100 Yıllık Vasiyet

Olgunlaşmayı başarabilmiş bireyler, deneyimlerini bir sonraki nesle aktarmak gayesi içerisinde olurlar. Çünkü geçtikleri zorlukları anlamak ve çıkarımlar yapmak, zahmetli bir deneyimi gerektirir. Bir sonraki nesle sanki, “İşte, önündeki bu engeli ben kaldırdım; bu yolu açmak için verdiğim mücadeleler, senin daha iyi bir dünya yaratma yolunda ilerlemen içindir,” der.

Atamız bize, “Eğer sözlerimi dinlersen, dünyayı daha iyi bir yer hâline getirerek, anlamlı, bilge ve etkili bir yaşam yaşayabilme hakkına sahip olursun,” diye öğüt verebilir. Aslında içten içe kendimiz, diğerleri ve bir sonraki nesil için mücadeleci bir varlık göstermenin, yaşamın en tatmin edici sonuçlarından biri olduğunu biliriz. Kendi öykümüzün sonuna yaklaştıkça belki de en önem verdiğimiz konu, elde ettiğimiz deneyimi nesilden nesile aktarma ihtiyacıdır. Bu, biraz da çoğalmanın amacıyla bağlantılıdır. Genetik aktarımdaki amaç gibi, bir nevi ölümsüzlük elde etme isteğini yansıtır bu ihtiyaç.

EY TÜRK GENÇLİĞİ

Mustafa Kemal Atatürk, “Ey Türk Gençliği,” diye seslenerek başladığı Gençliğe Hitabesinde, bir sonraki nesle -olabilecek en kısa ve öz sözlerle- vasiyetini dile getirmiştir. Oldukça net sözlerle gelecekteki sorumluluklarımızdan bahsetmiş, bize cumhuriyeti koruma görevini vermiş, değerlerimize sahip çıkmamızı istemiştir. Yaşadığımız dönemin tüm zorluklarına rağmen Mustafa Kemal Atatürk, bizlere bağımsızlığımızdan ve cumhuriyetimizden asla taviz vermememizi önermiştir. Karşılaştığımız iç ve dış düşmanlara karşı, her ne koşul ve olanakta olursak olalım harekete geçmekten ve değerlerimizi savunmaktan vazgeçmemizi öğütlemiştir.

“İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.”

Mustafa Kemal Atatürk zor ve olumsuz tüm koşulları işaret ederken aslında düşmanların emsali görülmemiş bir başarıyı elde etmiş olabileceğini kasteder. Karşımızdaki dünya çapında tüm güç dengelerini elinde bulundurabilecek nitelikte, çok güçlü bir düşman olabilir. Çünkü, zorbalıkla elde edilmiş gücün karşısındaki iyi niyet ve iyilik, devamlı bir şekilde bu tür güçlerin saldırısına maruz kalacaktır. İyi düşüncelerle yola çıkmış birinin yapmak istedikleri, haksız rekabetlerle engellenecektir. Maddi ve manevi anlamda iyi olanın yükselişine, bilinçli bir şekilde izin verilmeyecektir.

Zorbalıkla kişisel bir istilaya uğrayabiliriz veya bağımsız yaşadığımız ülkenin her köşesi, hainler ve düşmanlar tarafından işgal edilmiş olabilir. Mustafa Kemal Atatürk gibi birinin çıkıp “size inancım tam” sözlerini dile getirmesi, kendimize olan inancımızı netleştirir. Tarihi öğrenmek, bildiklerimizi yinelemek ve unutmamak bu anlamda önem kazanır. Kılavuzumuz doğru bilgiler olmalıdır.

Kuşatılmakla ilgili, kritik senaryoyu en iyi ifade eden sözcükler:

“Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.”

Bu sözler iktidarda bulunanların, halkın ve hatta tüm toplumların yararına olacak kararlar almak yerine, dış güçlerin de etkisiyle kendi çıkarları için dürüstlük ve şeffaflıktan uzaklaşabileceğini vurgular. Halkına veya ülkesine ihanet eden bir iktidarın varlığı, her koşulda en hasar verici durumdur ve olanlar ahlaki çöküşün belirtilerinden biridir. Bu durum, genellikle toplumun ekonomik, sosyal yapısını olumsuz etkiler ve halkın yaşam standartlarını düşürür.

İfade özgürlüğünün olmadığı bir ortamda halk, yoksulluk, tükenmişlik ve çaresizlik içinde bırakılabilir. İktidar sahipleri, her türlü ahlaki değeri göz ardı ederek daha fazla güç ve zenginlik elde etmek için şahsi menfaatlerini uluslararası güçlerin siyasi emelleriyle birleştirebilirler.

“Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözleri, bir yol haritası gibi, bugünün gençlerine Türkiye’nin geleceğini nasıl parlak bir şekilde şekillendireceğini gösterir. Gençliğe olan bu çağrısı, aynı zamanda geleceğe dair bir bakış açısı sunar. Ne tür zorluklarla karşılaşırsak karşılaşalım, tehlikelere karşı uyanık ve cesur olma konusunda bizi yönlendirir.

İç ve dış tehditler, ekonomik zorluklar, politik gerilimlerle karşılaşıyor olabiliriz; ancak, bizim görevimiz, ülkemizin bağımsızlığını, özgürlüğünü ve ulusal değerlerini korumak olmalıdır.

KÜÇÜK KARDEŞ FAKTÖRÜ

Masalların gizemli dünyasındaki hikâyeler, beklenmedik zamanlarda hayatla olan bağlantılarını bizlere gösterir. Ölüm döşeğindeki yaşlı bir baba, üç oğluna bazı görevler verir ve her birine çözmeleri gereken bir bilmece bırakır. Bu görevleri verirken onlara birkaç önemli anahtar sözcük söyler. Hem öğüt verir hem de vasiyetini bırakır. Görevler ve bilmeceler, baba tarafından evlatlarının karakterlerini ölçme ve onları hayat yolunda şekillendirme amacını taşır. Büyük ve ortanca oğul, kendi yollarını seçer ve sonunda babalarının ne demek istediğini anlayamazlar, bilmecenin cevabını bulamazlar. Öngörülmez olayların cereyan ettiği dünyada başlarını belaya sokarlar.

Küçük oğul ise, bilmeceyi çözer ve babasının ne demek istediğini anlar. Yaşamı boyunca bu bilgeliği üzerinde taşır. Onun içsel gücü ve anlayışı tüm aileyi beladan kurtarır, olumsuz sonuçları tersine çevirir ve yaşamını babasının (atasının) bıraktığı izleri takip ederek sürdürür.

Umutsuzluk içinde tek kişiden medet ummak…

İşte bir gün, o küçük kardeş gelip bizi kurtaracak mı?