Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan (AET) Avrupa Topluluğu’na (AT) ve oradan da Avrupa Birliği’ne (AB) giden yolda Avrupa Topluluklarını kuran temel antlaşmalar sadece ulusüstü (Türkiye’de çokça ama yanlış olarak algılandığı ve yorumlandığı gibi uluslararası değil) bir Topluluğun/Birliğin gerçekleşmesine yönelik çerçeve koşullarını belirlemişlerdir. Bu nedenle antlaşmaları somutlaştırmak ve böylece uygulanabilir hale getirmek amacıyla ikincil bir hukuk yaratılması toplulukların organları için kaçınılmaz olmuştur. Toplulukların organları ve üye devletlere yönelik olarak bu şekilde ortaya çıkmış bulunan hukuk düzeninin temelinde, bu hukukun dolaysız uygulanabilir hukuk olduğu, tüm üyelerce kabul edilmiş olması yatmaktadır (doğrudan uygulanabilirlik esası). Ayrıca ulusal yasalarla çatıştıklarında onları ikame ettikleri uygulamakta olmazsa olmaz koşullardan biridir. Bunun yanında bu ulusüstü yasalar ulusal yasalardan farklı olarak onların önündedirler, yani öncelikli olarak uygulanırlar. Avrupa Birliği üye ülkelerinin, verdiği kararlarına itiraz edilemeyen ve bu ülkeleri ve onların kurumlarını bağlayan Avrupa Topluluğu/Birliği Adalet Divanı (ATAD/ABAD) bu konuyla ilgili İlk kararını 5 Şubat 1963 tarihinde vermiş ve antlaşmalardan doğan ve üye devletler için bağlayıcı olan yükümlülüklerini doğrudan etkili (direct effect) olduklarına hükmetmiştir. Bu temel ilkeler A(E)T/AB Türkiye ilişkileri için de bu doğrultuya birebir sadık kalınarak düzenlenmiştir.
Bunun somut olarak anlamı, Topluluk/Birlik Hukuku ve/veya A(E)T/AB Türkiye Ortaklık Hukuku hükümlerinin ulusal hukuka aktarmak ya da ulusal uygulama hükümler biçiminde formüle etmek zorunda kalınmaksızın gerek üye devletlerin kendi organları ve diğer kurumları, gerekse bireylerin bu hukuku kendilerine dayanak olarak alabilmeleriydi. Dolayısıyla merci ve mahkemeler için de söz konusu olan, farklılık gösteren ulusal hukukun geniş kapsamlı uygulanmasından, Türkiye dâhil Avrupa Hukuku lehine vazgeçmek durumunda olmalarıdır (Topluluk/Birlik ve/veya A(E)T/AB Türkiye Ortaklık Hukuku’nun önceliği). Demek oluyor ki, Topluluk/Birlik Hukuku normları üye devletlerde Tam Üyeliğe Dönük Ön Üyelik Antlaşması (Beitrittsassoziierung) geçerli olan hukuk sisteminde öyle bir doğrudan değişikliğe yol açmaktadır ki, mevcut hukuk düzenleme kısmen yürürlükten kalkmakta ve onun yerine topluluğun/birliğin hukuk düzenlemesi almaktadır.
Zamanın Almanya kökenli AET Komisyonu Başkanı Walter Hallsten'nin 18 Haziran 1964'te Avrupa Parlamentosu (AP) önünde yaptığı konuşma Topluluk Hukuku’nun etiklerini bir kez daha vurgulayan tarihi bir belge nitelindedir:
"(...) Topluluk organlarının hukuksal eylemleri, sadece topluluk hukukuna göre nitelendirilmek, onun geçerliğini temelinden incelemek ve yorumlanmak zorundadır. (...) İlk düzen arasında [ulusal ve topluluk hukuk düzen kastediyor] hangi düzeyde çatışma çıkarsa çıksın, topluluk hukuku önde gelir. Ve ayrıca: Topluluk hukuku önceki ulusal hukuk tarafından sadece sınırlandırılmakla kalmamakta, ayni zamanda sonrakine karşı engelleyici bir etki de yaratmaktadır. Çatışan her iki hukuk kuralı göreceli durumlarda kullanılan hukuk formlarının güvence altına alınmış varoluşları anlamına gelmektedir. Onlar olmadan topluluk hukukunun önceliği, hiçbir şeyle yükümlü olmayan bir kabullenme olarak kalacaktır; gerçekte bu topluluk hukuku üye devletlerin tasarrufunda bulunmaktadır (...). Burada sözü edilen öncelik İlişkisi yalnız tek bir ortak ve tüm topluluk için geçerli çözüm bulabilir. Öncelik sorununu üye dev-letlerin özelliklerine, anayasa hükümlerine ve devlet yapılarına göre farklı cevaplandıran her girişim, Avrupa birliğinin bileştirici karakterine ve dolayısıyla topluluğumuzun temellerine aykırı düşer."
