Ahmet Özer tutuklanırken Oval Ofis’ten gelen şen şakrak fotoğraf

İç politikada kayyumlar, Öcalan’ın Meclis'e getirme iddiası içinde debelenirken, Oval Ofisten gelen o şen şakrak fotoğrafların anlamı neydi?

Amerika Birleşik Devletleri tarihinin belki de en çekişmeli ve en tehlikeli seçiminin sonuçları bugün belli olacak.

İşte bu seçime 6 gün kala, 30 Ekim 2024 günü Beyaz Saray’dan bütün dünyaya servis edilen üç dört kare fotoğraf var ki kimse fark etmedi…

O gün Türkiye’ye bir bomba düşmüş gibiydi.

Ülkenin en büyük ilçesi Esenyurt’un yüzde 49 oyla seçilmiş başkanı tutuklanmış ve görevinden alınmıştı.

O nedenle Beyaz Saray’ın Oval Ofisi’nde çekilen o fotoğraflar  Ankara’da sadece  Dışişleri ve Genelkurmay Başkanlığının bazı uzmanlarının dikkatini çekti.

Bir de Hürriyet’ten Sedat Ergin’in…

BEYAZ SARAY NİYE TEK KARE

DEĞİL ÜÇ BEŞ KARE SERVİS ETTİ

Oysa o kareler belki de Başkan Biden’ın giderayak Türkiye ile ilgili en önemli kararını  anlatıyordu.

Çünkü ABD Başkanı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides’i kabul ederken çekilmişti.

Oval Ofisten gelen fotoğraflar çok dikkat çekiciydi.

O salondan çok sayıda devlet başkanı, başbakan geçti.

Kendi payıma salonun her açısından çekilmiş, böyle şen şakrak bu kadar çok kare pek rastlanan bir şey değildi.

Belli ki, Türkiye Cumhurbaşkanı ile görüşmeye bir türlü zaman bulamayan Biden, Akdeniz’de küçücük bir devletin cumhurbaşkanına çok özel bir muamele yapıyordu.

Bundan dolayı keyfi de çok yerindeydi.

BAŞKAN BIDEN’IN GAZETECİLERE

BAKARAK SÖYLEDİĞİ BİR CÜMLE

Fotoğraflar ilginçti ama benim asıl dikkatimi çeken Biden’ın konuşmasındaki  iki kelimeydi..

Bunu da Sedat Ergin’in Hürriyet’te yayınlanan yazısında okudum.

Başkan Biden Oval Ofis’i dolduran gazeteci topluluğuna dönerek şöyle dikkat çekici bir cümle kullanıyor: “Ülkelerimizin birlikte çalışmalarının ve başarabileceklerinin bir sınırı yok…”

Hemen arkasından Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı, sanki Türkiye’yi kastederek söylediği şu cümle: “Kıbrıs büyük jeopolitik önem taşıyan bir bölgede, ABD’nin ‘öngörülebilir' ve 'Güvenilir' bir müttefikidir.”

Bu iki kelime de Türkiye’den beklenilen ve bulunamayan bir özelliği ifade ediyor.

Bunları basit bir siyasi nezaket cümleleri olarak da okuyabilirsiniz…

Küçük bir ülkeyle “O ülkenin sınırlarını çok aşan bir işbirliğinin” ifadesi olarak da okuyabilirsiniz…

Bu andan itibaren anlatacaklarım,  size bu ikinci ihtimalin daha kuvvetli olduğunu gösterecek.

Çünkü o cümlenin arkasından benim kulaklarımı diken şu iki kelime geliyor:

KULAKLARIMI DİMDİK DİKEN

ÖZENLE SEÇİLMİŞ İKİ KELİME

“Stratejik diyalog…”

Stratejik işbirliği dese anlayacağım.

Ama stratejik diyalog da ne oluyor?

Bu sorunun cevabı Sedat Ergin’in yazısında yoktu.

Bunu araştırmak için Ankara’da Dışişleri ve Genelkurmay çevrelerine yöneldim.

İşte o kaynaklarda, o günkü Esenyurt hengâmesi içinde gözlerden kaçan çok önemli ve çok tehlikeli bir işareti öğrendim.

Ankara’da bir kaynak bana, Gazze kıyılarında geçen Mayıs ayında başlayan ve dikkatlerimizden kaçan bazı gelişmelerin kronolojisini anlattı.

