görürse Avrupa Adalet Divanı nezdinde dava eder.

Ayrıca kullanılan ‘Avrupa’ kavramı da yanıltıcıdır. Coğrafi olarak bakıldığında Avrupa 47 ülkeyi kapsamakta ve 10.530.000 km²lik bir alana dağılmış olup üzerinde 47 ulus-devlet bulunmaktadır. Buna karşın Avrupa Birliği üye ülkelerinin toplamı 27 devletten oluşmaktadır ve alan olarak kıta Avrupa’nın (denizaşırı topraklar dahil edilmemişlerdir) takriben yüzde 40’ını yani 4.324.782 km2’lik bir alanıyla örtüşmektedir. Bu dünya sıralamasında 7.nci toprak büyüklüğüne denk gelmektedir. Bu toprak büyüklüğü 2019 verilerine göre 144,5 milyon nüfuslu Rusya Federasyonu’nun (RF) 17.075.400 km2’lik bir alanı baz alındığında onun takriben yüzde 25’ine ulaşabilmektedir. Bu toprak büyüklüğüyle birinci sırada olan RF’yı ABD 9 milyonluk coğrafik alanıyla takip etmektedir. AB üye ülkeleri 9.525.067 km2 coğrafik alanıyla ABD’nin yarısına yaklaşmaktadır. Toprak büyüklüğü bakımından 3.287.590 km2’lik bir alanı olan Hindistan’dan birazcık fazla olduğu görülmektedir. Nüfus baz alındığında Çin Halk Cumhuriyeti 1 425 887 milyar nüfusuyla 2022 rakamlarına göre birinci, onu 1 417 173 milyar nüfusuyla Hindistan ve takriben 338 milyon nüfusuyla ABD takip etmektedir. 27 AB üye ülkelerinin toplam nüfusları ise 2023 yılında 448,4 milyondu. Dolayısıyla ABD’nin nüfusundan sadece yüzde 30’unun biraz üstündedir.

 6-9 Haziran 2024 Avrupa seçimlerinde 720 milletvekili AP’ye seçilecektir. Bu sayı, şimdiki parlamentoda oturan milletvekili sayılarından 15 daha fazladır. Buna karşın Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden ayrılmasından önceki döneme göre 31 daha azdır

https://tr.euronews.com/my-europe/2024/03/20/avrupa-parlamentosunda-siyasi-dengeleri-bagimsiz-partiler-degistirebilir-euronewsin-ozel-a, (erişim, 03.06.2024).

DAVA: 2024 Avrupa seçimleri için parti programı, s.29-30.

DAVA: 2024 Avrupa seçimleri için parti programı, 38-39.