Üye ülkelerin Anayasaları, yukarda da vurgulandığı gibi, egemenliklerinin bir bölümünü bir ulusüstü kuruma devredilmesine izin vermektedir. Örneğin Alman anayasasının 24. Maddesi bu devri düzenlemektedir. Bunun için Alman mahkemelerinin ulusüstü hukuku uygulamak ve ATAD/ABAD kararlarını bağlayıcı kabul etmek zorundadırlar. Bu çerçevede de üye ülkelerin ulusal mahkemeleri ile ATAD/ABAD arasında karşılıklı bir etkileşim bulunmaktadır. Bu durum Birlik Yurttaşlarının Avrupa Hukuku’ndan beklentilerini yükseltti ve sonuç olarak yıllar boyu dava sayılarında çarpıcı bir yükseliş gözlenmektedir. Gelişen güçlü Avrupa Hukuk sistemi genel geçer bir kabul bulmaktadır. Bu arka plandan hareketle A(E)T/AB Hukuk sisteminin kendine (sui generic) özgü, özerk bir hukuk düzeni olduğu prensibi kabullenilmiştir. Yine aşağıda sıralanacak özelliklerin ATAD/ABAD verdiği van Gend, Costa/ENEL ve Simmenthal gibi kararlarla kesinkes onaylamıştır:
a) A(E)T/AB ve/veya A(E)T/AB Türkiye Ortaklık Hukuku, devletler genel kamu hukukundan farklı, kendine has bir karaktere sahiptir;
b) A(E)T/AB ve/veya A(E)T/AB Türkiye Ortaklık Hukuku Üye devletler hukukunun bir parçasıdır ve ona nüfuz etmiş bulunmaktadır;
c) Ulusal mahkemeler karar verirken A(E)T/AB ve/veya A(E)T/AB Türkiye Ortaklık Hukuku’nun çizdiği çerçeveye uymak ve onun koyduğu kriterlere göre hukuku uygulamak zorundadırlar;
d) A(E)T/AB ve/veya A(E)T/AB Türkiye Ortaklık Hukuku ulusüstü niteliği üye devletlerin ve Türkiye’nin egemenliklerini kısmen de olsa bir üst otorite olan Avrupa Topluluğuna/Birliğine dayanır. Üye devletlerin ve Türkiye’nin yetki devrettikleri bu alanda icra yetkileri bulunmamaktadır.
f) A(E)T/AB ve/veya A(E)T/AB Türkiye Ortaklık Hukuku Ulusüstü özellikleri olduğundan onları hükümran oldukları coğrafyada uygulamak üye devletlerin yanında Türkiye’nin de görevidir ve üye devletler ve Türkiye A(E)T/AB ve/veya A(E)T/AB Türkiye Ortaklık Hukuku’nun pratik hayattaki etkisi ve birliğini tehlikeye düşürebilecek her hareketten kaçınmak mecburiyetindedirler;
g) A(E)T/AB ve/veya A(E)T/AB Türkiye Ortaklık Hukuku Birlik Yurttaşları ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için doğrudan hak ve yükümlülükler getirmektedir ve onlara bireysel dava açma hakkını verir.