17 MAYIS GÜNÜ GAZZE SAHİLİNE

KURULAN BİR YÜZER İSKELE

17 Mayıs 2024 günü, yani İsrail Gazze’de taş taş üstüne bırakmazken, Amerikan donanması Gazze kıyılarında bir yüzen iskele inşa edip faaliyete geçirmişti.

Bu iskele Gazze’ye gidecek yardımların  İndirilmesinde  Kullanılacaktı..

İskele 17 Mayıs’ta çalışmaya başladı.

Üç hafta boyunca da bu işlevi sürdürdü.

Dikkat edin o günlerde Türkiye’de de İHH yardım gemilerini Gazze’ye direk indirmek için izin almaya çalışıyordu.

Ancak İHH’nin amacı sadece yardım gemilerini götürmek değildi.  Aynı zamanda 700 kişilik bir gönüllü grubunu ile siyasi bir gövde gösterisi de yapmak istiyordu.

İSKELE KALDIRILDIKTAN 7 AY SONRA

OVAL OFİSTEN GELEN TEŞEKKÜR

ABD’nin kurduğu iskele 3 hafta boyunca çalıştı.

Bu arada 8 bin metrik ton yardım malzemesi indirildi.

Ancak sonra bir gün o iskelenin parçaları birbirinden ayrılıp denizde başıboş yüzmeye başladı.

Hava şartlarından iskelenin bozulduğu söylendi tamir edilip yeniden hizmete alınacağı açıklandı.

Ancak o iskele tekrar yardım hizmeti vermeye başlamadı.

Biden Oval ofiste işte o iskele için Rum Yönetimi Cumhurbaşkanına teşekkür etti.

Böylece o iskelenin yardım faaliyetinde Kıbrıs Rum yönetiminin de rol oynadığını öğrendik.

İHH yardım gemilerini Türk limanlarından çıkaramazken, Rum Yönetimi Gazze’ye yardımda öne geçmişti.

Üstelik bunu yaparken İsrail ile arasını da bozmamıştı.

9 EYLÜL 2024 GÜNEY

KIBRIS’TA BİR İMZA

Ancak asıl gelişme bu yılın Eylül ayında oldu.

Ankara’daki kaynağım beni 9 Eylül gününe yönlendirdi.

O gün Güney Kıbrıs’ın önemli bir ziyaretçisi vardı.

Amerikan Savunma Bakan Yardımcısı Celeste Wallander o gün Güney Kıbrıs’a gelmişti.

Ayağının tozuyla, hemen ertesi gün yani 10 Eylül günü ABD ile Güney Kıbrıs arasında bir belge imzalandı.

Belgenin resmi adı şuydu:

“Karşılıklı Savunma İşbirliği için Yol haritası…”

Anlamı açıktı.

ABD ve Güney Kıbrıs arasında resmen bir savunma işbirliği süreci yaşanıyordu.

İşte bu cümleyi, 30 Ekim  günü Oval Ofis’te Biden’ın ağzından çıkan iki kelime ile birleştirince iş ciddileşiyordu.

“Savunma işbirliği yol haritası ” ve “Stratejik diyalog…”

Hafiften bir NATO kokusu gelmeye başlıyordu.

HAZİRAN AYINDA ATLADIĞIMIZ

BİR İKİNCİ ANLAŞMA VARMIŞ

Meğer bunun da bir gerisi varmış.

Geçen yıl Haziran ayında Washington’da ABD ile Güney Kıbrıs arasında imzalanan bir anlaşma nedense bizim kamuoyunda pek duyulmamış.

Oysa onun adı bizim açımızdan çok daha dikkat çekici: “Doğu Akdeniz’de İstikrar ve Güvenlik Tesisi:..”

Doğu Akdeniz…

Yani bizim buraları…

MALUM TEHLİKE HANGİ

ÜLKELERDEN GELECEK

İyi de “Nereden gelecek tehdide karşı bir güvenlik tesisi” olacak bu?

Mısır’dan mı? ABD  ve Yunanistan’ın bölgedeki en iyi müttefiki…

İsrail’den mi? Zaten doğal müttefik.

Suriye’den mi?

Adamın parmağını kıpırdatacak hali kalmamış.

O zaman bölgede hangi ülke kalıyor?

Haritaya bakınca Türkiye’den başka ülke görünmüyor.

Bir de Suriye’deki Rus üsleri diyebilirsiniz.

SONUNDA ASIL KAYIP HALKAYA 

ULAŞIYORUZ: “INTEROPERABILITY”

Böylece üç ilginç kavram ve isim yan yana geliyor.

“Doğu Akdeniz’de istikrar ve güvenlik”, “Karşılıklı”  Savunma İşbirliği” ve “Stratejik diyalog…”

Durun bitmedi…

Asıl kayıp halka şimdi geliyor.

Amerika Birleşim Devletleri Savunma Bakan Yardımcısı ve Güney Kıbrıs Savunma Bakanı arasında imzalanan anlaşmada  çok ilginç  ve dikkat çekici bir cümle var:

Aynen şöyle:

“Building interoperability between military forces”

Türkçesi şöyle:

“Silahlı kuvvetler arasında ‘interoperability’nin tesisi…”

 

BU KELİMENİN SÖZLÜK

ANLAMI İPUCU VERİYOR

“Interoperability..

Ne temek bu tuhaf kelime veya kavram.

Sözlük anlamı şu: “Birlikte çalışabilirlik…”

Tam bir NATO kavramı…

Yani savaş halinde iki ülke ortaklığında birlikte hareket etmesini, yani savaşmasını sağlayacak bir sistemin kurulması…

BU ÜSTÜ ÖRTÜLÜ BİR NATO

ÜLKESİ YARATMAK DEĞİL Mİ?

Bunun anlamı açık.

ABD; Güney Kıbrıs’a resmen ve fiilen adı konmamış bir NATO  üyeliği statüsü  kazandırıyor.

Aynı günlerde öğrendiğimiz bir başka şey daha var.

ABD Larnaka’daki askeri üsse de yerleşiyor.

Bu arada Trump’ın 2020 yılında görevden ayrılmadan attığı son imzalardan birinin Güney Kıbrıs’a silah ambargosunu kaldıran karar olduğunu unutmayalım.

LARNAKA, LARISA PEKİ

İNCİRLİK NE OLACAK

Bu gelişmelerin bizim açımızdan  anlamı şu.

İncirlik Üssünün  artık pratikte önemi azalıyor.

Şu anda Doğu Akdeniz’de hakimiyet fiilen ABD-İsrail-Mısır ve Yunanistan’dan oluşan adı konmamış bir dörtlü ittifaka geçti.

Bu ittifakın operasyon merkezi de artık Güney Kıbrıs oldu.

Yunanistan’da sınırımızda bulunan Larissa’da kurulan dev ABD üssünü de bu sisteme eklemek gerekir.

Kısaca İHH Gazze ablukasını delmeye uğraşırken, Türkiye kendi kıyılarında neredeyse ablukaya alınmak üzere.

RABİA İŞARETİ VE KAHROLSUN

SİSSİ SLOGANLARI ARASINDA BAŞLADI

Şimdi oturup bunun bizim açımızdan adını koyma  zamanı geldi.

Doğu Akdeniz’de bu yapılanma ne zaman başladı?

Çok açık…

Türkiye’de seçim meydanlarında ellerin Rabia işaretiyle kalkması ve “Katil Sissi” sloganlarının atıldığı günlerde  başladı.…

Suriye politikamızın  daha ilk günden devasa bir hata ile başlaması ve devam etmesi de bunu güçlendirdi..

Ve son olarak Hamas politikası bu yapıyı iyice pekiştirdi.

Körfez ülkelerinin de Doğu Akdeniz’deki bu durumu memnuniyetle izlediklerine de  hiç şüphem yok.

Kısaca Türkiye’nin bitmez tükenmez İhvan eksenli dış politikası bugün bizim açımızdan  Doğu Akdeniz’de bir hüsrana doğru hızla gidiyor.

Bunu kırmak için bulduğumuz “Mavi Vatan” kavramının da bir slogandan ibaret kaldığını, fiilen hiç bir şey ifade etmediğini de bilelim artık.

Kısaca bu politika Akdeniz’de Türkiye’yi tek başına bırakmıştır.

,

İHVAN EKSENLİ ŞAHSİLEŞTİRİLMİŞ

DIŞ POLİTİKA HÜSRANA UĞRADI

Siyasetçilerimiz ve kaynayan kafalarımız, İç politikada kayyumlar, Öcalan’ın Meclise getirme gibi konular içinde debelenirken, Oval Ofisten gelen o şen şakrak fotoğrafların  anlamı da işte buydu.

Bunu önleyecek tek yol artık bu iyice şahsileşmiş İhvan eksenli dış politikadan vazgeçmektir…

Dış politikamız ülkemizin menfaatleri yörüngesine ve Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” anlayışına döndüğünde, emin olun bu gelişmeleri bir anda tersine çevirebiliriz.