Bu sıralanan hakları göz ardı etmeden kendisine başvurulacak A(E)T/AB Adalet Divanı’nın Yapısı ve Çalışma Tarzı hakkında gerekli bilgiler aşağıda verilmeye çalışılacaktır:
A(E)T/AB Adalet Divanı’nın Yapısı ve Çalışma Tarzı
ATAD ve İlk Derece Mahkemesi
Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD) üye ülkelerin en son ve en yüksek yargı mercii olarak 1952 yılında merkezi Lüksemburg’da olmak üzere kurulmuştur. Çalışmasına 1953 yılında başlayan bu yargı organının 1957 yılına kadar hukuki yapısı Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu Kuran Antlaşmaya (AKÇT) dayanıyordu. 1957 yılında Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nu Kuran Antlaşma (AAET-A) ile birlikte Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu Kuran Antlaşma (AET-A) da yürürlüğe girince yüksek mahkeme bu üç organı ilgilendiren tüm sorunların yansıdığı bu alanlarda en son yargı mercii konumuna geldi. Günümüzde bu mahkemenin bünyesinde 27 Hâkim ve 8 Hukuk Sözcüsü görev ifa etmektedir.
Bunun dışında mahkemenin yıllar içinde artan yükünü azaltmak için kendisine 1989 yılında İlk Derece Mahkemesi eklendi. Bu mahkemede da 27 Hâkim görev yapmaktadır. Ancak bu hakemlere söz konusu itilaflarla ilgili olarak hukuki değerlendirmeler yapan ve ‘objektif’ görüş sunan Hukuk Sözcüleri bulunmamaktadır. Bu görev kendi aralarında seçtikleri bir hâkim tarafında yerine getirilmektedir. Avrupa Birliği organlarında çalışanların sayılarının artması iş ilişkilerinde da ortaya artan sorunlar çıkartıyordu. 2005 yılında da sadece bu konulara bakmak için 7 Hâkimden oluşan Personel İşleri Mahkemesi kuruldu ve bu yolla da diğer iki mahkemenin yükü daha azaltıldı.
ATAD’ın görevleri ve etki alanı Avrupa Topluluğu (AT) Antlaşması’nın 220’den 245’e kadar olan mad-delerle düzenlenmiştir. Ayrıca Avrupa Birliği’nin 46 maddesi bu alana dönüktür. Bunların dışında mahkemenin işleyişini düzenleyen bir tüzüğü bulunmaktadır. Kurucu Antlaşmaların yorumlanmasında ve uygulanmasında hukuki teminatı sağlayan ATAD’ın temel fonksiyonu ise AT-Antlaşması’nın 220 maddesine göre
- Avrupa Birliği’nin ve AB üye ülkelerinin yayınladıkları hukuki dokümanların Avrupa Antlaşmalarıyla (Birincil Hukuk) uyum sağlamalarını gözden geçirmektir. (İhlal davası, İptal Davası, Hareketsizlik Davası)
- ATAD’ın, ayrıca AB üye ülke mahkemelerinin başvurularıyla açılan davalara bakma ve bu yolla Avrupa Hukuki normlarını yorumlanmasını ve uygulamasını ulus devletlerin mahkemeleri yoluyla sağlama (Önkarar davası) görevi de bulunmaktadır.
ATAD/ABAD Avrupa bütünleşmesini sağlayan kurucu antlaşmalar yanında bu Toplulukla/Birlikle Tam üyeliğe Dönük Ön Üyelik Antlaşmaların (1961 tarihli Atina ve 1963 tarihli Ankara Antlaşması gibi) yorumunu da yapmaktadır. Ayrıca, bu antlaşmaya ek olarak yayınlanan mevcut protokolleri ve akit tarafların oluşturdukları kurumların [A(E)T/AB Türkiye Ortaklık Konseyi gibi] aldıkları Ortaklık Konseyi kararlarını da yorumlanmasını ve uygulanmasının sağlanmasını da kendi görev ve yetkisi içinde mütalaa etmiştir. DolayısıylaATAD/ ABAD’ın Avrupa Türkleri ve Türkiye’deki işverenlere dönük verdiği 62 mahkeme kararı da bağlayıcıdır. Üye ülkelerin idari birimleri bu kararlara uymak zorundadırlar. Türk idari birimlerinin de bu gerçekleri öğrenmeleri gerekmektedir.
A(E)T/AB en son yargı organı olan A(E)T-AD/ABAD’ın yapısı, bileşim ve belirli dava türleri çevresindeki yetkiler AET-A’nın 157, 165-188 maddeleriyle düzenlenmiştir. Görevleri aynı antlaşmanın 164. madde-sinde geniş biçemde formüle edilmiştir. Buna göre A(E)T/AB Adalet Divanı, "bu antlaşmanın yorumunda ve uygulamasında hukuka uyulmasını sağlamak“la yetkilidir. Söz konusu bu hüküm, AT-A’nın 220. maddesince aynen muhafaza edilmiştir. AET-A’nın 183 maddesine göre toplulukların yargı organı olarak, kendisine yalnız Topluluk/Birlik Hukuku çerçevesi içinde görev ve yetkiler tanınmıştır.
Antlaşmalarda yer alan genel hükümler yanında, A(E)T/AB Konseyi ya da A(E)T/AB Komisyonu’nun çeşitle tüzük, direktif ve kararları da bu hukukun kapsamına girmektedir. Topluluk Hukuku’nun temel oluşturması nedeniyle Topluluk/Birlik içindeki hukuk birliği A(E)T-AD/ABAD'ın ön karar davası ve doğrudan davalar yoluyla verdiği kararlarla oluşmaktadır. Topluluk Hukuk düzeni, ortak pazarın/topluluğun taleplerine, ulusal ekonomi politikalarının koordinasyonuna ve belirli alanlarda ortak politikalar izlenmesene uygun içerik ve kapsama sahiptir. Bu amaç birliği ve yönelimden ötürü A(E)T-AD/ABAD'ın hem hukuk yapma hem de hukuk oluşturma alanında görevleri bulunmaktadır. Bu ise onun Topluluk/Birlik temel hukuk düzeninin tanımlanmamış unsurlarıyla ilgilenmesini gerektirmektedir. İtiraz edilemeyen kararları hem üye devletleri ve kurumları, hem de Topluluk/Birlik organları ve ‘Birlik Yurttaşları’ için sınırsız bir hukuksal etki yaratmaktadır.
A(E)T-AD/ABAD'ın kararlarının, örneğin Strazburg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkeme’sinden farklı olarak yaptırımcıdır. Başka bir deyişle, verdiği hükme son mahkeme kararı olarak her yurttaşın ve her üye devletin ve idari yapıların uyması zorunludur. Yargı kararlarının gereğini yerine getirmeyen, ilgili üye devlet için ‘hoş olmayan’ sonuçlar doğursa da, kaçınılmaması gerekmektedir.
Merkezi Lüksemburg’da bulunan ve ilk ve son karar merci olan A(E)T-AD/ABAD, İspanya ve Porte-kiz’in 1 Ocak 1986'da topluluğa girişinden sonra on üç yargıçtan oluşmaktaydı. A(E)/AT Md. 165, Fık. 1). Avusturya, Finlandiya ve İsveç’in 1995 yılında katılımlarından itibaren bu sayı on beşe çıkarılmıştır. Bugün sayıları 28 kişiye ulaşmıştır. Bu şekilde her bir yargıçlık makamı bir üye devlet teşmil etmiş olmaktadır. A(E)T-AD/ABAD’ın ‘ulusal’ yargıç konumunda bulunmadıkları için yurttaşı bulundukları ülkenin çıkarlarını savunmamaları öngörülmüştür. Ayrı ve bağımsız bir Topluluk/Birlik organı olan A(E)T-AD/ABAD, AET-A'nın 166. Maddesi uyarınca görevini altı (1995'ten bu yana da dokuz) Hukuk Sözcüsü yardımıyla yürütmektedir. Hukuk Sözcü’leri tam bir bağımsızlık ve tarafsızlık içinde ilgili dava hakkında rapor (son teklif) düzenlemektedirler. Bu önlem yargıçlar için önemli bir yârdim oluşturmaktadır. Çünkü Hukuk Sözcüsü’nün çalışmasıyla hukuksal anlaşmazlığının çeşitli yönleri tek tek ortaya konulmakta, Topluluk/Birlik Hukuku’nun temel hükümleri karşılıklı olarak değerlendirilmekte ve karar konusunda daha önce verilmiş benzer eski davalarla karşılaştırılmaktadır. Bu çalışmalardan sonra son teklif sunulmakta, ancak içerdiği teklifler doğal olarak Divan için bağlayıcı olmamaktadır. Bu değerlendirmeler sadece mahkemenin hukuku bulmasını kolaylaştırıcı bir işlev görmektedir. Hukuk Sözcüleri Divan’ın görüşmelerine katılmamaktadırlar. Yargıçlar ve Hukuk Sözcüleri, üye devletlerin karşılıklı antlaşmaları ile atanmaktadırlar. AET-A'nın 167. maddesine göre, görev süreler altı yıldır ve aynı maddenin 4. fıkrasına göre tekrar seçilmeleri mümkündür. Yargıçlar ve Hukuk Sözcüleri makamlarında üç yılda bir kısmı yenilenmeler yapılmaktadır. Bu yenilenmeler 1995'ten bu yana dönüşümlü olarak önce yedi sonra altı yargıçla üç Hukuk Sözcüsü için olmaktadır. ATAD/ABAD’ın yargılama içtüzüğüne göre Divan’ın başkanı yargıçlar arasından üç yıllığına seçilmektedir ve AET-A'nın 167. maddesinin 5. fıkrasına göre yeniden seçilmeleri mümkündür. Başkan yargılamayı yönetmekte ve mahkemenin dairesi görevini üstlenmektedir. Ayrıca danışma ve müzakerelere başkanlık etmektedir.
Yargıç ve Hukuk Sözcüleri AET-A'nın 167. Maddesine göre "bağımsız davranma konusunda her türlü güvenceyi sunan ve ülkesindeki en yüksek yargıçlık makamları için gerekli olan koşulları taşıyan şahsiyetlere ya da olağanüstü yetenekleriyle tanınmış hukukçular arasından" seçilmektedir. Yargıç ve Hukuk Sözcülerinin her biri için üç yardımcı seçilmektedir. Bu seçimler o yargıç ya da sözcü tarafından kişisel olarak yapılmaktadır. Yargıçlar, raportörler ve sekreterler kabine denilen bir çalışma grubunu oluşturmaktadırlar.
Yargıçların bağımsızlığı, görüşmelerin gizli yapılması ve görüşme sırlarının saklı tutulmasıyla sağlan-maktadır. Yargıçlar göreve başlamadan önce içtikleri andla bu konularda güvence vermektedirler. Antlaşmayla belirlenen periyodik yeni atamalar ve ölüm haller dışında yargıçların görevi ancak istifa etmeleriyle son bulmaktadır. Mahkeme AET-A'nın 165. Maddesinin 2. fıkrasına göre kendi içinde gereksinme göre üç ya da dört yargıçtan oluşan daireler kurabilmektedir. Davalar, ABAD içtüzüğünün 9. Maddesinin 3. fıkrasına göre başkanın paylaştırarak havale ettiği bu daireler aracılığıyla incelenmektedir. Adalet Divanı’nın iş yükünün giderek artmasından ötürü ikinci bir Avrupa Toplulukları Mahkemesi kurulmuştur. Özel kişilerce de olmak üzere topluluğa karşı açılmış bulunan birçok dava ATAD/ABAD'ı rahatlatmak amacıyla bu mahkemeye aktarılmıştır.
ABAD kararları ulusal devletlerin idari organları aracılığıyla uygulanmaktadır. A(E)T/AB bu konuda herhangi bir icra organına sahip değildir. Bu nedenle ulusal devletler AET-A'nın 5. maddesiyle "Topluluk/Birlik organlarının görevlerinin yerine getirilmesini kolaylaştırmak için genel ve özel netlikteki bütün uygun önlemler almakla yükümlü" kılınmışlardır. Üye devletler ayrıca "Antlaşma hedeflerinin gerçekleşmesini tehlikeye düşürecek her türlü girişimden kaçınmakla" yükümlüdürler.
Gelecek yazımda ATAD/ABAD nezdinde açılan davalar içinde en önemlisi olan Ön Karar üzerinde durulacaktır.